Bayram günü ne yazılır ki... Ya da bayram günlerinin iki geleneksel yazısı vardır: Ya, eskilerin olan ‘Nerede eski bayramlar’ başlığı altında nostaljinin yitik sularında dolaşıp günümüzde içi boşaltılmış o değerlerde kulaç atarak özlemin eski tadını bir şeker lezzetinde anımsatabilmek ya da alışılmış ama anlamını giderek yitirmiş barış, kardeşlik, dayanışma gibi sözcüklerin cömertçe kullanıldığı, inandırıcılıktan ve de içtenlikten uzak yapay bir retorik denemeye girişmek... Bayram günlerine özgü her iki yazının da kendine özgü kimi sakıncaları var. ‘Nerede o eski bayramlar’ diye başlayan yazı türü için yaşımız pek tutmuyor, tutsa da üstatların o kendilerine özgü, yaşanmışlıklarla harmanlanmış üslubunu yansıtabilmek çok zor, hatta olanaksız gibi bir şey. Bizim kuşak, bayram adında ne gördü ki ne yazacak.

Evet, Kurban Bayramına çok az bir süre kaldı. Kurban Bayramı’nın ne anlama geldiğini bilen ve şuuruna varan Müslümanlar heyecan içindeler. Gücü yetebilen, maddi imkânı olan kişilerin mutlaka Kurban kesmesi buyrulmuştur. Kurban kesmek samimiyet meselesidir. Kur'an-ı Kerim'de anlatıldığı gibi kesilen kurbanın kanı da eti de, Allah'a ulaşmaz. Allah katında makbul olan, bizlerin samimiyeti ve takvasıdır. 

İki tane dini bayramımız var. Bunları aslına uygun bir şekilde yaşamalı ve kutlamalıyız. Annelerimizi, babalarımızı aile yakınlarımızı eş ve dostları mutlaka ziyaret edip gönüllerini alıp hasret giderelim. 

Günümüzde insanlarımız bir garip oldular. Bayram günlerinde eş dost, akraba, büyük, küçük bayramlaşmanın güzelliğini, faziletini, sevabını, mutluluğunu yaşamak yerine kimsenin olmayacağı yerlere tatiller ayarlamaya çalışıyor. Bayramlaşmaları adeta angarya kabul ediyor. Böyle yapmakla bizi birbirimize kenetleyen toplumsal dinamiklerimizin en önemlilerini dinamitlediklerinin farkında değiller.

Öte yandan bayramlar kardeşliğin pekiştiği, küslüğün bittiği günler olarak da algılanır. Örgütlenme bilincinden yoksun kimi toplumlarda, aile ölçeğinde de olsa bir araya gelmenin mutluluğu yaşanır. Gerçekten de öyle midir? Bu sorunun yanıtını bulmak için tatil yörelerindeki aşırı yoğunluğa bakmak yeterlidir sanırım.

Gelin bu yanlış gidişi bu bayram durduralım. Ne olduğu belirsiz tatillerimizi iptal edelim. Bayramlarımızı çoluk çocuk, akraba, eş dost ve komşularımızla bayramlaşarak hakiki bir bayram olarak yaşayalım. Kurbanlarımızı mahalli idarelerin gösterdiği yerlerde kendimiz, kendimiz yapamıyorsak, tekbirlerine iştirak ederek güvendiğimiz kasaplara kestirelim. Kurban etlerimizi dinimizin tarifine uygun üç parçaya bölüp dağıtalım. Evde de çoluk çocuk kurban etlerinden pişirip hep beraber yiyelim. Bayramı bayramın tadında yaşayalım. Biz bu davranışımız yüzünden bayramı hafife alırsak korkarım bir gün gelir bayramlarımız bizi terk eder. 

Kurbanlık hayvanların sesleri, bir telaş bir koşturmaca. Bayram programları, kolonya ikramları, bayram harçlıkları, uzun bayram tatilleri, ev gezmeleri, kısa hal hatır sormalar, el öpenlerin çok olsunlar ve daha bir dolu küçük ayrıntı. Hayatın üzerindeki 'pause' düğmesine dokunun… Kısa bir süre için hayatı durdurun. Mutlu bayramlar. Küskünlerin barıştığı, sevenlerin bir araya geldiği, rahmet ve şefkat dolu günlerin en değerlilerinden olan Kurban Bayramınız kutlu olsun.