365 günlük takvimin yıllık plan çizelgesine baktığımız zaman, çeşitli meslek dallarına ithaf edilmiş günlerin olduğunu görebiliyoruz. Öğretmenler Günü, Hemşireler Günü, Tıp Bayramı, Avukatlar Günü, İtfaiyeciler Günü gibi…

Ancak bu meslek dallarına ithaf edilmiş olan günlerden hiçbirinde ‘çalışan’ ibaresi geçmez. Gazeteciler Günü hariç… Gazetecilerinki ‘Çalışan Gazeteciler Günü…’

Peki neden Gazeteciler Günü değil de  Çalışan Gazeteciler günü?

Kısaca özetleyecek olursak, 4 Ocak 1961 yılında gazetecilerin çalışma haklarına önemli iyileştirmeler getiren ve sosyal haklarını güvence altına alan 212 sayılı yasanın kabul edilmesi ve 10 Ocak 1961 günü Resmi Gazetede yayınlanması üzerine 9 gazete sahibi (Akşam, Cumhuriyet, Dünya, Hürriyet, Milliyet, Tercüman, Vatan, Yeni İstanbul, Yeni Sabah), yasayı protesto etmek için 3 gün süresince gazeteleri yayımlamama kararı alırlar.

10 Ocak 1961 sabahı, gazetelerini ellerine alan okuyucular, “Gazetemizi 3 Gün Kapatıyoruz” başlığıyla ve altında da dokuz gazete patronunun ortak bildirisi ile karşılaştılar.

Gazeteciler ise mesleki menfaatlerini korurken, mesleklerinin onurlarını da hiçe sayıyor olmamak için patronların boykot amaçlı gazete çıkarmama girişimine karşılık birleşerek 3 gün süreyle kendi gazetelerini çıkarırlar. 

Netice itibariyle, gazeteciler mesleki menfaatlerini ve haklarını korumak için bir dik duruş sergilemişler ve en nihayetinde haklarını söke söke almayı başarmışlardır…

Yani ortada bir emek, bir çalışma, bir azim vardır. Buna istinaden 10 Ocak tüm Türkiye’de Çalışan Gazeteciler Günü olarak anılıyor ve ‘bayram’ diye de dillendiriliyor…

Şunu peşinen söyleyelim, yılda bir defa da olsa gazetecilerin anılıyor, hatırlanıyor olması, bir tebrik mesajı her şeye yetiyor. 

Ama bu günleri de bir fırsat olarak değerlendirip mesleğimizin kronikleşmeye evrilen sorunlarına değinmekte fayda olduğunu düşünüyorum. 

Gazete, televizyon ve benzeri yayın organlarında çalışanların sigortası 212. maddeden yapılıyor. Bu da gecesi gündüzü olmayan, mesai nedir bilmeyen, bir yerde tehlike varsa tehlikeden kaçmayan, aksine o tehlikenin üstüne yürüyen, en olumsuz şartların geliştiği alanda olan, başkaları için yeri gelip canını tehlikeye atan, hayatın her anında her alanında bulunan gazetecilere yıpranma indirimi getiriyor. Kazanımdan bahis de genel itibariyle budur yani…

Tabi biz bunun bir kazanım olduğunu düşünerek ‘yaşasın kazanmışız’ nidaları atıyoruz ama başımızdaki büyükler diyor ki, “Haftanın bir günü izinlisin, o günü yıpranmadan saymam. Yıllık iznin 15 ila 45 gün arasında. Yıllık izne çıktığında o günleri yıpranmadan saymam. Resmi tatil günlerini yıpranmadan saymam.”

Onu saymam, bunu saymam. Bir sonraki adımı uyuduğun saatleri yıpranmadan saymam olur herhalde… Netice itibariyle yıllar önce tabir yerindeyse bir grup meslektaşımızın tırnaklarıyla kazıya kazıya aldığı haklar bugün ucundan kulağından derken yeniden alınıyor elimizden…

Sektörümüzün nur topu gibi olmasa da yeni diyebileceğimiz ve hatta ‘yeni medya’ olarak da adlandırılan bir dalı daha var: İnternet mecrası… Başka bir değişle zamane gazetesi…

Medya sektöründe istihdam kapılarını yeniden aralayan bir alan olmasına ve bugün hayatımızın vazgeçilmez bir parçası olmasına karşılık henüz resmi bir karşılığı olmayan internet mecrasının artık yasal bir zemine kavuşturulması; bu yapılırken de önüne gelenin bir alan adı satın alıp internet haberciliğine başlamasını önleyerek niteliğin öncelenmesi gerekiyor.

Mesleğin icrasına ve idamesine yönelik sorunların çözümü için de ortak bir payda oluşturulması ve fikir birliği içerisinde hareket edilmesi gerekiyor. Burada özellikle şuna dikkat çekmek istiyorum. Medyayı içinde bulunduğu sıkıntılı süreçten kurtarmak işi gazetecilerin işi değildir. Bu, medya patronlarının üzerinde düşünüp tartışacakları bir konudur. Medya patronlarının medyayı kurtarma operasyonlarına da derhal başlaması gerekir. 

Diğer taraftan gazeteciliğin de medya ile birlikte can çekiştiği aşikardır. Gazetecilerin gazeteci olup olmadığına ekonomik gücü elinde bulunduranlar karar vermemeli, gazetecilere bu yönde bir hüküm baskısı yapılmamalıdır. 

Tüm bunların birleşim noktası ise kutuplaşmaktan vazgeçmek, ortak sorunların çözümü için ortak menfaatler doğrultusunda güç birliğine gitmektir. Bunu hem medya patronları, hem de gazeteciler yapabilmelidir. 

Aksi halde… 

Aksi halini düşünmek bile istemiyorum.