Uzun süredir tartışılan Suriye’nin ‘Afrin’ bölgesindeki PYD, YPG, PKK, DAEŞ terör örgütünü temizlemek amacıyla Türkiye’nin masada tuttuğu operasyon, geçtiğimiz hafta başından itibaren Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yeniden gündeme getirmesiyle tartışılmaya başlanmıştı. Konuyla ilgili özellikle Rusya ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ile diplomatik görüşmeler yürütülmüş, bölgedeki terörist unsurların Türkiye’nin güvenliğini tehdit ettiği gerekçesiyle temizlenmesi gerektiği vurgulanmıştı. Konuyla ilişkili olarak geçtiğimiz hafta Genelkurmay Başkanı Org. Hulusi Akar ve Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Müsteşarı Hakan Fidan Rusya’ya giderek mevkidaşlarıyla konuyu görüşmüşlerdi. Atılan bu adımlar, Afrin’e Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK)’nin yapacağı harekata hazırlık olarak yorumlandı. Öyle de oldu ve TSK geçtiğimiz Cumartesi günü akşam saatlerine doğru füze ve top atışlarıyla karadan, ardından da ilk etapta 72 savaş uçağının katılımıyla havadan Afrin’deki terör mevzilerini vurmaya başlamasıyla Afrin harekatı başlamış oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan aynı saatlerde yaptığı açıklamayla harekatın başlatıldığını resmi ağızdan duyurmuş oldu. Genelkurmay Başkanlığı Afrin harekatına ‘Zeytin Dalı’ ismini verdiklerini duyurdu. İlk gün havadan ve topçu atışlarıyla Afrin’deki terör unsurları hedef alınırken, terör unsurlarının tamamen temizlenmesi için harekatın ikinci günü de Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) birlikleri ile TSK unsurları karadan harekete geçti. Genelkurmay Başkanlığı’nca Zeytin Dalı Harekatı ile sadece teröristler ve bunlara ait barınak, sığınak, mevzi, silah, araç ve gereçler hedef alınmakta olup, sivil/masum kişilerin zarar görmemesi için her türlü dikkat ve hassasiyetin gösterildiği ifade edildi. Afrin’e yapılan Zeytin Dalı Harekatı’nı değerlendiren Selçuk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi

Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şaban Çalış, “Türkiye kendi varlığını ilgilendiren bir mesele olarak buradaki durumu değerlendirmiştir. Uluslararası hukuk açısından da Türkiye’nin eli güçlüdür çünkü Türkiye bir anlamda nefsi müdafaa ile karşı karşıyadır, kendi varlığını müdafaa etmekle karşı karşıyadır” dedi. 

‘TÜRKİYE’YE KASTEDENLERE KARŞI YAPILDI’

Afrin Harekatı’nın Türkiye’nin kendi güvenliği açısından birinci derecede ehemmiyet taşıyan bir tehdide karşı yapılmış olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Çalış, “Afrin Harekatı Türkiye’nin bütünlüğüne kasteden terör unsurlarına karşı yapılmış bir harekattır. Dolayısı ile burada açıkça tüm Türkiye’nin toprak bütünlüğünü tehdit eden, Türkiye’nin kendi varlığını tehdit eden bir oluşuma karşı, Türkiye diplomatik olarak her yolu denemesine rağmen bir netice alamaması sonucu müdahale etmeği gereği duymuş ve müdahale etmiştir” diyerek Türkiye’nin Afrin harekatının kendi güvenliği için gerekli bir operasyon olduğuna vurgu yaptı. 

