Orhan Şaik Gökyay'ın yazımın başlığındaki soruya cevap veren şiirini hatırlamayanınız var mı?

Hadi bir soru daha soralım: Orhan Şaik Gökyay'ın başka bir şiirini hatırlayanınız var mı?

Biliyorum birinci soruya verdiğiniz cevap “evet”, ikincisine verdiğiniz cevap ise “hayır”!

Bazı şairler böyledir. Bir şiirleri vardır, Orhan Şaik Gökyay gibi, herkes bilir; bir şiirleri vardır, Mustafa Seyit Sutüven gibi, bütün şiir antolojilerine girer. Başka şiirleri yok mudur bu insanların? Tabii ki vardır, ama neredeyse kimse bilmez!

***

Rahmetli Abdurrahim Karakoç gibi Gökyay da elinde bağlaması eksik bir halk ozanı edasında söyler insanın içine işleyen şiirlerini. Şiirleri hakkında yapılan “Hece ölçüsüyle yazdığı şiirleri saz ve tekke şiirini kavramış bir gönül adamının ustalıklı tadını taşırlar” cümlesi ifade açısından bir hayli sorunlu olsa da mana muhtevası bakımından altına imza atılabilecek bir hükmü içermekte.

***

Gökyay, konumuz olan soruya oldukça “askeri” cevaplar vermektedir:

“Bu vatan toprağın kara bağrında / Sıradağlar gibi duranlarındır”


“Hudutta gaza bayraklarından / Alnına ışıklar vuranlarındır”

“Huduttan hududa yol bulup koşan / Cepheden cepheyi soranlarındır”
 

“Bir gül bahçesine girercesine / Şu kara toprağa girenlerindir”

“Her taşı yakut olan bu vatan / Can verme sırrına erenlerindir”

“Sencileyin hasmı rüyada değil / Topun namlusundan görenlerindir”

 

 “Ordu-milletlerin en çok dövüşen, en sarpı”mısraı dil yeteneğini ölçen sınavlarda yanlış barındıran şık olarak yerini alabilir herhalde. Ancak edebiyat tarihimizde müstesna bir yeri olan Yahya Kemal böyle tanımlamış milletimizi ve böyle tanımlanan bir milletin vatanı da ancak Gökyay'ın tanımladığı kelle koltukta gezen insanlara ait olabilir.

Acaba milletimizi başka bir bakış açısıyla tanımlamak, vatanımızı uğrunda ölmek şart olmayan bir toprak olarak anlamak mümkün değil mi?

***

İnsanların din, mal, can, akıl ve nesil emniyeti her türlü saldırıdan, tecavüzden korunmalıdır.  Açıktır ki bu beş kavramın korunması, bunların mekanda varlık bulabildiği vatanın da korunmasını gerektirir; can pahasına da olsa.

Tabii ki kahramanlık güzel bir şey. Ama kahramanlığı sadece askeri alana, dövüşmeye, can vermeye hasredersek hayatı ıskalayacağımız kesin. Asl olanın ölüm değil hayat, savaş değil barış, hüzün değil sevinç olduğunu fark edemezsek kendimize de başkalarına da zehir ederiz dünyayı.

***

Tevfik Fikret, muhafazakar çevreler sevilmese de, kahramanlığın ve vatan sevgisinin askeri olmayan yüzünü çok da güzel anlatan Küçük Asker adlı şiiriyle (“manzumesi” mi demeliyim acaba?) anılmaya değer burada.

Bu şiirin “Vatan senden hayat umar,
Sen yaşarsan o canlanır”diye başlayan üçüncü dörtlüğünün 
“Vatan için ölmek de var,
Fakat borcun yaşamaktır...”mısraları darbı mesel haline gelmiştir.
 
***
 
Evet, vatan için ölmek de var ve bu uğurda canından vazgeçebilmek çok onurlu bir eylem. Ancak barış şartlarını sürdürmek, bu şartlarda ülkeye hizmet etmek, insanların sağlıklı ve huzurlu bir biçimde yaşamalarına katkıda bulunmak da küçümsenemeyecek bir kahramanlık ve bu kahramanlar da ölenler kadar vatanın sahibi.
 

***

Bu dünya yapıp ettiklerimizin yankılanıp bize döneceği bir dağdır. (Mevlana)