Hikmet İlim ve Sanat Derneği, sezonun son Pazartesi Sohbetleri’ni “Misyoner Zihinler” konulu son derece düşündürücü bir sohbetle tamamladı. Yenigün Gazetesi Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Arslan, konuşmasına katılımcıların ve İslâm dünyasının mübarek Ramazan-ı Şerif’ini kutlayarak ve Filistinli Müslümanları şehit eden Siyonist İsrail’i lânetleyerek başladı. Türkiye’de ve Konya’da yaşanan kültür erozyonu ile misyonerlerin küresel anlamda nasıl çalıştıkları ve ne tür sosyal ve kültürel faaliyetlerle içimizden misyoner zihniyetleri nasıl devşirdiklerini bilgi ve belgeleriyle ortaya koyan gazeteci-yazar Mustafa Arslan, misyoner kültür ve İslamsız Müslüman oluşturma ile ilgili araştırma üzerinde 13 seneden beri çalıştığını ve 2004’de gizli haç işaretleri taşıyan (+)’larla başladığını belirterek “İslâm Ümmeti terörü de içine alan kanlı savaşın hemen önünde veya arkasında mutlaka ekonomik savaş ve kültürel savaşla muhatap. Savaşlar artık cephelerde eskiden olduğu gibi göğüs göğüse, kılıç, tank ve tüfekle değil hayatın tüm aşamalarına yayılmış durumda. İşgaller vatan topraklarından önce zihinlerde gerçekleştiriliyor. Obez zihinler ve hormonlu zihinler gibi. Misyoner kültür ve misyoner ekonomik savaş ise bu işin bir başka yönü” dedi.

GİBİLEŞTİRME FAALİYETLERİ ÖN PLANDA 

"Misyonerlik, Hıristiyanlığı Hıristiyan olmayanlara yaymaya dönük faaliyet" diyen Arslan, "Haçlı seferlerinden de örnek verirsek kılıç yoluyla Hıristiyanlığı hakim kılmak gibi bir aşama var. Onu takip eden aşama daha yumuşak aşama. Yardım kuruluşları eliyle misyonerlik faaliyetleri, eğitim eliyle misyonerlik faaliyetleri, sağlık alanındaki faaliyetlerle misyonerlik yapıldığını görüyoruz. 20. yüzyıldan önce Osmanlı coğrafyasında bu tür faaliyetler yapılmış. Büyük başarılar elde edebilme imkanına sahip olamamışlar. Dünyanın birçok bölgesinde misyonerler etkili olmasına rağmen, Afrika'da önemli oranda başarıya ulaşmalarına rağmen gönül coğrafyamız dediğimiz Türk-İslam Coğrafyası'nda çok fazla etkili olamamışlardır. 

Tarihi süreç içerisinde İznik konsili vardı. O konsülden sonra 1965 yılında Vatikan'da bir konsül daha toplanıyor. Bu son derece önemli bir konsül. Yeni misyonerlik diyeceğimiz alanın açılması, yumuşak fark edilmeyen misyonerlik faaliyeti açısından önemli bir konsil. İki tane bütçesi belli olan genel sekreterlik kuruluyor. Bunlardan bir tanesi dinlerarası diyalog genel sekreterliği. Bizde diyalog yok, tebliğ var. Dinde zorlama yok ama İslam'a geçmeleri yönünde tebliğ var. Yakın dönemde başımıza büyük belalar açan halen de açmaya çalışan bir yapı eliyle dinlerarası diyaloga adım atılmıştı. Bun diğeri ise inkültürasyon genel sekreterliği var. İnkültürasyon, kültür aşılaması diyebileceğimiz bir kavram. Hıristiyanlık propagandası ve misyonerlik faaliyeti yapılıyor. Hıristiyanlığı yaymayı doğrudan kılıçla yapamamışlar. O zaman gibileştirme faaliyetleri yoluyla bunu yapalım demişler. İslam'dan uzaklaştırmak Yahudi gibi Hiristiyan gibi yaşatarak, düşündürerek yapalım demişler. Maalesef bizim medyamız bu topraklarda yaşan insanların kültür ve inançlarına karşı ciddi bir cephe açmış ve gibileştirmeye başaktör olarak hizmet etmiş durumdalar. Konya bu topraklarda Müslümanların ve değerlerin temsilcisi bir şehir olarak algılanmış ve çok ciddi saldırılarla üzerimize gelinmiştir. Hürriyet Gazetesi Pazar ekinde sözde Türkiye geneli bir araştırma yayınlıyor ve en çok içki tüketilen il Konya gösteriliyor. O günden bugüne nereye giderseniz gidin Konya en çok içki tüketilen il algısını görüyorsunuz. Kesinlikle iftiradır. O dönem itibariyle 70 küsur ilimiz vardı, Konya 52. sıradaydı. Sanayideki üretimlerin kolonya ve diğer endüstriyel üretimlerin dahil edilmesi ile anlam saptırması yapılmıştı. Bu rakamlarını bir ay sonraki yayınlarıyla düzelttiler ama çamuru atmışlar, izi kalmış olmuştu. Bir testis haberi vardı. Başörtülü bir hekimin müdahale etmediğine dair. Öyle olmadığı da anlaşıldı. O figür üzerinden Konya adıyla Müslümanların üzerine saldırı yapıldı. Milliyet Gazetesi'nde de gazete sayfasının yarısını kaplayan bir fotoğraf ile başörtülü kadınlar Konya'da böyle havuza giriyor denilmişti. Ön cephede bir başörtülü kadın, arka cephede de havuz kıyafetiyle 10-12 bayanın fotoğrafını koymuşlar. O bayanların Rus olduğu anlaşıldı. Başörtüsü takılan da onlardan bir tanesiymiş. Konya'da o gazete adına muhabirlik yapan eleman, gazeteye nasıl bir haber gider düşüncesinden hareketle böyle bir mizansal hazırlamış ve Konya'daki bayanlara böyle bir gönderme yapmış. Kurban Bayramı'nda tavuk, hindi, horoz kurban olur mu, Kurban ibadetini katliama dönük anlatımlar, çocuklara Kurban kesimini göstermeyin algısının altında da bu düşünceler yatmaktadır" ifadelerini kullandı. 

