Eklem içi sıvı ilaçları, kanser, onkoloji ve kemoterapi gibi alanda kullanılan bir çok ilaç Sosyal Güvenlik Kapsamına girmiyor ve vatandaşın alım gücünü zorluyor. Bu tür ilaçları almakta zorluk çeken vatandaşlar durumdan şikayetçi olduklarını belirtiyor. Konu ile ilgili açıklamalarda bulunan 5. Bölge Konya Eczacı Odası Başkanı Ecz. Adem Açıkgöz, bu tür ilaçların hem Sağlık Bakanlığı ruhsatlı hem de Sosyal Güvenlik Kurumu kapsamında satılması gerektiğini ifade ederek başka konulara da değindi. Antibiyotikleri eczacıların kesinlikle reçetesiz veremeyeceğini belirten Açıkgöz, “Hekimin tavsiyesi ile antibiyotik kullanılmalıdır” dedi. Milyarlarca dolar paranın yurtdışından temin edilen ilaçlara harcandığını da sözlerine ekleyen Başkan Açıkgöz yerli ilaç sanayisinin bütün ilaçları üretmesi gerektiğini belirtti. 

ECZANELER REÇETESİZ ANTİBİYOTİK SATAMAZ!

Antibiyotik kullanım oranının Türkiye’de bir hayli fazla olduğunu dile getiren 5. Bölge Konya Eczacı Odası Başkanı Ecz. Adem Açıkgöz, reçeteli antibiyotik verilmesinin iyi bir uygulama olduğunu dile getirerek sözlerine şu şekilde devam etti: “Antibiyotiklerin reçete ile satılması kesinlikle çok iyi bir uygulama oldu. Zaten eczaneler kanun gereği antibiyotikleri reçetesiz satamaz. Antibiyotik gibi ilaçlar hekimin reçete etmesi ile eczaneler tarafından hasatlara verilen ilaçlardır. Ülkemizde de çok fazla antibiyotik kullanımı var. Maalesef toplumsal olarak insanlarda direnç haline gelmeye başladı. Dünyada da antibiyotiklerin yeni molekülleri artık üretilmiyor ve bulunamıyor. Bulunmadığı için de hasta gerçekten antibiyotiğe ihtiyaç duyduğu zaman mevcut dirençten dolayı hastanın tedavi olma şansı elinden alınıyor. Antibiyotikleri kullanırken gerçekten dikkatli olmamız gerekiyor. Hekimin tavsiyesi ile antibiyotik kullanılmalıdır. Şuanda zaten eczanelerde reçetesiz satış mümkün değil. 

GIDA TAKVİYELİ İLAÇLAR MARKETLERDE SATILMAMALIDIR

Gıda takviyeli ilaçların Sağlık Bakanlığı tarafından ruhsatlandırılması gerektiğini belirten Başkan Açıkgöz, bu tür ilaçların marketlerde değil eczanelerde satılması gerektiğinin altını çizerek ifadelerine şu şekilde yer verdi: “Türkiye’de ve Dünyada OTC yasasının birçok çevreler tarafından beklendiği bilinmekte. OTC yasasında reçetesiz ilaç satışı gündemde var. Yaklaşık 6 yıl önce Sağlık Bakanlığı’nın bu konuyla ilgili bir çalışması vardı. Fakat eczacı camiasından gelen tepkiler üzerine süresiz bir şekilde ertelendi. Listeye baktığımız zaman içerisinde antisinamiklerin ve mide ilaçlarının olduğunu da gördük. Sağlık Bakanlığı ilerdeki bir tarihte daha iyi ve güncel bilgilerle donatarak erteledi reçetesiz ilaç konusunu. Bazı eczanelerde bulunan ürünler var ki vitamin desteği olan ürünler gibi. Yani bunların reçetesiz satışı olabilir. Bunlar genellikle Tarım Bakanlığı’ndan ruhsat almış ürünlerdir. Biliyorsunuz gıda takviyeleri noktasında Sağlık Bakanlığı ruhsat vermiyor. Ama biz eczacılar olarak bu tür ürünlerin özelikle Sağlık Bakanlığı’ndan ruhsat almasını istiyoruz. Bu ürünler kesinlikle eczanelerde satılmalıdır ve marketler grubuna çıkmamalıdır. Zira içerisinde vitamin ve mineral desteği olan bu ürünler bir takım ilaçlarla etkileşimleri olacak ürünler olduğu için kesinlikle eczacının danışmanlığında verilmesi lazım. Marketlerde satılması gibi bir konunun son derece yanlış olduğunu düşünüyorum.”

