Bir cenaze münasebeti ile İstanbul'a gittim. Daha önce görmediğim yerleri de bu vesile ile görmüş oldum. Maşaallah her yer şantiyeye dönmüş. Otobüsle giderken bir binanın önünden geçtik. Dev gibi, ucu bucağı gözükmüyordu. Biz bu ne ki diye sorumuza cevap ararken arkamızdaki iki kişi kendi aralarında o bina hakkında konuşurlarken yeni bir plaza olduğunu öğrendik. Tam tamına iki bin yedi yüz elli dairesi varmış binanın.

Sonra defin işleminden sonra Anadolu yakasına geçtik. Orada da aynı manzara ile karşılaştık. Dev gibi plazalar. Bu furya sadece İstanbul'da mı?  Hayır, hemen ülkemizin dört bir yanında bu kabil binaları görebilirsiniz. Ülkemizin en kalontor firmaları inşaat firmaları olmuş. Eskiden sanayiciler bilinirdi, şimdi esamesi okunmuyor artık. İnşaatçı, ithalatçı ve finansçı! Onun içindir Türkiye'ye yurt dışından yağmur gibi sıcak para giriyor. Konya'da 700 ila 800 bin TL arasında daire satılıyormuş, yani eski parayla sekiz yüz milyar. Konya gibi arsanın bol olduğu yerde 200 mt'lik daireler neredeyse bir trilyon. Halkımızın büyük bölümü bankalara borçlu! Otomobil ya da konut borcu ödemekle geçiyor ömrü.

Belediyelerimizde maaşaallah şehri şantiyeye çevirdiler. İnanılmaz güzellikte parklar, kadın lokalleri, ana arter düzenlemeleri, köprülü kavşaklar, modern stadyumlar, minyatür şehirler, kongre merkezleri, çarşılar, hele kaldırımlar. Üç ay önce yaptığını yenisi ile değiştiriyorlar. Andezitmi olsun granit mi? Yollar onlarca renk lale, gül, pahalı ithal ağaçlarla donatılmış. Yeni yeni çalışma binaları yapıyorlar eskisini de el sanatlarıyla uğraşmak isteyen kadınlarımıza kurs için tahsis ediyorlar. Ve kocaman, kocaman meydanlar, döner kavşaklar düzenliyorlar. Hülasa şehri bir başta bir başa yeniden düzenliyorlar. Bunların hepsi bizler için yapılıyor. Büyük büyük paralar harcanıyor.

Daha öncede söylemiştim bütün bunlar doların karşısında tl yi dik tutmaya yetmiyor. Fed bir puan faiz artışına gitti mi bizim ekonomi  zatürre oluyor. Neden mi? Nedeni çok basit, üretmeden tüketiyoruz da ondan. Üretim politikalarını desteklemiyoruz da ondan. Her ne kadar eski Başbakan yeni Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan babayiğit arıyorum yerli otomobil yapana yüz milyon dolar teşvik vereceğim diye yırtınıyorsa da  belediyeler ve inşaatçılar kulaklarını tıkıyorlar. Çünkü en kolay para kazanma yolu. Arsayı bul belediyeye git yeni bir imar tadilatı yaptır dik gökdeleni bir yılda dört katına sat parayı cebe indir. Hem finansçı hem inşaatçı memnun, niye uğraşsın otomobil yapayım, akıllı telefon yapayım diye. Yapması bir dert satması ayrı bir dert!

Daha öncede ifade edilmişti, Konya'da üretilen yedek parçalardan bir otomobil yapılır diye. Ne eksik de yapılamıyor bu otomobil? Dünyada birçok ülke kendi markalarıyla otomobil üretirken biz niye yapamıyoruz? Montaja dayalı üretimleri olan İstanbul sermayesinden umudu kestik artık.

