Büyük bir darlık vesıkıntı vardı. Şimdi ise alabildiğine bolluk ve israf.. Dünü bilmeyenler bugünügereği gibi anlayamazlar” dedi

 

Gazeteci-Yazar Veyis Ersöz, Konya AydınlarOcağı’nın Salı Sohbetleri’nde “Gördüklerim, Duyduklarım, Yaşadıklarım” başlığıaltında 1930’lu yılların Türkiye’si ile Konya’sını anlattı. Sille KültürEvi’nde Konya tarihine ışık tutan 1926 Akören doğumlu yazar Veyis Ersöz, 30’luyıllarda Konya’da yaşanan sıkıntı ve zorlukları maddî ve manevî boyutuyla elealdı. Sözlerine “Dünü (geçmişi) bilmeyen bir toplum, bugünü (geleceği) gereğigibi anlayamaz” şeklinde başlayan eğitimci-yazar Ersöz, yaşanan savaşlardan(Trablusgarp, Balkan, 1. Dünya, İstiklâl) dolayı ülkede fakirliğin diz boyuhaline geldiğine işaret ederek “Konya’da da o yıllarda fakirlik diz boyu,kuraklık ise had safhada idi. Eskiler, fakirlik için “ateşten gömlek” derlerdi.O dönemde gazlı idare lambaları vardı. Gaz ihtiyacı şehirlerde teneke ileköylerde ise hanelerde oturan insan sayısına göre maşrapa ve cezveyledağıtılırdı” dedi. İçinde 30-35 adet kibrit bulunan kibrit kutusundan misalveren Ersöz, “Hanımına o bir kutuyu idareli kullanmasını tembihleyerek askeregiden bir genç, askerden döndükten sonra o kibrit kutusundaki kipritin dahabitmediğini görüyor. Niye? Çünkü ikincisini alacak paraları yok. Eskiden birdeAteş Komşuluğu vardı. Evdeki mangalda yanan kor ateşi eğer söndüyse  o komşu, en yakınındaki komşunun mangalındayanan fazla kömürü kürekle isterdi. Bunun adına da ‘ateş komşuluğu’ denilirdi.Hani; “komşu komşunun külüne muhtaç” derler ya.. O dönemlerde ‘komşu komşununateşine muhtaçtı’” diye konuştu.

Ersöz, 1930’lu senelerde halkı bizar edenvergilerle ilgili olarak da şunları söyledi: O yıllarda Yol Vergisi, AğnamVergisi, Öşür Vergisi ve Varlık Vergisi vardı. Her haneden senede 6 lira (buparaya o zaman bir koyun alınırdı) yol vergisi alınırdı. Beş çocuğu olanailelerden alınmazdı. Köylerde bunu veremeyenler olurdu. Ödeyemeyenler,gündeliği 50 kuruşa 12 gün boyunca azığı, kazma ve küreği yanında olmak üzereyol yapımında çalıştırılırdı. Ağlam vergisi ise koyun ve keçisi olanlardanyıldan yıla alınırdı. Afferdersiniz uyuz bir keçi 100 kuruş ederse, bunun 80kuruş ağlam vergisi vardı. Bu çok ağır bir vergiydi ve hayvancılığa vurulanbüyük bir darbeydi. Öşür vergisi ise İslâmi bir vergi. Ancak fakirin hakkı vedevlet alır nerede kullandığı bilinmezdi. Ayrıca bu vergi haklı bir şekilde dealınmıyordu. Bu fakirin hakkına gasbedilmiş bir vergi olarak bakılıyordu. Birde büyük zenginlerden ve azınlıklardan alınan varlık vergisi vardı. Halkınkorkulu rüyası ise evin kapısını çalan koltuklarının altında koca bir çanta veağzında cigarası olan vergi memurları ile tahsildarlardı.”

BİTYİĞİTTE, PİRE İTTE BULUNUR!

1930’lu yıllarda sağlık yönünden hemgördüklerini hem de yaşadıklarını anlatmaya devam eden Ersöz, o döneminhastalıkları kızamık, çiçek, verem ve sıtmaydı. Bu hastalıklar çoluk çocukdemeden insanımızı kırıp geçiriyordu. Hatta büyüklerimiz “Bit yiğitte, pireitti bulunur” derlerdi. Köylerde ölüm vak’aları çok olurdu. Çocuk kıranı daderlerdi. Birgün bir köyde bir adam sıtmaya yakalanmış. Bazen nöbetleşenöbetleşe gelen bu hastalık, adamı yatağa yatırdı mı önce bir güzel tirtirtitretiyor, daha sonra öyle bir yakıyor ki... Sıtma nöbetine az bir vakit kalao köylü, molla bozması hocadan bu illetten kurtulması için muska yazmasınıistemiş. Aslanlar bir meydanı boşaltırsa çakallara kalır derler ya. O cinstenbir hoca, tütün kağıdına bir şeyler yazmış. Bunu muşambaya sar ve boynuna asdemiş. Bir olmuş, iki olmuş, üç olmuş sıtma nöbetleri gelmez olmuş.İyileştiğini düşünerek meraktan ne yazılı olduğunu öğrenmek istemiş. Açmışkimuskada şunlar yazılı: “Sıtma bu iti tutma, tutarsan da titretme.” 30’luyılların maddi sıkıntılarını dile getirirken sözü giysilere ve çarıklara getirenErsöz, şunları dile getirdi: “Eskiden ‘yamamayınca giyilmez, yalamayındadoyulmaz’ denilirdi. Ayakkabı nerde.. İnsanlar altı delik çarık giyerdi. Dahasonra çıkan Arnavut lastiği ise evde fazla bulunmadığından nöbetleşe giyilirdi.Köylerde o zaman yemek yemek için tahta kaşık bile zor bulunurdu. O dönemlerdebugünkü insanın hafsalasının almayacağı boyutta fakirlik, darlık, yokluk vebüyük sıkıntılar çekildi. Günümüzde ise alabildiğine bolluk ve israf içindeyaşıyoruz. Türkiye’de 16 milyon ekmek çöpe gidiyor. Albuki 16 milyon ekmek 16milyon Somali’yi doyurur.”

GAZETECİLİKYILLARI VE 12 EYLÜL ZULMÜ

Ribat Dergisi’nde 1983’de yazı işlerimüdürlüğü yaparken bir yazıdan dolayı DGM’de yargılandığını kaydeden Ersöz,“Konya’da Asliye Ceza’da başlayan ve Ağır Ceza’dan DGM’ye kadar uzanan biryargılanma safhası yaşadım. Malatya’ya kadar gittim ve DGM’de başörtüsünüsavunan o yazıyı yazan arkadaş 40 ay ceza aldı. Ben yazı işleri müdürü olduğumiçin cezam para cezasına çevrildi. 119 bin 400 lira  para cezasına mahkum oldum” dedi. Sorulara dacevap veren eğitimci-yazar Ersöz, Eskişehir Köy Enstitüsü’nde 1940-45yıllarında okuduğunu ve 1946’da öğretmen olduğunu belirterek yazarlık hayatına;İlköğretim Mecmuası’nda 1945’de çıkan ve 480 kuruşluk telif ücreti aldığı“Toprak” adlı şiirle başladığını kaydetti. Ersöz Yeni Konya, Konya Postası,Türkiye’de Yarın ile Merhaba gazetelerinde sürdürdüğü yazarlık hayatınaHakimiyet’te devam ettiğini ve şimdiye kadar 18 kitabının çıktığını sözlerineekledi.

HABERMERKEZİ


Editör: TE Bilişim