Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) Konya Şubesi tarafından, “Yazılacak çok şeyimiz var: Yalvaç’ı geziyoruz, yazıyoruz” başlığı altında gezi programı düzenlendi. Yrd. Doç. Dr. İlker Mete Mimiroğlu’nun rehberlik ettiği gezide Yalvaç Müzesi, Yalvaç Pisidia Antiokheia Antik Kenti, Beyşehir Eflatunpınarı ve Beyşehir Eşrefoğlu Camii ziyaret edilerek bilgiler alındı. Geziye TYB Konya Şube Başkanı Prof. Dr. Hayri Erten ve çok sayıda yazar katıldı. Açıklamalarda bulunan Konya Şube Başkanı Prof. Dr. Hayri Erten, temel amaçlarının hem yazarları birbirleriyle kaynaştırmak hem de Konya ve civarını halka tanıtmak olduğunu vurgulayarak, gezilerinin devam edeceğini söyledi. Geziye katılanlardan Gazeteci ve Fotoğraf Sanatçısı Zeki Oğuz ise, Yalvaç’ta bulunan Pisidia Antiokheia Antik Kenti’nin ortaya daha çok çıkarılması halinde ilçenin cazibe merkezi haline geleceğine dikkat çekti.

AMACIMIZ BAŞKA ŞEHİRLERİ KONYA’YA TANITMAK

Yalvaç’ta bulunan Antik Kent ile yazarları buluşturmak istediklerini söyleyen Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şube Başkanı Prof. Dr. Hayri Erten, “Konya Şubesi olarak bazı programlarımızı geleneksel hale getirmiş bulunuyoruz. ‘Yazılacak çok şeyimiz var’ başlığı altında da her yıl bir program düzenliyoruz. Daha önceki yıllar Urfa, Bolu, Muğla gibi yerlere geziler düzenledik. Buradaki temel amacımız Konya’da ki yazarlarımızı hem birbirleriyle kaynaştırmak hem de Konya ve civarını Konya halkına tanıtmaktır, birde Konya’yı başka şehirlerle buluşturmak istiyoruz. Bugünkü gezimizde bunlardan bir tanesiydi.  Yalvaç’ta büyük bir antik kent var. Bu antik kenti Konya’ya tanıtmak istedik ve yazarlarımızı Antik Kent ile buluşturduk. Antik kentin ardından Beyşehir Eflatun Pınarını ve Eşrefoğlu Camii’ni de ziyaret etmiş olduk. Gezide katkısı olan Konya Büyükşehir ve Yalvaç Belediyelerine teşekkür ediyorum” diye konuştu.

“YALVAÇ BİR CAZİBE MERKEZİ HALİNE GELEBİLİR”

Geziye katılanlardan Gazeteci ve Fotoğraf Sanatçısı Zeki Oğuz ise güzel ve anlamlı bir geziye katıldıklarını söyledi. Oğuz, Antik kentin daha çok ortaya çıkmasıyla birlikte, Yalvaç’ın bir cazibe merkezi haline geleceğini de ifade ederek cümlelerine şu şekilde devam etti:  “Yoğun ve güzel bir gezi olduğunu düşünüyorum. Yalvaç’ı daha önceden de ziyaret etmiştim. Fakat, arkeolog arkadaş sayesinde bilgilerimizi daha da derinleştirdik. Antik Kentin kuzeyinde su kemerleri bulunuyor. Özellikle onları görmeyi çok istedim ama çok uzak olduğu için gitmemiz mümkün olmadı.  Arkeolog, bize buradaki antik şehrin sadece 10 da 1’nin ortaya çıktığını söyledi. Zamanla şehrin daha çok ortaya çıkarılacağını düşünüyorum ben. Çıktıkça da Yalvaç bir cazibe merkezi haline gelecek. Yalvaç gezisinin sürpriz taraflarından biri de, müzeyi gezmek oldu. Daha önceki gelişimde müze yoktu, yeni açılmış. Bir ilçeye göre de çok zengin bir müze olmuş. Hem arkeoloji hem de etnografya müzesi olarak oluşturulmuş. Tabi zamanla bunun daha çok zenginleştirileceğini düşünüyorum. Akşamın güzel saatine Eflatun pınarını çekmek de çok güzel oldu.”

YALVAÇ MÜZESİNDE 4 ADET KAPALI TEŞHİR SALONU BULUNUYOR

Yalvaç ve çevresindeki tarihi eserler kadar bu yöreden çıkan tarihi eserlerin, yer aldığı Yalvaç Müzesi büyük değer taşıyor. 1947 yılından yöreden toplanan arkeolojik ve etnografik eserlerin depolanmasıyla başlayan faaliyet sonunda oluşmaya başlayan müze, 1963 yılında yapımına başlanan binanın tamamlanmasıyla, 1966 yılında hizmete girmiş. Çağdaş müzecilik anlayışı ile tümüyle yenilenen teşhir ve tanzimi tamamlanan müze, 16 Temmuz 2000 yılında halkın hizmetine sunulmuş. Bugün Göller Bölgesinde gerek eser zenginliği gerekse ziyaretçi açısından en eskiden büyük Müze olma özelliğini koruyor.  Yalvaç Müzesinde 4 adet kapalı teşhir salonu bulunuyor. Bunlar; Prehistoria Salonu, Klasik Eserler Salonu, Etnografya Salonu ve St. Paul Salonu. Kapalı teşhir dışında Bahçe Teşhirinde de birçok eser bulunmakta. 