Bir büyüğün el atması gerekiyor. Anadolu sermayesi olan Sanayicileri, bir araya getirip bir konsorsiyum oluşturulması gerek. Buna öncülük edebilecek kurum, Şehrimizin  Konya Büyük Şehir Belediyesidir. Alt yapı ve bilgi desteği sağlayabilir. Arsa ve sermaye iştirakinde bulunabilir. Bunun örneğini daha önce görmüştük.(Gaznet ve  Tümosanın  özelleştirilmesi)

Şunu ifade etmeye çalışıyorum. Üretim yapabilecek kamu kurumları, üretime destek vermelidir. Biz ne kadar çok üretirsek konvertibl olmuş para birimimiz diğer ülkeler tarafından satın alınarak dolara bağımlılığımızı azaltacaktır. Siz ne kadar modern kongre merkezleri yaparsanız yapın dolar sizi hep alt edecektir. Hani lüks içinde yüzen Arap şeyhlerini hep eleştiriyorduk ya şimdi biz onlara rahmet okutuyoruz. Adamların petrolleri var satıyorlar ve lüks yatlarını yüzdürüyorlar. Ya bizim!!!  Borç parayla yolları andezit taşıyla süslüyoruz.

Abdülhamid Han'a ingiliz Ford tarafından imâl edilen 2.otomobil'in kendisine hediye edildiği pek bilinen ve de şaşırtıcı bir vak'adır.   Ancak, bu otomobili çalıştırtıp önünden geçirtmiş ve sonra da, bu her tarafı müteharrik bir âlet, bunlar çalıştıkça haylice aşınır. O parçaların tamiri bizim ülkemizde yapılamazsa dışarıya çok paramız gider. Bizim ne kadar çok vali, kaymakam, paşalar, kumandanlarımız var, bunların her birine birer otomobil versek devlet büyük sıkıntıya düşer. Onun için bu arabanın parçalarının yapımı, tamirlerini yapabilecek zenaat-kâr yetişinceye kadar koyun garajda dursun. 

Cennet mekan sultan hemen o otomabili kaldırttığı hangarda Türk mühendislere inceleme yaptırıyor. Bunu yapabilirmiyiz diye. Bu arada talimat veriyor sanat mekteplerininde orta ve 
lise bölümlerinide açtırıyor.

Meclis Reisi Gazi Ahmed Muhtar Paşa padişahın tahttan indirilmesi hususunda kanun teklifi verdi. Tarihte görülmemiş bir garabet örneği olarak fetvâ Mecliste oylandı. Mebusların müsbet oy vermekte çekinmesi üzerine kürsüye gelen Talat Bey komitacı kimliği ile mebusları tehdit ederek muhaliflerin ayağa kalkmasını istedi. Kimse ayağa kalkmadı. Sadece İstanbul mebusu bir Rum kalkıp, “Yazıktır! Hepiniz padişahın ekmeği ile yetiştiniz” diye itirazda bulununca, “Yobaz, hâin, mürteci!” haykırışlarıyla yaka paça Meclisten atıldı. Müslümanların halifesine Meclisteki onca sarıklının değil de, bir Rum'un sahip çıkması enteresandır. Sultana hal'ini bildirmek için kurulan heyet Bahriye nazırı Arif Hikmet Paşa, Arnavut milletvekili Esad Toptani, Katolik Ermeni Aram Efendi, Selanikli Yahudi Emanuel Karasu'dan oluşmaktadır.

 Mebus Elmalılı Hamdi Efendi'nin hazırladığı metin, Meclise zorla getirilen Şeyhülislâm Ziyaeddin Efendi'ye aksi takdirde padişahı öldürme tehdidiyle imzâlatıldı. Fetvâda, isyana sebep olmak, masum insanları öldürtmek, din kitaplarını yaktırmak, devlet malını israf etmek gibi gülünç sebepler yer alıyordu. Ama asıl sebep bu değildi.

