Ramazan dedik, Ramazan bitti. Bayram dedik, bayram da geçti. 

Artık işe güce bakma zamanı geldi...

Dün itibariyle esnaf kepenklerini yeniden kaldırdı. Memur yeniden masasına oturdu. İşçi yeniden işbaşı yaptı. Şoför yeniden direksiyon koltuğuna geçti. Çaylar demlendi, aşlar kaynadı...

Ancak bir şey var. Ramazan Bayramı boyunca yapılan ziyaretlerin, eş dost sohbetlerinin de ana konusunu oluşturan bir mesele...

Sokaktaki vatandaşın gündemini ortaya koyan bir mesele... 

Daha düne kadar bağrımıza bastığımız, görünce içimizin cız ettiği, elimizden geldiğince yardımcı olmaya çalıştığımız, elinden tuttuğumuz, iş ve aş verdiğimiz Suriyelilere bakış açımız bir anda değişivermiş.

İnsanlığımızdan ödün vermemek kaydıyla, yaşananlara elbette ki tepki göstermekte haklıydık. Biz Suriyeliyi kardeş bildik, bizden bildik. Siz ve biz ayrımına hiçbir zaman girmedik. 1 ekmeğimiz varsa yarısı onların dedik. 

Türkiye geçmişten günümüze gelen milli ve manevi bağlar nedeniyle Suriye halkı konusunda her daim duyarlı davrandı. 

Sadece yönetenler değil Türk halkı da Suriyelilerle ilgili üzerine düşen vazifeyi ziyadesiyle yerine getirdi. Bundan sonra da aynı şekilde devam edeceğini umuyoruz. 

Ancak haddi aşmamak gerek. Dağdan gelip, bağdakine 'hadi git' dememek gerek. Konumunu ve durumunu bilmek gerek. Bilinmiyorsa da onlara bunu öğretmek gerek...

Şimdiye kadar sükûnet ile hareket etmeye çalıştık, kardeşlik bağlarımızın Suriyelilerle birlikte getirdiği hukuku hiçbir zaman elden bırakmadık. 

Son 2 aylık döneme gelinceye kadar da Suriyelilerin muhatabı olduğu önemli bir sorunla karşı karşıya kalmadık. 

İnsanın içinde iyisi de var kötüsü de. Bir kasa elmanın içindeki çürükleri bir bakışta ayırt edemeyiz. Ancak her insan mizacının gereği neyse onu yerine getiriyor. 

Hani derler ya huylu huyundan vazgeçmez diye...

Öyle bir şey...

Huyu kuruyasıcalar var muhacirler içerisinde. Onlarla yakın semtlerde veya aynı apartmanda oturanlar, saatlerce anlatıyorlar dertlerini ve şikayetlerini. 

Dinliyoruz sadece. Ne yapabileceğimizi biz de bilemedik. 

Yanlışı olanı, toplumun düzenini bozmaya yelteneni, nizamın bozulmasına neden olanı, rahatsızlık vereni derhal bulundukları bölgeden uzaklaştırmak gerekiyor. 

Daha aklıselim davranmamız gereken bir dönem içerisindeyiz. Provokatörler var içimizde. Kendilerini pek göstermez onlar. Üst perdeden bakarlar. Nifak tohumlarını serpiştiriverdiler mi, gerisi gelir. 

Yaşanmış olaylar ellerindeki en önemli malzemedir. Bugün bunu yapan, yarın sana neler yapmaz ki derler... Bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde yaptıkları bu eylemlerle düzeni baltalamak isteyenlerin, karışıklık çıkması için çaba harcayanların saflarında yer alıp, ekmeklerine yağ sürerler. 

Yanlışı olan cezasız kalmasın demiyoruz. Yanlış anlaşılmasın... Elbette ki yılanın başını küçükken ezip kurtulmak gerek. Ancak kurunun yanında yaşı da yakmak bize yakışmaz. Yapamayız zaten...

Masum bir miniğin, olup biteni bir oyundan ibaret zanneden o saf gözlerinin içine baktığınızda her şeyi unutuverirsiniz. 

Demem o ki, ne serden geçelim, ne de yardan...

Düzeni bozanların cezasını verirken, herkesi bir kefeye koyup, kaş yapacağız diye göz çıkarmayalım. 

İdareciler Konya'da niza çıkaranlar için gerekli çalışmayı yapıp, cezalarını verecektir. Madem bir hukuk ülkesiyiz, ceza verme işi bize düşmez. 

Dediğim gibi her zamankinden daha sakin, her zamankinden daha aklıselim, her zamankinden daha temkinli, tedbirli ve akıllı olmalıyız.