İslam kardeşliğinin mühim vecibelerinden biri de, vefat eden mümin kardeşlerimize son vazifemizi yaparak onları insanın mükerremliğine yaraşır şekilde defnetmek ve ailelerine taziyede bulunmaktır. Cenabı Hak, Ademoğluna bu vazifeyi canlı bir misal göstererek öğretmiştir. Cenazenin namazını kılmak ve kabre defnedilmesiyle ilgilenmek farz-ı kifaye, diğer hizmetler ise sünnet ve müstehab kılınmıştır. Bu vazifeler ihmal edildiğinde, bütün bölge halkı farzı terk etmiş sayılarak günahkar olur. Fahr-i Kainat Efendimiz, cenazenin emin kimseler tarafından yıkanmasını tavsiye ederek techizine ihtimam gösterilmesini, güzelce yıkanıp kokulanarak kefenlenmesini istemiştir. Bu vazifenin ehemmiyetini ifade sadedinde şöyle buyurmuştur: Ölüyü yıkayıp da onda gördüğü hoş olmayan halleri gizleyen kimseyi Allah Teala kırk kere bağışlar. Ölüyü kefenleyene ipekten yapılmış cennet elbiseleri giydirir. Kabir kazıp ölüyü defnedene, bir fakiri kıyamete kadar kalacağı bir eve yerleştirmiş gibi ecir verir. (Hakim, I, 506/1307)

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Müslümanın, Müslüman üzerindeki hakkı beştir: Selam almak, hasta ziyaret etmek, cenazenin arkasından yürümek, davete icabet etmek ve aksırana «yerhamükellah: Allah sana merhamet eylesin!» demek. Vefat eden bir müslüman için ilk dua, onun cenaze namazını kılmaktır. Daha sonra da imkan nisbetinde dua etmek ve onun adına hayırlarda bulunmak icab eder. Allah Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem: Cenaze namazı kıldığınız zaman, ölen kimseye ihlasla dua ediniz buyurmuştur. Yine Fahri Kainat Efendimiz: Hangi müslümanın cenazesinde Allah’a şirk koşmamış kırk kişi hazır bulunup namazını kılarsa, Allah, onların ölü hakkındaki şefaatini mutlaka kabul eder müjdesini vermiştir. Burada “kırk” rakamı kalabalık insan topluluğunu ifade etmek için kullanılmıştır. Zira bir başka hadiste yüz kişi denirken, diğer bir rivayette de üç saflık bir cemaatin bulunması yeterli görülmüştür. Son rivayeti nakleden Malik bin Hübeyre radıyallahu anh, bir müslümanın cenazesine katılanları az gördüğünde hemen onları üç saf haline getirirdi. Lakin müslümanların hüsni şehadetine mazhar olabilmek için, Allah’ın rızası istikametinde bir hayat yaşamak zaruridir. Çünkü bir cemaatin, hata ve yanlış üzere birleşmesi oldukça zordur. Müslüman daima ölüme hazır olmalı, borçlu iken ölüvermekten korkmalıdır. Şayet borçlu ölmüşse, akrabaları öncelikle onun borçlarını ödemelidirler. Çünkü borcu ödenmediği müddetçe şehidin bile cennete giremeyeceği bildirilmektedir.

