Konya İl Müftü Yardımcısı Dr. Hamza Küçük, Avrupa medyasında bilinçli bir şekilde pompalanan İslamofobi, IŞİD gibi terör örgütlerinin yapmış olduğu kanlı vahşetlerde Kur'an'ı Kerim'deki bazı ayetleri referans göstermeleriyle ilgili Yenigün'e önemli değerlendirmelerde bulundu. 

Batılı yayın kuruluşları ifade özgürlüğünü dayanak göstererek 2000 yılından bu yana Müslümanların kutsal değerlerine yönelik çirkin saldırılarda bulunuyor. Avrupalı siyasilerin siyasi söylemleri de toplum nezdinde İslam karşıtlığını yükseltmiş durumda. İslam cehaletle, sefaletle ve şiddetle lanse ediliyor. Bu gelişmeleri nasıl yorumlamak gerekiyor?

İslam dünyasının iç dinamikleriyle, Batı dünyasının iç dinamiklerinin temelden uyuşmadığı bilinen bir gerçek. Çünkü İslam kelimesi lügat itibariyle barış esenlik ve mutluluk anlamlarına geliyor. Bunun inkârı mümkün değil. Pratiğe yansıtılırken de bu böyledir. Bu dinin pratiğe yansıtılmasını Peygamber Efendimiz'in yaşamından anlıyoruz. Hz. Peygamber Medine döneminde gayrimüslimlerle yaşamıştır. Bir yol haritası çizmiştir. Yahudiler, Hristiyanlar ve diğer azınlıklarla Medine Vesikası diye 40 maddelik bir bildirge imzalamıştır.  Bu anlaşmaya göre şehrin savunmasında ve savaşlarda beraber hareket edilecek, inançlarda ve içtimai hayatta ise insanlar serbest olacaktır. Yahudiler anlaşmayı bozana kadar bu anlaşma yürürlükte kalıyor.  Bu Hz. Peygamber'in İslam'ın lügat anlamını pratiğe döktüğünü gösteriyor. Hz. Peygamber ilerleme politikası olarak şiddeti tercih etmemiştir. Hayatı boyunca katılmış olduğu Bedir, Uhud ve Hendek savaşlarının üçü de istila savaşı değildir. 3 savaşta da Medine'ye savaşa gelen müşriklerle savunma savaşı yapılmıştır. Mekke'nin fethi de savaş yaşanmadan, kan dökülmeden gerçekleştirilmiştir. Fetihlerdeki amaç insanları ibadetlerinde özgürleştirmektir. Dinde zorlamanın olmadığı Kur-an'ın emridir. İnsanların gönlü fethedilmeli ve dine kendi istekleriyle dine girmeleri sağlanmalıdır. Batı dünyası ise genişlemesini savaşlara borçludur. Haçlı seferleriyle Avrupa'dan çıkıp Filistin'e kadar kan dökerek ilerlemişlerdir. Bu ilerleme bugün bile devam ediyor. Afganistan, Irak ve Suriye'de devam eden savaşlar bunların günümüzdeki aktif örnekleridir. Batı kendini güçlü hissettiği yani İslam Dünyası'na karşı güçlendiği bütün dönemlerde bu istilaları gerçekleştirmekten geri durmamıştır. Topraklarını genişletmek uğruna milletleri köleleştirmiştir. Kendilerine karşı gerçekleştirilen başkaldırıları da kanlı bir biçimde bastırmıştır. Şuan Batı dünyasında İslam'a karşı yürütülen bir algı operasyonu var. Bu noktada İslam dinini kitle iletişim araçlarını da kullanarak farklı tanıtmaya kara propagandayla yıpratmaya çalışıyor. Böylelikle hem kendi dindarlarını fanatikleştiriyorlar hem de İslam'a sempati duyan kesimi soğutmaya çalışıyorlar. 

Kitle iletişim araçlarını kullanarak yürütmüş oldukları bu propaganda da başarıya ulaşabiliyorlar mı? Kendi halk kitlelerini ne derece etkileyebiliyorlar?

