Geçen hafta Konya E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda gerçekleştirilen bir programla 29 yaşındaki ‘’Abdulkadir Geylani Tokgöz’’ isimli bir mahkum‘’hafızlık icazeti’’ aldı. Bu program aslında Türkiye açısından çok önemli bir başlangıcı ifade ediyor. Suçun yalnızca ceza diyalektiği ile çözüme kavuşturulamayacağı ve bunun ötesinde bu tarz çalışmalarla bir yol alınabileceği gerçekliğinin somut halini görmek sahiden umut verici. Bunun yanında program sonrasında özellikle yaptığım görüşmeler ve araştırmalar çerçevesinde, suç işlenmeden önce de yapılan faaliyetlere değineceğiz. Ancak buraya geçmeden önce programa daha kapsamlı değinmekte fayda görüyorum.

Programda konuşan Konya İl Müftüsü Ahmet Poçanoğlu’nun bahsettiği üzere Adalet Bakanlığı ile imzalanan protokol çerçevesinde cezaevlerinde 8 erkek 1 kadın personelin hizmet vermesi hususu, devletin bu alanda yaptığı önemli bir çalışmaya işaret etmektedir. Bu protokolün, Ceza İnfaz Kurumlarındamahkumların topluma kazandırılması ve suç ilişkisinden kopartılması noktasında bir işlev görmesi adına kıymetli bir adım olduğunu söyleyebiliriz. Konya Cumhuriyet Başsavcısı Ramazan Solmaz’ın, ‘’3 hükümlünün daha hafızlık eğitimi aldığını’’ söylemesi de bu bağlamda önemlidir. Hafız olan Abdulkadir Geylani’nin yaptığı konuşma karşısında ise duygulanmamak mümkün değil. Bir Kur’an harfi dahi bilmezken Kur’an’ı zihninde taşıyor olmanın bu vesile ile gerçekleşmesine yüklediği anlam hepimiz adına çok şey ifade ediyor.

Bu programdan hareketle Türkiye’de artan ‘’Madde Bağımlılığı ve Mücadelesi’’ne değinmek istiyorum. Her geçen gün artan ve aslında toplumun, özelde ise gençliğin kanayan yarası olan madde bağımlılığı üzerine devletin yoğun bir çalışması olduğunu söyleyebiliriz. Ancak bu konunun tek bir boyutla çözülemeyeceği gerçekliği işi epey zor bir hale sokuyor. Bu anlamda suçun içine doğan çocuklardan, terör bağlantısına hatta bağımlılıkla mücadeleden, zehir tacirlerine kadar uzanan zorlu bir alan olduğunu görmekteyiz. ‘’Kentleşmeden, kentsel dönüşüme; mahalle ilişkilerinden, aile yapılarına’’ kadar birçok alt başlığı içinde barından konu ziyadesiyle çetrefilli bir alan. Dolayısıyla bu alanda atılan adımların akademiden emniyete, sivil toplumdan kanaat önderlerine kadar geniş bir yelpazede yürütülmesi gerekmektedir.

Avukat arkadaşım vasıtasıyla Konya merkezde gerçekleştirilen geniş çaplı bir operasyon sonrası ‘’Narkotik Şubeye’’ gittiğimde yaşadıklarıma konu kapsamında değinmekte fayda var. Burada edindiğim ilk izlenim, emniyetin özellikle kurulannarko timlerden sonra çok başarılı bir pozisyona geldiği noktasıydı. Yapılan teknik takiplerden ve ilişkilerin ortaya çıkarılmasından sonra zehir tacirlerine sahiden göz açtırılmadığını gördüm. Bunun yanında burada çalışan emniyet güçlerinin yalnızca görev olarak olaya bakmıyor olmaları ve adeta bu işe gönül vermiş bir halde bulunmaları bu başarının en önemli etkeni. İç İşleri Bakanımız Süleyman Soylu’nun da konu üzerine hassasiyetle yaklaşıyor olmasının büyük etkisi olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

Bunun yanında Ankara Narkotik Ekiplerinde uzun bir süre görev yapmış sonrasında Konya Emniyetinde komiser olarak görevine devam eden bir emniyet mensubu ile konu hakkında ki sohbetimizde, hadiseye ışık tutacaktır. Öyle ki; komiserimizin konuşmasındaki ayrıntılar emniyetin konu üzerinde ki hakimiyetine işaret ediyor. Konya’da suçun yoğunlaştığı bölgelerde ki emniyetin aktif etkinliği ve hakimiyeti şaşırtıcı boyutlarda denebilir. Bu bölgelerin kentsel dönüşümle birlikte Konya özelinde şehrin dışına itilmiş olmasının bir başarı olduğunu da öğrenmiş oldum. Ancak komiserin de üzerinde durduğu nokta itibariyle, yalnızca emniyet aracılığıyla bu konunun çözülmesinin mümkün olmadığı ve yapılan her çalışmanın yalnızca ‘’yayılma hızının’’ azaltılmasına yönelik olduğunu görmekteyiz. Şunu ifade edebilirim ki; dinlediğim konular dehşet verici boyuttaydı. Bu dinlediklerimi yazabilmem mümkün dahi gözükmüyor.

Son olarak; bu konuda sivil toplum kuruluşlarının faaliyetlerine değineceğim. Konya’da ‘’Rehader’’ ve ‘’Gül Gençlik Derneği’’ninbu alanda yoğun çalışmalar yürüttüğünü görmekteyiz. Bağımlılıkla mücadele ve bağımlıların ailelerine destek ile ilgili olarak yapılan çalışmaların incelenmesi ve desteklenmesi gerekmektedir. Sivil toplumun burada daha aktif şekilde çalışarak toplumun bu kanayan yarasına parmak basması ihtiyacı söz konusudur. Burada bazı sivil toplum örgütlerinin dini cemaatler ile bağlantısı da ayrıca irdelenmesi gereken bir nokta olarak karşımıza çıkmaktadır.

Çetrefilli olan bu konunun çalışılması ve akademik bağlamda saha ile irdelenmesi gerektiği de açıktır. Yeterli çalışmanın bulunmadığı bu alanda çalışmanın zorluğu da göz ardı edilemez. Birçok noktada karşılaşılacak problemlerin tahmin edilmesi zor olmasa gerek. Ancak yine de akademik ayağı zayıf kalırsa burada bir ilerleme mümkün gözükmüyor.

Sonra ki haftalarda sosyolojik boyutu ile konuyu tekrar ele alacağız.