Ayrıca cenazenin fazla bekletilmeyip bir an evvel defnedilmesi tavsiye edilmiştir. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur: Cenazeyi süratli taşıyın. Eğer o iyi biriyse, bu onun için bir hayırdır; onu bir an evvel kabirdeki hayır ve sevabına kavuşturmuş olursunuz. İyi biri değilse, bu da bir şerdir; onu çabucak omuzlarınızdan atmış olursunuz. Erkekler için büyük bir fazilet olarak teşvik edilen cenaze namazı ve onu kabre defnetme vazifesi, kadınlar için hoş karşılanmamış, “tenzihen mekruh” kabul edilmiştir. Çünkü fıtraten şefkat ve merhamet gibi hissiyatı yüksek olan kadınların böylesine acı ve hüzünlü durumlarda uygun olmayan davranışlarda bulunmaları kuvvetle muhtemeldir. Ümmü Atıyye radıyallahu anha şöyle demiştir: Biz hanımlar cenazeye iştirak etmekten menedildik. Fakat cenaze teşyii bize kesin olarak haram kılınmadı. Bir yakını ölen veya herhangi bir musibete uğrayan kimselere taziyede bulunmak, yani onları teselli ederek sabır telkin etmek de mühim bir ictimai hizmettir. Rasuli Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz şöyle buyurmuştur: Bir musibeti sebebiyle din kardeşine taziyede bulunan mümine, Allah Teala kıyamet günü kerem elbiselerinden giydirir (şeref bahşeder).” Aciz yaratılan insanoğlu, bela ve musibetler karşısında desteğe ve teselliye muhtaçtır. Dolayısıyla cenaze teşyii ve taziye gibi hususlar çok mühim birer insani vazifedir. Bunları ihmal etmek büyük bir eksiklik ve vebaldir. Ayrıca unutmayalım ki bugün bir kardeşimize çok gördüğümüz ufak bir ziyaret ve teselliye yarın kendimiz muhtaç olabiliriz. Fakat zamanında güzel tohumlar ekmezsek muhtaç olduğumuz bir zamanda çevremizde tutunacak dal bulamayız. Cabir radıyallahu anh’tan rivayet edildiğine göre Rasulullah sallallahu aleyhi ve selleme: Nasıl sabahladınız? diye sorulmuştu. Allah Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: Bir cenazede bulunmayan ve hasta ziyaretine gitmeyen kimselerden daha hayırlı olarak sabahladım. Bu ifadeleriyle Peygamber Efendimiz; “Samimiyetle ve Hak rızası için cenaze teşyiinde bulunan ve hasta ziyaretini ifa eden kişilerin elde edeceği sevap ve ecirler hariç tutulursa, dolu dolu ve hayırlı bir gece geçirdiğini” beyan etmiş olmaktadır. Dolayısıyla da cenaze teşyii ve hasta ziyaretinin yüksek faziletine işaret etmektedir.

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, cenaze teşyiinde bulunur, hastaları ziyaret eder ve davetlere katılırdı. Ebu Said el Hudri radıyallahu anh şöyle anlatır: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Medine’ye yeni geldiği sıralarda bizden biri ölüm döşeğinde iken, varıp kendisine haber verirdik. O da gelir hastanın başında durur, istiğfarda bulunurdu. Ölünce de yanındakilerle beraber geri dönerdi. Bazen de cenaze gömülünceye kadar beklerdi. Kendisine zahmet vermekten endişe duyarak aramızda şöyle konuştuk: Hastamız ölünceye kadar Allah Rasulü’ne bir şey söylemeyelim. Vefat edince kendisine söyleriz. Böylece O, ne yorulur ne de zaman kaybetmiş olur. Böyle yapmaya başladık. Hastamız ölünce kendisine haber verirdik. O da gelir namazını kılar, istiğfarda bulunur, geri dönerdi. Bazen de cenaze gömülünceye kadar beklerdi. Bir süre de bu şekilde yaptık. Daha sonra: Vallahi böyle de yapmayalım. Bu da Rasulullah’ı yoruyor. Cenazemiz olduğunda onu Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin kapısına götürelim, orada namaz kıldırsın. Bu, O’nun için daha kolay olur.» dedik ve öyle yaptık. Hadisin ravilerinden Muhammed bin Ömer radıyallahu anh diyor ki: Bu sebepten Allah Rasulü’nün kapısının önü, «cenaze namazının kılındığı yer» manasında «musalla» ismiyle anılır oldu. Cenazeler hep oraya götürülüyordu. Allah Rasulünün vefatından sonra da aynı usul devam etti.

Talha bin Bera radıyallahu anh hastalanmıştı. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem onu ziyarete geldi. Çıkarken: Talha’ya ölümün yaklaştığını görüyorum. Vefat edecek olursa bana haber verin; techiz ve tekfin işinde elinizi çabuk tutun. Çünkü bir müslümanın cesedini ailesi yanında bekletmek uygun değildir buyurdu. Çok geçmeden Talha vefat etti. Vefatından az evvel de: Beni çabucak defnedip Rabbime kavuşturunuz. Hazret-i Peygamber’e haber vermeyiniz. Zira buraya gelirken yahudilerin ona zarar vermesinden endişe ediyorum. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in benim yüzümden bir sıkıntıya uğramasını arzu etmem. diye vasiyet etti. Gece de bastırmış olduğu için Allah Rasulü’ne haber verilmeden Talha radıyallahu anh defnedildi. Bu durum sabahleyin Allah Rasulü’ne haber verildi. Efendimiz aleyhissalatü vesselam Talha’nın kabri başına gitti ve kabri başında Talha için: Allah’ım, Sen ondan, o Sen’den razı olarak Talha’yı karşılayıp huzuruna kabul et! diye dua etti.