KENTİN DAHA 10’DA 1’İ ORTAYA ÇIKMIŞ

Arkeologdan alınan bilgilere göre,  Pisidia Antiokheia Antik Kenti’ni yapılan kazılar sonucu 10’da !’i ortaya çıkmış. Uzmanlar toprağın altında kent kalan kalıntıların olduğunu söylüyor. Kent akropolisi (yukarı şehir, yöneticilerin ve zenginlerin oturduğu, kamuya ait binaların bulunduğu surlarla çevirili alan) surlarla çevrili olan alanda 46 hektarlık bir arazi üzerinde kurulu. Yerleşmenin teritoriumu (Bir kentin sahip olduğu topraklar) güneydoğudaki tepe üzerinde kurulu olan Men Askaenos kutsal alanındaki Men Tapınağı’ndan izlenebilmekte. Kentin antik çağdaki teritoriumu yaklaşık olarak 540 mil kare olarak hesaplanmış. Roma çağında nüfusun yaklaşık 70 bin kişi olduğu tahmin ediliyor. Kentin tarihini yazan tüm araştırmacılar tarafından, kentin İ.Ö.3. yüzyılda Helenistik krallıklardan Seleukios hanedanı tarafından kurulmuş olduğunu söylemek gelenek haline gelmiş. Bu bölgede yapılan araştırmalar, yerleşime uygun olan bölgenin Paleolotik dönemden bu yana sürekli iskân edilmiş olduğunu göstermekte. Yalvaç ve çevresinde Robinson yönetimindeki Michigan Üniversitesi ekibiyle 1924 yılında başlayan ve günümüze dek sürdürülen kazı ve yüzey araştırmalarında,  çevre köylerdeki yirmiye yakın höyükte, İ.Ö. 3000 yıllarına dek inen İlk Tunç Çağı yerleşimleri bulunmuş. Antiokheia’ nın kuruluşu İ.Ö. 275 yılını işaret etmektedir. Fakat kentin kuzeydoğusunda bulunan Men Kutsal Alanı buluntularının İ.Ö. IV. yüzyıla dek ulaşmış olması, bölgede öncül bir klasik kültürün bulunduğunu kanıtlamakta.

EFLATUNPINARI ÇEVRESİ GÜZELLEŞTİRİLECEK

Eflatunpınar Hitit Su Anıtı bölgesinde ki kamulaştırma işlemleri tamamlandı. Bölgeyle ilgili güzel bir proje düşünülüyor. Eflatunpınar dünyada Hititler adına söylenilebilecek tek eser olarak yer alıyor. Su Anıtı, Hititlerden günümüze gelebilen, ayakta olan ve halen işlevini devam ettiren eserler arasında yer aldı. Buranın en büyük özelliği hava, su ve toprağın en güzel şekilde anlatılabilmesini işlemiş olmaları. Bereketi sembolize eden figürler yer alıyor. Eflatun Pınar, bütün Anadolu'ya yayılmış bulunan eski Anadolu stilindeki, yani 'Hitit sanatı taklidi' tarzdaki anıtlardan biri. Kuzeye dönük yapılan eserin batı tarafında, yerden bir kaynak suyu fışkırıyor ve önün kesilen su küçük gölü meydana getiriyor. Gölün üzerinde 14 lahit boyundan oluşan bir cephe yükseliyor. Anıt, kült yeri özelliği taşımakta ve bir süre burada yaşadığına inanılan ünlü Eflatun'dan dolayı bu adı aldığı sanılıyor.

ANADOLU’NUN EN GÜZEL CAMİİ

Eşrefoğlu Camii, Beyşehir Gölü’nün 100 metre kuzeyinde, Eşrefoğlu Mahallesi’nde yer alıyor. Camii, 1299 yılında bir türbe, kervansaray ve hamam ile bir külliye şeklinde, Eşrefoğlu Emir Süleyman Bey tarafından yaptırılmış. Yapı, genel olarak Selçuklu geleneğini devam ettirmektedir. Kuzey-güney doğrultusunda uzanan yapının harim kısmı, mihrap duvarına dik 7 sahın oluşturacak şekilde ahşap direklerle tanzim edilmiş. Orta sahın yan sahınlardan daha geniş tutulmuş. Tavanın ortasında aydınlık feneri olarak da adlandırılan hem iç mekâna ışık verdiği, hem de zemindeki havuza dolan kar sayesinde ahşap aksamın ihtiyaç duyduğu nemi sağladığı düşünülen bir boşluk yer almakta. Mihrap önü kubbesi Türk mimari geleneğini yansıtıyor. Çini mozaik mihrap ve kündekari tekniğinde yapılmış minber caminin önemli süsleme unsurları. Camiyi, ünik kılan özelliği ise büyük ölçüde özgün olan ahşap aksamı ve bu yüzeylerin üzerinde örneklerinin en başarılısı ve gösterişlisi olan kalem işleri.  2017 yılında Beyşehir Belediyesi ve Müze Müdürlüğü tarafından yapılan ortak çalışmalar sonucu Cami’nin güneyinde ve göl kenarında yer alan bölgede Beyşehir Eşrefoğlu Beyliği’ne ait sur duvarı kalıntıları tespit edilmiş. 

HÜSEYİN MENEKŞE

Editör: TE Bilişim