Batı dünyası ya da Hıristiyanlık mutlak hakikatin temsilcisi olarak kendini görüyor. Daha önce şiddet kullanarak günümüzde ise medya aracılığıyla insanları zorla Hıristiyanlaştırma yöntemlerini denediler. Ancak Batı, İslam dininin mutlak hakikati ifadedeki gücüne bir türlü ulaşamadı. Hıristiyanların yüzde 40´ı bugün Hıristiyanlıktaki teslis inancını anlayamıyor. Onlar için bu bir dogmadır yani eleştirilemez, tahlil edilemez, üzerinde konuşulamaz. Bizim dinimiz ise öyle değil. Allah Kur-an´da insana eleştiri hakkı veriyor. Kitabımız dinini anlatırken özgürlüğü sunuyor. Batı dünyası Hıristiyanlık inancını ifade etmede çok başarılı olamadı. Çünkü İslam aleyhinde her türlü propagandaya rağmen hala Avrupa'da Müslüman olan insanların sayısı artıyor ve bunun farkındalar. Mesela Hollanda'nın yüzde 60´ı Almanya´nın da yüzde 40´ı Hristiyanlıktan çıkmıştır. Bu kiliseler birliğinin verilerine dayanan bir bilgidir. Onlarda dine bağlılık kiliseye ödenen aidatla ölçülüyor. İslam dini insanları bilgiye ulaşmak için özgür bırakıyor. Batı, hakikati İslam dini kadar rahat ifade edemediği için ve insanları bu dine temayüllü görünce kızıyor. Örneğin 1980'li yıllarda İsveç´te bir reklam filmi vardı. Halkı zamlara itaat ettirmek için Humeyni´nin bir elinde kan damlayan Zülfikar kılıcı, diğer elinde ise kalkan gibi kullandığı Kur'an'ı Kerim görüntüsü sürekli ekranlarda gösteriliyordu. Yani insanları yani İslam´la korkutuyorlardı. Ancak insanların büyük çoğunluğu medyadaki bu yönlendirmeleri okuyabilecek kapasitede olduğu için büyük bir etki oluşturduğunu düşünmüyorum.

Suriye'deki iç savaşın ardından ortaya çıkan 'Radikal Cihadçılar' kavramı var. Bu Avrupa'da 'Kafa kesen Müslüman' tanımıyla bağdaştırılıyor. Biz bile Cihad tanımını unuttuk. Cihad nedir? Radikallik Nedir? IŞİD gibi terör örgütleri gerçekleştirdikleri eylemlerde nasıl oluyor da dini referans gösterebiliyor?

Maalesef bu konu İslam dünyasındaki yorum farklılıklarından doğan bir sorundur. Tarikatların uç noktaları ve cemaatler ortaya koydukları farklı yorumları din olarak telakki etmeye başladıkları anda bu tür sıkıntılar baş göstermeye başlamıştır. Örneğin dönemin Hanbeli yorumu bu gün din algısına dönüşmüş ve IŞİD gibi grupların sözde referans kaynağı olarak kullandığı bir argüman haline gelmiştir. Biz bugün Kur'an'ı birey olarak yorumlamaktan ve yaşamaktan uzağız. Cemaat liderleri ne yapıyorsa onu yapmaya, nasıl yaşıyorsa öyle yaşamaya, ne konuşuyorsa onu konuşmaya çalışıyoruz. Taklit ediyoruz. Bu da Müslümanların birlik olamamasının en büyük sebeplerindendir. Kendi yorumlarımızı sunuyor diğer yorumları kabullenmiyoruz. Yani dini kendi tekeline almak gibi ifade edilebilir. Zaman içerisinde Müslümanların hatalardan ders çıkarmaları tarih içerisinde çok yaşanmıştır. Batı Dünyasının temelde hakikati yorumlamakta çektiği sıkıntıdan dolayı İslam Dünyasının aleyhine bir tavrı var. Buna karşı İslam dünyası olarak takınmamız gereken tavır birlik olmaktır. Başka çıkar yolu yok. Cihat tanıma gelince Bakara Suresinin 256. Ayeti Kerimesi (Lâ ikrâhe fîd dîni- Dinde zorlama yoktur) Cihad tanımının netleşmesinde önem arz eder. Tabi bizim yorumlamaktan kaynaklanan bir sıkıntımız var. Normalde ayet tamamen açık, bunu anlamak zor değil. Kur'an'ın anlaşılması için tefsir usulünde nasih mensuh diye bir tartışma konumuz var. Bu indirilen bazı ayetlerin diğer ayet hükümlerini kaldırması anlamına geliyor. Bu tarih içinde sürekli tartışılmış ve kıyamete kadar da davam edecek bir tartışma. Fakat Cihad konusunu ilgilendiren bu ayetin konuyla ilgili bir bağlantısı var. Kur'an'da net olarak şu ayet şu ayeti nesh etmiş diye bir ibare yok. Böyle olunca herkes kendince bir ayet bularak diğer ayetlerin hükmünün kalktığını söylüyor. Kitabımızda savaştan bahseden ayetler var. Mekke Dönemi'nin ilerleyen safhalarında Müslümanlara eziyet edilmeye başlanınca Cihad zorunlu hale geliyor. Daha öncesinde Hz. Peygamber sadece tebliğ yolunu seçmiştir. Müşrikler uyguladıkları baskılar ve engellemelerle Müslümanlara savaş açtı. Bunun üzerine 'Zulme uğrayanlara, onlarla savaş etme hakkı verildi' ayeti ve arkasından gelen 'Size savaş açanlarla sizde savaşın' ayeti indi. Yine savaşla ilgili olan 'Haddi aşmayın' ayetiyle savaşa belirli sınırlar çiziliyor. İslam savaş hukukunda esire ve ölünün bedenine işkence etmek yoktur. Peygamberimiz katıldığı savaşlarda düşman cesetlerini gömdürmüştür. Günümüzde cihad anlayışının yanlış yorumlanmasının temelinde yatan Hz. Peygamberin bu yönteminin örnek alınmamasıdır ve ayetleri yorumlamadaki farklı tutumlarımızdır.

