1980 yılında başladığım memuriyet görevim, 25 yıl sonra 2005 yılında hitam bulmuştu. Görev sürem boyunca elbette bir taraftan görevimle alakalı olan hizmetlerimi icra eder iken, diğer taraftan da emeklilik sürecimde neler yapacağımla, vaktimi nasıl değerlendireceğimle alakalı planlar da yapıyordum zihnimde.

Bu plan ve hayallerimin ilk sırasını, “emekli olunca yerleşeceğim şehrin kültür hizmetleri ile alakalı faaliyetlere katkı sunabileceğim, onlardan istifade etmek için o faaliyetlerin icracısı olamasam bile hiç değilse izleyicisi, takip edeni olarak kendi bilgi dağarcığımı zenginleştirebileceğim hususlarında düşünceler içine giriyordum.

Ortaokul ve lise yıllarımda şiire karşı özel bir merakım vardı. Emekli olunca o merakım yeniden nüksetti ve olabildiğince şiirle ilgili araştırma yaparak, özellikle halk şiiri konusunda bilgi toplamaya çalıştım. Hece Şiiri konusunda tabiri caiz ise eğer, oldukça fazla doküman karıştırdım.

Çocukluk yıllarımdan beri şiirlerine hayranlık duyduğum; Faruk Nafiz Çamlıbel, Necip Fazıl Kısakürek, Mehmet Akif Ersoy, Orhan Şaik Gökyay, Yahya Kemal Beyatlı, daha sonraki yıllarda Abdurrahim Karakoç, Bekir Sami Erdoğan gibi Üstatların benim şiir sevgimde çok önemli yerleri vardır.

“Yanız senin gezdiğin bahçede açmaz çiçek,

Bizim diyarımızda binbir baharı saklar!

Kolumuzdan tutarak sen istersen bizi çek!

İncinir düz caddede dağda gezen ayaklar.

Başka sanat bilmeyiz karşımızda dururken

Söylenmemiş bir masal gibi Anadolu’muz.

Arkadaş, biz bu yolda türküler tuttururken

Sana uğurlar olsun... Ayrılıyor yolumuz”

diyen Faruk Nafiz Çamlıbel, “Sanat” isimli bu şiirinde kendi değerlerine bağlı olanlarla Batı kültürüne hayranlık duyanlar arasında bir karşılaştırma yapmıştır.

Şiiri tekniğiyle birlikte öğrenmeye, Prof. Dr. Nurullah Çetin’in 2010 yılında yayınlanan Şiir Çözümleme Yöntemi isimli kitabını dikkatlice okuyarak başladığımı söyleyebilirim. Bu süreçten önce yazdıklarımın daha ziyade kendimi tatmin etmeye yaradığını ve “şiir yazdığımı zannettiğim çalışmalarım” olarak tanımlıyorum.

Konya’da faaliyetlerine devam eden Selçukya Sanat Derneği Şiir Okumalarına kesintisiz devam etmeye çalıştım. Şair Salih Sedat Ersöz Hocam’la da o akşamlarda tanıştım. Bizler, şiir okumaları yaparken bir yandan da kültür programları organize eden bazı dernek ve benzeri kuruluşlar bizleri programlarına devam etmeye başlamışlardı. Önce Koyunoğlu Müzesi İkindi Sohbetleri, TEYAD, TEMAD, Türkbirder Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubemiz ve Konya Aydınlar Ocağı bunlardan önde gelenleri idi.

Daha sonra KONTV’de HASBİHAL programını sunan ve Konya Eski Kültür Müdürlerimizden Salih Sedat Ersöz Beyefendi benim de içinde bulunduğum bazı şairleri programına davet etti. Salih Hocamla tanışmamızın pekiştiği bir program oldu o program.

Daha sonraki günlerde “kendisine beş kitabının yayınlanmış olduğunu ancak içinde şiir kitabının bulunmadığını, bir adet de şiir kitabı çıkarmayı düşündüğünü” ifade etti. Zaten “arşivinde bir kitaba sığacak kadar hatta daha fazla şiirinin bulunduğunu” da söylemişti.

Sağ olsun bu çalışmanın içinde beni de görme arzusunu benimle paylaştı. Bu çalışmadaki görevim, sadece gözden kaçma ihtimali dahilindeki harf ve işaretlerin yakalanmasına katkıda bulunmak bu konuda efor sarf etmek nispetindeydi.

Kendileri Kitabında  “editör” olarak nitelendirmiş olsa da benim o nitelemeye uygun olmadığım en başta kendim biliyorum. Zira “editör” çok daha kapsamlı ve ağır sorumlulukları bulunan bir karakter olmalıdır. Yine de kendilerine kitabın önsözünde şahsım ile ilgili yazdıkları için çok teşekkür ediyorum.

Kitabı, 239 sayfa ve 119 şiirden oluşuyor. Kapak düzeni Güçlü Şair ve Ressam Ahmet Efe tarafından yapılmış.

SUNUŞ yazısını, yaşayan Ünlü Şairimiz Cengiz Numanoğlu Beyefendi kısa ama veciz bir şekilde yazmış. Kendisinin de belirttiği gibi böyle büyük bir şairin, bir kitaba “sunuş” yazısı yazması yazar için bir onur vesilesi olmalıdır. Zaten bunu da kitabının önsözünde belirtmişler.

Kitabı oluşturan şiirler daha ziyade; vatan-millet sevgisi, Allah sevgisi, Peygamber sevgisi, yaşam, ölüm, zaman zaman siyaset, güncel konular, salgın hastalıklar v.b konuları kapsamaktadırlar.

Şiirler, şairin duygularının gerçekten çağlayıp coştuğunun işareti gibiler. Bu coşkuyu kısa şiirlerle anlatmak yerine daha uzun yazmayı tercih etmiş ve duygularının çağlayanlarını bu şekilde durultmaya, durgunlaştırmaya gayret etmiştir.

Bundan sonraki yazın hayatında başarılar diler daha nice yayınlarla bizleri buluşturmasını temenni ederim.

Yine uzunca bir şiirden birkaç dörtlükle bitirelim yazımızı.

TEFEKKÜR EYLE  (Ç.D. Sf.147)

Hergün akşam olup eve girince

Gününü düşünüp tefekkür eyle.

Uykuya dalmadan şöyle derince

Dününü düşünüp tefekkür eyle.

...

Fakiri yardımla sevindirdin mi?

Yoksulu ilgiyle barındırdın mı?

Zalimi zulmüyle yerindirdin mi?

Canını düşünüp tefekkür eyle.

İnsan haklarına uygunluk nasıl?

Emanet yerine oldu mu vasıl?

Söz ve akitleri ettin mi hasıl?

Şanını düşünüp tefekkür eyle.