Tarihe kara bir leke daha düştük...

Rutine bindi artık...

Türkiye üzerinde emelleri olan hain ve kanlı eller yine boş durmadı. Önceki akşam Ankara'da, Türkiye'nin başkentinde, ülkemizin kalbinde askeri araçların geçişi esnasında kanlı bir eyleme daha imza attı.

Yine onlarca kişi hayatını kaybetti, onlarca kişi de yaralandı...

Sanki aynı film başa sarıyor, aynı senaryo tekrar ediliyor.

Biz bu acıları daha önce de yaşamıştık sanki...

Şanlıurfa'da, İstanbul'da, Ankara'da...

Benzer olaylara şahitlik etmiştik. Yüreğimiz bu acıyı bir yerlerden tanıyor ama nereden?

Yine gavurun gavurun damarı kalktı herhalde.

Ümmetin biraraya gelişini, dirilişini, yeniden şahlanmak için harekete geçişini bastırmak isteyen gavurların kanlı elleri değil miydi bu hain eller?

Ah edip vah edilecek zaman değil...

Farkında değiliz ama savaşa sürüklenmiyor, şu an büyük bir savaşı yaşıyoruz: Hak ile batılın savaşı...

Devletimizin varlığına, vatanımızın bölünmez bütünlüğüne, milletimizin dirliğine kasteden kalleşler anlaşılan o ki, yılanın başı iyice ezilmeden uslu durmayacaklar.

Kendi zaferlerini kâh orada, kâh burada ilan etmiş olma türküsü çığırmaya devam edecekler.

Hadi onlar kalleş, hain, terörist, düşman, dış mihrakların içerideki piyonları...

İnsan, Ankara'nın göbeğinde böylesi stratejik bir noktada elini kolunu sallaya sallaya askeri araçların arasına dalıp kendisini patlatabilen hainin buraya kadar nasıl geldiğini ister istemez soruyor. 

Hadi diyelim akıllardan geçenleri okuyamıyor, kim dost kim düşman kestiremiyoruz.

Bir araç dolusu bomba oraya nasıl geldi? Bunu da mı kestiremiyoruz?

Nerde bizim istihbaratımız?

Niye böylesi büyük ve kanlı eylemler Türkiye'nin başkentinde bile yapılabiliyor?

Hain emeline ulaştıktan sonra, kim olduğunu araştırıp bulmak bize ne kadar fayda sağlıyor?

Düşmanımızı mı tanıyoruz?

E biz zaten düşmanımızın kim olduğunu bilmiyor muyuz?

Dün Ankara'da patlayan bombaların bugün Konya'da patlamayacağını kim garanti edebilir? Zaten nerede patladığının da bir önemi var mıdır?

Uyanmanın vakti çoktan gelmemiş midir?

Biz niye aynı tiyatro oyunu sahneleniyor gibi aynı manzaraları sürekli izliyor, aynı acıları üst üste yaşıyoruz?

Biliyorum ki aynı duyguları paylaşıyoruz. Biliyorum ki bu soruları hep soruyor, sorguluyoruz. Biliyorum ki artık hepimiz tedirginiz. Ama nereye kadar...

Yukarıda da belirttiğimiz gibi, yılanın başını ezmek, terörün kökünü kurutmak için daha büyük hamleler yapmak gerekiyor.

Savaşıyoruz ancak sadece cephemizi savunmaya çalışıyoruz. Düşmanın saldıracağını biliyoruz. Düşmanın içimizde kol gezdiğini de...

Artık yeter diyip, bir besmele çekip, karadan, havadan; nereden ne gerekiyorsa yapalım da ne olacaksa olsun artık.