FETÖ ve Adnan Oktar vakası üzerinden tarikat ve cemaatler tartışması devam ediyor. İlahiyatçıların büyük bir çoğunluğu İslam’da tarikatın olmadığını söylüyor. Ali Fuat Başgil hocanın dediği gibi ilahiyat fakülteleri  (istisnaları her zaman tenzih ederiz) din tenkitçisi yetiştirir. Halbuki tenkitten önce ortaya bir hizmet koymak lazımdır. İmam-ı Azam’ı beğenmiyor, İmam-ı Gazali’ye “kafası karışık” diyor. Felsefe yaparak kendini tatmin ediyor. Toplumun dinî ihtiyaçlarına cevap vermek, ilmihal bilgilerini hatırlatmak, Kur’an-e Kerim okumasını bilmeyenlere zaman ayırarak okutmak, onların tenezzül edip de yapacağı işler değil. Bunlara göre Kur’an-ı Kerim Türkçeye çevrilir vatandaş onu okur ve hayatını tanzim eder. Tabii vatandaş  “çağdışı” ithamından kurtulabilirse. 

Abdest-namaz zaten “Emevi  işi” oluyor bazılarına göre. Gördükleri eğitim sebebiyle akıllarına yatıyorsa dini kabul ediyorlar. Kur’an-ı Kerim’i akıllarına göre (hepsi müçtehit ya !?) ölçüp biçtikleri gibi hadis-i şerifleri de akıllarıyla tartarak değerlendiriyorlar. 

Akıl, İslam’da çok önemlidir. Aklı olmayanın mükellefiyeti yoktur. Ama aklı nerede kullanacağınızı bilmelisiniz. Hadis-i şerifin aklımıza uyup uymadığı değil, sevgili peygamberimiz tarafından irad buyurulup-buyurulmadığı  yönünde aklımızı kullanarak tahkik edilir.

Geçtiğimiz yıllarda bir mezuniyet merasiminde bir ilahiyat fakültesinde dekan bey konuşma yapıyor  “Yeni bir İslam anlayışı ortaya koyacağız” diyor.  Dekan Beyin konuşmasından sonra  kızlı-erkekli ilahiyat fakültesi öğrencileri müzik eşliğinde folklor icra ediyorlar. Mezuniyet merasimine gelen bir ebeveyn  “İslam’ın neresinde bu!” diye feryat ediyor ama dinleyen  kim. 

İstanbul Müftüsü Kamil Yılmaz tarikat ve cemaatlerin diyanete bağlanması gerektiğini söylemiş. Cemaatlerin Diyanet teşkilatına bağlanması gerekçesi olarak FETÖ vakası gösteriliyor. Adnan Oktar faciası da bunun üzerine tuz-biber oldu. 

Değerli gazeteci Süleyman Özışık diyor ki, FETÖ kontrol edilmediği için değil bizzat devlet tarafından desteklendiğinden dolayı  bu hale geldi. Sayın Özışık çok isabetli bir teşhis yapmış. Fetö denilen sapık teşekkülün kontrol edilip-edilmemesi ayrı bir bahis fakat devlet tarafından desteklendiği açık. Devlet tarafından desteklendiği açık olduğu halde bu menhus yapıyı devletten nemalanmasına sebebiyet veren siyasilerle alakalı hiç  bir muamelenin yapılmaması halen zihinlerde büyük bir soru işareti olarak devam ediyor. FETÖ’nün siyasi cenahına dokunmak için zamana mı ihtiyaç var bilmiyoruz. 

Adnan Oktar meselesine gelince;  her cümlesinde  “maşallah”  kelimesini  tekrarlaya tekrarlaya eskiden ve dekolte kıyafetlerle yıllarca milletin gözü önünde dansöz oynatan bu yapı hakkında diyanetin hangi açıklamasını gördük, bilen varsa haber versin.  

Diyanet teşkilatı elbette devletimizin güzide bir kuruluşudur ama FETÖ hususunda toplumu ikaz edici hangi açıklaması oldu,  ben şahsen duymadım ve bilmiyorum. Bilen varsa bilgilenmek isterim.  15 Temmuz hain darbesinden sonra Nureddin Veren (eski  F. Gülen mensubu) vasıtasıyla F. Gülen’in kasetlerini temin ederek tetkik ettiklerini söylüyor Diyanet Eski başkanlarından Sayın M. Görmez hoca.