‘ABD İKİYÜZLÜ DAVRANIYOR’

“Durumun bu hale gelmesinde ABD’nin büyük sorumluluğu vardır” diyen Çalış, sorunların özellikle PKK/PYD’den başlayarak bu noktalara gelmesinin, ABD’nin bölgedeki siyasetinin bir uzantısı olduğunu savundu.  ABD’nin Türkiye’nin güvenliğini hiçe saydığının altını çizen Çalış, “ABD, Türkiye’nin PKK konusundaki hassasiyetini gözardı ederek hatta Türkiye’yi kışkırtacak bir şekilde oradaki Kürt unsurları açıkça Türkiye’ye karşı silahlandırma politikası takip etmiştir. Türkiye defalarca uyarmasına rağmen ABD bu politikasından ikiyüzlü davranarak maalesef vazgeçmemiştir. Türkiye’nin bu konuda çok fazla seçeneği de kalmamıştır. Türkiye aylardır hatta yıllardır meselenin bu noktalara gelmemesi için elinden gayreti göstermiştir. Bir müttefik olarak NATO’yu, ABD’yi, Rusya’yı, bölge ülkelerini bu konuda bilgilendirmiş ama maalesef bu ülkelerden hiç birisi Türkiye’nin hassasiyetini gözönünde tutmamışlardır. Mesele bundan ibarettir” ifadelerini kullandı. 

‘BURADA TÜRKİYE’NİN NE DÜŞÜNDÜĞÜ ÖNEMLİ’

Doğrudan bu bölgenin aktörleri olmayıp da bu bölgeye bulunan bütün aktörlerin, bu bölgenin hayrına burada bulunmadığının altını çizen Çalış,bu aktörleri işgalci ve sömürgeci olarak tanımladı. “Bu ülkelerin buradaki bölge devletleri ve halkları adına konuşma hakkı ve imkanı yok” diyen Çalış sözlerine şöyle devam etti, “Meseleye bu açıdan baktığımız zaman, Suriye meselesi de Irak meselesi de Türkiye’yi birinci elden ilgilendiren meselelerdir. Diğer ülkeler hariçten gazel okuyan dolayısı ile kendi çıkarları dışında başka hiçbir ilkeye, değere dikkat etmeyen ülkelerdir. Onların buradaki insanların haklarıyla, özgürlükleriyle, barışa gidecek çabalarıyla ilgisi olamaz. Onlar burada bütün senaryolarda menfaat elde etmeye çalışan ülkelerdir. Dolayısı ile bu ülkeler arasında Türkiye’nin herhangi bir ayrım yapması gerekmez. Türkiye bu konuda elinden gelen hassasiyeti uluslararası ilişkiler ve diplomasi açısından göstermektedir. Türkiye’nin bilgilendirmelerine rağmen Rusya da dahil olmak üzere çelişkili açıklamalar yapmaktadırlar. Türkiye bütün ülkelerle ilişkiye açık olmalıdır, müzakerelere açık olmalıdır. Ama ilişki kurarken, Türkiye’nin menfaatlerini müzakere edecek bir durum da yoktur diye düşünüyorum. Bu temelden hareketle, Türkiye kendi varlığını ilgilendiren bir mesele olarak buradaki durumu değerlendirmiştir. Uluslararası hukuk açısından da Türkiye’nin eli güçlüdür çünkü Türkiye bir anlamda nefsi müdafaa ile karşı karşıyadır. Kendi varlığını müdafaa etmekle karşı karşıyadır. Türkiye’nin burada bir güç dengesi meselesi ile bir ilişki kurulmaması lazım. Mesele Türkiye’nin kendi güvenliği meselesidir. Rusya, ABD, İran için Suriye’deki dengeler önemli olabilir ama Suriye’deki mesele Türkiye’nin hayat memat meselesidir. Dolayısı ile aradaki pozisyon iyi anlaşılmalıdır. Türkiye oradaki hareketleri dengeler için ya da Suriye’nin toprağında gözünün olduğu içi yapmamaktadır. Bu Türkiye’nin doğrudan kendi varlığına karşı ortaya çıkan tehditleri bertaraf etme çabasından doğan bir müdahaledir. Oradaki aktörlerin ne düşündüğünden ziyade Türkiye’nin ne düşündüğü önemlidir.”

ABDULLAH AKİF SOLAK

Editör: TE Bilişim