Ramazan Ayı boyunca har gün yayımlanacak olan bu yazı dizisinde, bu vatan için kanları ve bedenleriyle bedel ödeyen Şehitlerimiz ve Gazilerimiz ile ilgili, dilimiz döndüğünce hazırladığımız yazılar yer alacaktır. 

Bu dizeler henüz 30 yaşında şehit olan Komiser Murat Güçlü’nün hayatı boyunca dilinden düşürmediği bir beyit. Belki farkına bile varmadan nasıl da özetlemiş hayatını Şehidimiz.

Şehit, kelime olarak, “bir olaya şahit olmak, bildiğini söyleyip tanıklık etmek” anlamına geliyor sözlükte. İşte tam bu esnada onların yaşam hikâyelerini dinlediğinizde kelimenin anlamını doldurduğunu görüyorsunuz. