Mevsim hicaz, vakit dar… Kaçtığın bir hayat, yetişmen gereken bir ölüm…

Kafamız onca soru ile dolu… Bu hayatta gaye direnmek mi, yoksa dilenmek mi?

Hiç bilmediğim kestirme sokaklar kadar, ıssız içimdeki duygular. Bir sitem mi desem, yalnızlık mı? Bilmediğim bir boşluk. Boşluğun kenarında duruyorum. İçine düşecek gibiyim... Düşersem yutar mı beni bütün hislerim?

Şu dünya zaten koca bir girdap… Çektikçe çekiyor insanı… Güneş yine bulutların içine girdi. Hüzün bulutları gözyaşı toplamakta… Oysa gün, ne güzel başlamıştı. Güneşli, sevinç dolu… Belli ki gökten bir hüzün yağacak. 

Bir şemsiye mi almalı yoksa? Vazgeçtim! Başımdan aşağı yağsın bu sefer hüzün. Sırılsıklam olayım iliklerime kadar… Gözlerimi kapatayım. Islanan toprağın kokusu ile bayram etsin burnum… 

Kaldırım kenarlarında oluşmuş su birikintilerinde kendi çehremi göreyim. Bir tebessüm yerleşsin yüzümün orta yerine… Sol yanımda duran gülüşler o birikintilerde hayat bulsun. 

Ne ben olayım, ne de o. Yağanın altında biz olalım. Güneş ışınları ayrılsın mutluluğumuzda… Gökkuşağı gibi renk cümbüşü ile parlayalım.

Böyle hayallere dalmışken, bir iç geçirdim. Kahvemin dumanı süzülerek semaya doğru yol alıyordu. Bir pencerenin pervazına yaslanmış dışarıda birbiri ardına inen yüzlercesinin yeryüzüne nüfuz ederken ki harpını izliyordum. 

Nefesim camın üzerine o anın izini bırakıyordu. Porselen bir bardağın üzerinde parmaklarım, sıcaklığa meydan okuyarak umutlarını karalıyordu. Gönlüm dingin ve huzurlu… 

Hırkamın kollarını parmaklarımın yarısına kadar çekip, bardağı iki avcumun arasında sahiplendim. Kenarına bir buse kondurarak, küçük bir yudumla içindeki sıcaklığı onunla paylaştım. Hafif hafif beni saran bir melodinin rahatlatıcılığına bırakarak zihnimi, kahveme yoldaş olan kâğıt kokusunun varlığını hissettim.

Sol taraftan bana bakan kitaplığın içinde duran onlarca kitaba bir göz gezdirdim. Hepsi birbirinden farklı… Hepsinin içinde iyisi de, kötüsü de mevcut. Tıpkı insanlar gibi… Kimlerin yüreğinden kalemine düşerek, ne yaşanmışlıklar ile kopup evlerimize misafir olmuşlardı bunlar kim bilir… 

Kimilerinin hayatlarını, kimilerinin hayallerini aralayarak başka insanlara ayna tutan bu kitaplar, insanların yavrularını başkalarına emanet etme şekilleridir. Sayfalarını kınalayarak bilgi, insanlık, gelecek için kurban olmaya hazırlanan canlılardır onlar. 

Evet, onlarda canlıdır benim gözümde… İlk sayfasını açmayagör, kocaman bir dünya haline geliverir bir anda… 

Bardağın sıcaklığının parmaklarımı yakması ile silkindim. Küçük bir serçenin pencerenin önüne konduğunu fark ettim. Aklımdan; “ne kadar da dalgınım bugün” diye geçirdim. Hâl o ki, çok ürkek olan bu kuşun bir süredir burada olması benim kıpırdamadan birçok düşünceyi fethetmiş olduğum anlamına geliyordu. 

O anda minik serçe ile göz göze geldik. Ufacık göğsünün hızla kalkıp inmesi ile kanatlarını çırparak havalanması bir oldu. Kim bilir, şimdi hangi hayale şahit olmaya gitmişti.

Hayat işte; birçok düşünceyi yaşarken karşında duranın farkında bile olmuyorsun. Yağmur taneleri gibi başından aşağıya yağan duyguları, bir kitaplık dolusu etrafında var olan insanları düşünürken, ürkek canın bir serçe gibi havalanıp gidiyor. Senin payına düşen de ömrünün ardından alık alık bakmak oluyor. Vesselam.