 Abdül Hamid Osmanlının borçlarını ödeyip yeni boçlanma yapmadığı ve hicaz demir yolunu yaptığı, ve de FİLİSTİN topraklarını Yahudilere satmadığı için en yakınları tarafından HAL (tahttan indirildi) edildi.

Tarihimiz hep acı hatıralarla dolu. Adnan Menderes, Necmeddin Erbakan'da bu şer odaklarının gazabına uğrayan, ülkemizin siyasi mimarlarındandır.

Günümüzde de aynı oyun oynanmaktadır. Bu şer odakları, kan emici vampirler guruhu, faiz lobileri çeşitli suretlerde, farklı kimliklerle karşımıza çıkmaktadırlar. Son yaşadığımız gezi kalkışması ve 17 ve 25 Aralık yargı ve emniyet marifetiyle yapılmak istenen operasyonlar hep bu minval üzeredir.

Sayın Recep Tayyip Erdoğan'da Türkiye Cumhuriyeti'nin İMF ye olan borçları ödeyip yeniden borçlanmadığı için, Yavuz Sultan Selim köprüsü ile ipek yolunu yeniden canlandırdığı, kanal İstanbul, üçüncü havalimanı ve hızlı tren, petrol ve doğalgaz transferini sağlayan hatlar, nükleer santral!. gibi ülkeyi hem ekonomik hem stratejik konum olarak uçurmak istediği için TARD edilmek istendi. Şimdilik tehlike geçmiş gibi gözükse de sadece üzeri küllenmiş durumda, en ufak zafiyette volkan gibi patlamaya hazır beklemektedir.

Maalesef o dönemde Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın en yakınındakilerin bile sustuğunu gözlerimizle müşahede etmiş durumdayız. Sayın Başbakan ve birkaç yol arkadaşının dik duruşu ve kararlı mücadelesi olabilecek vahameti önlemiş oldu. Halbuki Tayyib beyin sırtına basıp belirli mevkilere gelen yüzlerce milletvekili, bakan, belediye başkanları ve teşkilat mensuplarının dilleri tutulmuştu. Tıpkı Abdülhamid Han'ın halledilişindeki gibi.

 Derdim ne belediyeyi eleştirmek nede müteahitleri. Benim anlatmak istediğim şu; ihracat ve ithalat dengesini ihracat lehine çeviremediğimiz günümüzde borç parayla lüks içinde yaşamak, hakkımız olmasa gerek diye düşünüyorum. SULTAN ABDÜLHAMİT HAN'IN şu sözü kulağımıza küpe olmalıdır.''BUGÜN BORÇ ALAN YARIN EMİR ALIR''

 

 ABDÜL HAMİD HAN

 "Allah bize sulh ve sükunet nasip etsin. Fakat büyük devletler, geniş teşkilatlı İmparatorluğumuzu inşa edecek ne zaman bıraktılar ne de sükunet. Bize hiç olmazsa 10 senelik bir sulh tanınsa Japonların o kadar methedilen gelişmesini biz de yapabilirdik. Japonlar Avrupalıların pençelerinden uzak olduklarından bize nazaran bahtiyardırlar. Maalesef biz Avrupa SIRTLANLARININ geçiş yoluna çadırımızı kurmuşuz. Diye boşuna söylememiştir.

Onun içindir ki, Maliye Bakanının bu gidişata dur deme zamanı gelip geçmektedir. Acilen el koymalıdır. Merkez Bankasının faizleri aşağı çekip üretime, düşük faizli, mümkünse sıfır faizli krediler aktarmalıdır. Belediye ve kamu harcamaları elzem olanın dışında kısıtlanmalıdır.

Yine ABDÜLHAMİD HAN'ın şu sözü aklımızdan hiç çıkmamalıdır.''TARİH TEKERRÜR ETMEZ, HATALAR TEKRARLANIR''

Hataları tekrarlamamak umudu ile yeniden büyük Türkiye'de buluşmak dileğimle!!saygılar sunuyorum.
MUSTAFA ALTUNEL   [email protected]