 

Ülkemizde gençlerin dini duygularını istismar ederek kendilerine eleman toparlayan terör örgütleri faaliyetlerini yoğunlaştırdı. Bu konuda gençlerimize ve onların ailelerine vereceğiniz tavsiyeler nelerdir? 

Konumuzun başında ifade ettiğimiz gibi İslam dininin doğru anlaşılması konusunda sıkıntılar var. İslam hakkında doğru bilgiler vermeliyiz ki insanların zihinleri başka yerlere kaymasın. Hz. Peygamberin yöntemi barışçıl yaklaşmaktır ve birlik olmaktır. Cihad, hayat boyu süren bir mücadeledir. Cihad, Eline silah alıp adam öldürmek değildir. Tabi gerekli bir durumda savaş gerekiyorsa yapılır. Ancak savaş cihadın sadece bir koludur. Yoksa kişinin kendi nefsi ile olan cihadı var, hayatla olan bir mücadelesi yani cihadı vardır. İnsanın hayatını helal yoldan kazanması ve ailesinin rızkını helal yoldan temin etmesi de yine bir cihaddır. Kişinin her türlü olumlu hareketiyle hayata katılması bir cihaddır. Biri senin dinine saldırmışsa, seni ortadan kaldırmaya yeltenmişse ona karşı fiili mücadele bir cihaddır. Kişinin kendini ve toplumunu yetiştirmeye çalışması da bir cihaddır. Cihadı sadece savaşa endekslemek yanlış olur. Gayrimüslimi öldürmeyi cihad olarak algılamak mümkün değildir. IŞİD gibi terör örgütleri çıkıyor, Kur'an'ın hükümlerini göz ardı ederek şiddet fikrini kendince yöntem olarak benimseyebiliyor. Biz dini Hz. Peygamber'in metoduna göre benimsemeli ve yaşamalıyız. Yanlış fikir ve yöntemleri de insanlara anlatmalı ve uyarmalıyız. Terör örgütlerince kandırılan gençlerimiz var. Bu noktada öncelikle ailelere büyük görev düşüyor. Çünkü çocuklar doğduktan sonra 7 yaşına kadar aile içinde büyüyorlar. Yani ilk gelişimleri aile içinde şekilleniyor. Aileler çocuklarını şımartmadan, dinin temel görüşünü küçük yaşlardan itibaren anlatmaya başlayacaklar. Sevgiyi, merhameti, acımayı, zulmü vb. kavramları çocuklara basit bir şekilde anlatacaklar. Çocukta eğer bir şiddet duygusu varsa onu bu yolla bertaraf edecekler. Bu dönemden sonra çocuk okula başladığında ise eğitimcilerimiz etkin bir çalışma yapmalı. Bu, hem dinin anlatılması konusunda etkin bir çalışma hem de çocukların sosyalleşmesi anlamında etkin bir çalışma olmalı. Ailedeki ve okuldaki ihmallerimiz çocuk üzerinde olumsuz bir durum oluşturuyor. İyi eğitilmemiş ve dini bütünlüğü şeffaf olan çocuklar örgütler tarafından çok çabuk aldatılabiliyor. Bu yüzden her çağda çocuklar aileler ve eğitimciler tarafından olumlu bir şekilde yönlendirilmelidir.

RÖPORTAJ: SEYFULLAH POLAT

Editör: TE Bilişim