BÜTÜN İLAÇLARIN HEM RUHSATLI HEM DE SGK KAPSAMINDA OLMASI GEREKİYOR

Bazı ilaçların çok pahalı olduğunu ve bu ilaçların hem Sağlık Bakanlığı’ndan ruhsatlı hem de SGK kapsamına girmesi gerektiğini vurgulayan Açıkgöz, “Eklem içi sıvı ilaçları gibi bazı ilaçlar Sağlık Bakanlığı tarafından ruhsatı olmayan ilaçlardır. Bu yüzden eczanelerin birçoğunda bu ilaçları görmeniz mümkün değil. Doktorun isteği ve hastanın isteğine göre eczacı bunları temin edip hastaya getirtebiliyor. Ama bunların ilaç kapsamında kesinlikle Sağlık Bakanlığı’ndan ruhsat alması ve eczanelerde Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından ödenir halde bulunmasını bizde çok istiyoruz. Bunlar suiistimal yapılacak ilaçlar değil. İnsanların belli mecburiyetlerinden eklemlerinden doğan sıkıntıları çözmek için kullanılan ilaçlardır. Pahalı dediğimiz ilaçlar grubunda Kanser onkoloji, kemoterapi ilaçları yer alıyor. Ülkede ki vatandaşlarımızın yüzde 100’nün birleşmesi ile birlikte raporlu veriliyor. Hastaneler bunları kendi eczanelerine ihale yoluyla alarak hastalara hastanelerde uygulama yapmaktadırlar. Yurtdışına bağlı olduğumuz gruplar; Göz ilaçları, onkoloji ilaçları, radyo opak dediğimiz röntgen ilaçları, insülinlerdir” diye konuştu. 

“MİLYARLARCA DOLAR PARAMIZ YURT DIŞINA İLAÇLARA GİTMEKTEDİR”

Bir çok ilaç noktasında yurt dışına bağımlı olduğumuzu dile getiren Açıkgöz, yerli ilaç sanayisinde artık ilaçların üretilmesi gerektiğine dikkat çekerek cümlelerini şu şekilde aktardı: “Yerli ilaç sanayisine çok büyük görevler düşmektedir. Bir çok ilaç için Yurt dışına bağımlıyız. Dünyada artık insanlara has ilaçların üretileceği bir zaman gelmişken, biz hala ilaç sanayisinde  eş değer ilaçların üretimiyle uğraşmaktayız. Yerli ilaç sanayinin AR-GE’sine büyük miktarlarda para aktarılmalı, yeni moleküllerin bulunması ve dışarıya bağımlılığın azaltılması gerekiyor. Milyarlarca dolar paramız yurt dışına ilaçlara gitmektedir. Son zamanlarda da gündeme çok sıkça gelen yerli ilaç sanayisinin özellikle onkoloji anlamında ciddi atılımları var fakat yeterli değil. İnsülinler, aşılar ve onkoloji ilaçlarının kesinlikle artı Türkiye’de üretilmesi gerekiyor. Bu nedenle de dışarıya bağımlılığımız da azalacaktır.”

TIBBİ VE AROMATİK BİTKİLERİN KANUN ÇERÇEVESİNE ALINIP KONTROLLERİN YAPILMASI LAZIMDI”

Tıbbi ve Aromatik bitkilerle ilgili araştırma komisyonunun kurulmasının  son derece doğru olduğunu belirten Açıkgöz, “İlaç hammaddelerine baktığımız zaman; bir kimyasal kaynaklı ilaç hammaddesi var, ya da bitkisel kaynaklı ilaç hammaddeleri vardır. Bitkisel kaynaklı hammadde dediğimiz zaman zararsız anlamına gelmez. İlaçla zehri ayıran yegâne fark dozdur. Dozunda kullanılan ilaç şifa kaynağıdır, o yüzden ilaçları zamanında ve dozunda kullanmalıyız. Ne fazla ne de eksik kullanmak gerekiyor. İnsanların hastalıklarını iyileştirme noktasında alternatif tıp teknikleri de son zamanlarda kamuoyunda yer aldı. Aroma-terapi dediğimiz kavram,  bitkilerin köklerinden, çiçeklerinden bir takım teknolojik işlevler sayesinde yoğun elde edilmiş uçucu yağlarından, metabolizmayı ve bağışıklık sistemlerini artırarak önlenmesinde kullanılan bir yöntemdir. Burada yoğun uçucu yağlar insanların hastalıklarının önlenmesinde koruyucu bir hizmet sunuyor. Tıbbi ve aromatik bitkilerle ilgili kesinlikle araştırma komisyonunun kurulması gerekiyordu. Bununda kurulması resmi gazetede yayımlandı. Bunların bir kanun çerçevesine alınıp kontrollerin yapılması lazımdı. İnsan sağlığını etkileyecek bütün ürünlerin Sağlık Bakanlığı’ndan ruhsat alması gerekiyor” dedi. 

“İLAÇTA BİR ZEHİRDİR FAKAT İKİSİNİ BİRBİRİNDE AYIRAN FARK DOZDUR”

İlaç okuryazarlığının düşük seviyelerde olduğunu da dile getiren Açıkgöz, “Türkiye’de maalesef ilaç okuryazarlığı çok düşük seviyelerde. Bu konuyla alakalı ciddi sıkıntı ve problemler var. Vatandaşlar ‘komşunun ilacı bana iyi geldi’ diyerek ilacı doktora yazdırmaya gidiyor. Bunlar son derece yanlış uygulamalardır. Hastanın yapması gereken tek şey doktora gidip muayenesini olmak, teşhis tedavisi içinde ilacının eczaneden karşılanması gerekir. Fakat maalesef vatandaş ilacı aldığı zaman içindeki kâğıtta yazanların yan etkilerini gerçekleşecek gibi görüyor. İlaçta bir zehirdir fakat ikisini birbirinde ayıran fark dozdur” ifadelerini kullandı. 

HÜSEYİN  MENEKŞE