HIRİSTİYANLAR GİBİ YAŞAMAYA BAŞLADIK

Arslan, "Malum Nil ile Fırat arası İsrail için vaatedilmiş topraklardır. Anadolu'nun geriye kalan kısmı ise bugün Kapadokya dedikleri ama bizim bunu kullanmamız gereken Peribacaları bölgesi, Pontus diye adlandırdıkları Karadeniz bölgesi, Kilistra'nın ve İlistra'nın içinde olduğu bizim topraklarımız, Aksaray bölgemiz Hıristiyanlar için geri kazanılması gereken yitik vatandır.  Amaçları İslamsız bir Müslüman oluşturma. Buradan oluşan boşluktan da sızmak suretiyle, Müslümanların dinlerini değiştirmek yönünde çalışmalar yapıyorlar. Bunun çevremizdeki bir çok objede görebiliyoruz. Kredi kartlarında, banka amblemlerinde gizli yerleştiren Haç işaretleriyle karşı karşıya kalıyoruz. Bu haçları bazen çoraplarda görüyoruz. Alışveriş yerlerini gezin kıyafetlerin üzerindeki özellikle kalp şekillerinin üzerindeki gizlenmiş haç işaretleri var. Kardeşimiz camide namaz kılıyor ama marka olarak aldığı ürünün üzerindeki  haç işareti ile gezmektedir. Eczanelerimizde hilal yerine haç işaretini görüyoruz. Sağlık kuruluşlarının panolarında sağlık adı altında haç işareti var. TRT'deki sağlık programlarında haç işareti çıkıyor. DDY'nin dergisinde haç işaretini görüyorsunuz. Toplumun önüne rol model olarak gösterilen sanatçıların oyuncuların üzerinde bunları görüyoruz. Bazen kıyafetlerinde bazen de boyunların da haç işaretini görmüş oluyorsunuz. Demek ki biz fark etmeden rahatlamış gevşemişiz ve kendi inanç dünyamızdaki remizleri kullanmaya başlamışız. İşte bu noktada iletişim araçları bu yolla ne yememiz, ne içmemiz, nasıl düşünmemiz, nasıl giyinmemiz, nasıl bir siyasal kararda bulunmamız ve korkarım ki nasıl inanmamız gerektiği noktasında kontrolü elimizden alıyor durumuna geliyor. Bu algı operasyonlara karşı ozon tabakasında delinmeler olduğu gibi bizim feraset ve karşı koyma tabakalarımızda zayıflamalar, yer yer delinmeler meydana geldi. Anneler Günü nereden çıktı? Mutlak suretle Hıristiyanlık bağı var. Aynı şekilde Babalar Günü. Nisan 1 şakasının İspanya'daki Müslümanların kandırılmak suretiyle yakılmasının şaka karşılığında yapıldığını görüyoruz. Sürpriz yumurtanın aslında paskalya bayramında Hıristiyanların kullandığı içerisinde hediyelerin çıktığı bir ürün. Cadılar bayramı, İstanbul'un Fethi'nden hareketle 13 rakamının korku olarak algılanması. Aziz Valentine adına 14 Şubat Sevgililer Günün görüyoruz. Hıristiyanlar gibi cenazeleri kaldırdığımızı, düğünleri gerçekleştirdiğimizi görüyoruz. Kiliselerdeki düğün marşları düğünlerimizde çalınıyor. Meselenin ucu öyle kaçmaya başladı ki artık ailemizi, nefsimizi muhafazaya ilişkin ciddi bir sıkıntı ile karşı karşıyayız" dedi. 

15 TEMMUZ BİZİ KENDİMİZE GETİRDİ 

Zihinlerin obezleşmesiyle Türkçenin de bundan son derece olumsuz etkilendiğini ve genç nesillerin ancak 150-300 kelimeye sıkışmış bir hayatı yaşamaya çalıştıklarını, ellerindeki telefonlarla çevreye ve insanlara a-sosyal kalarak kapalı hale geldiklerinden de bahseden Arslan, bütün bu olumsuzluklara rağmen 15 Temmuz’da yaşanan diriliş ve kıyamla birlikte, milletin şahlanışa geçtiğini ve gençlerden umut ışığı belirdiğini de sözlerine ekleyerek “Hiç de o kadar ümitsiz olmaya da gerek yok. 15 Temmuz’da parklarda uyuyan gençler vatan, bayrak, din söz konusu olduğunda nasıl mücadele edeceğini bize gösterdi. Yeis bize nasıl yakışmıyorsa bu şanlı şahlanışla birlikte bir o kadar istiklal ve istikbalimizin parlak olduğunu bize gösterdi. Gelecekten ümitvarım. Yeis bize yakışmaz” dedi.

Ahmet Keleşoğlu Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen sohbettin soru-cevap kısmından sonra  Yenigün Gazetesi Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Arslan ileHafız Yavuz Selim Ceylan’a derneğin teşekkür plaketlerini dernek başkan yardımcısı Mustafa Dündar takdim etti. Pazartesi Sohbetleri,Hafız Yavuz Selim Ceylan’ın Bakara ve Kadir surelerini okuduğu Kur’ân-ı Kerim tilavetiyle ve Eylül’de buluşmak temennisiyle sona erdi.

TEVFİK EFE 

Editör: TE Bilişim