Nasibe, kısmete, kadere inanan ve bu çerçevede hayatını yaşamaya riayet eden birisi olarak az sonra bahsedeceğim konularda konuşmayı pek uygun bulmuyorum, esasında. Paranın bereketini, bolluğundan önce düşünmek gerektiği gibi ‘’itibarın’’ da unvanla gelen bir mesele olmadığına inanırım. İnsanların gözündeki saygınlığın dahi aslında bu dünyadaki sınavı zorlaştıran bir nokta olduğunu düşünmüşümdür. Nefsin en çok okşandığı ve kibrin kendini gizleyerek göz kırptığı, insanın manevi bağlamda farkında dahi olmadan zor bir aşamayı yaşadığı anlardandır, saygınlık. En azından gözlemlerim ve deneyimlerim masum ve güzel gözüken bu minvaldeki şeylerin temelde insan için zorlu bir sınav, taşıması güç bir yük olduğunu düşündürüyor, bana.

Ancak bütün bunlara rağmen kimi meseleler ve bazı yaşadıklarımız, artık gelecek için konuşulması gereken bir hal alıveriyor. Gençlerin yaşadıkları ve iş arayışları ile giriştikleri mücadeleler yarın için olduğu kadar, hatta daha fazlasıyla bugün için de büyük sorun teşkil ediyor. Bu sorun tek bir pencereden açıklanamayacak kadar çok faktöre sahip gözüküyor, üstelik. Asayiş sorunlarından daha önce yazdığımız evliliğe, evliliklerden aile düzenine, aile düzeninden gencin inancına kadar uzayan giden birçok alana doğrudan sirayet edecek kadar önemli bir meseledir. Bir gencin memleket algısının ya da gelecek kaygısının nasıl şekilleneceğinin en kritik etmeni olarak yine ‘’meslek edinimi ve süreci’’ gözüküyor.

Meslek edinimi ve iş bulma süreçleri ile bu süreçlerde yaşananlar/şahit olunanlar ne yazık ki bir gencin bütün enerjisini sömürme gücüne sahiptir. Hayallerin, ideallerin, ülkülerin, davaların ve inandıklarına dair hayal kırıklıklarının manevi bedelinin izahı sahiden imkânsız gibi gözükmektedir. Bütün bu heyecan ve enerjinin temelde ‘’ivme kazandıracak’’ tek unsur olduğuna inanmaktayım. Ancak bu hayal kırıklıkları doğal olarak beraberinde bir boş vermişlik getirmektedir. Bu boş vermişliğin bedelini ise koca bir memleket ödemektedir/ödeyecektir.

Yalnızca bu devrin sorunu olmadığına inandığım ve öyle okuyup dinlediğim, ancak bu devirde yaşamam itibariyle tecrübelerimin bu devre denk düştüğünü belirtmeliyim. İş bulma süreçlerinde yaşanan kötü deneyimlerin her dönemde yaşandığı kabulüyle ben bugün bunları yaşadığımı söylemeliyim. Memleket adına inançları olan, hayalleri olan arkadaşlarımın nasıl birer birer çöktüğüne şahit olurken çökmemek için savaş verdiğimi de itiraf etmeliyim.

Yıllardır tanıdığımız kimi arkadaşların hayallerimizdeki işlere birden gelmelerini, yakın akrabalarının önemli konumlarda olmasına bağlamamak için nefsimizle verdiğimiz mücadele; sabah namazına kalkmaktan daha zor geliyor, bazen. Öte yandan bunu bir siyasi partiye yıkmanın da büyük bir haksızlık olduğuna inanmaktayım. İstanbul ve Ankara ile ilgili duyduklarımızda yeterli zaten bu noktada.

Peki, bu neyi değiştirmektedir? Her kesimde bu işlerin dönüyor olması neyi masumlaştırmaktadır? Benim dünyamda hiçbir şeyi masumlaştırmadığı gibi aksine daha çok kızmama sebep olduğunu itiraf etmeliyim. Üniversiteye yerleşen kimi dostların hangi şartları sağladığını düşünürken, danışman olan tanıdıklarıma neyi danıştıklarını merak etmeden kendimi alamıyorum.

Bir de bütün bu sistem içerisinde akademinin mezuniyet sonrasına dair zayıf müfredatı ve akademinin de bu işlerin tam merkezinde olması işi daha da çıkmaza sokuyor. Lisans eğitimindeki arkadaşlarla konuşurken hayallerinin, hayatın gerçeklerine tosladığında yaşayacakları acıyı çoğu zaman söyleyemiyorum bile.

Söyleyemiyorum, çünkü benim yaşadıklarım ve benim akranlarımın yaşamaya devam ettiği bu deneyimlerin ifadesi pek de kolay değil.

Her şeye rağmen nasipten ve bereketten en önemlisi sürekli vurgu yaptığım kendi değer yargılarımızdan kopmadan yaşamak durumundayız. Ancak kimi adaletsizliklere ses çıkarmakta boynumuzun borcu.

Bu memleketin gençlerine yazık etmeyin. Bu gençleri kendinize basamak olarak kullanırken kendi evlatlarınıza sağladığınız kimi imkânlar, Allah’a inanıyorsanız eğer; size yazık eder…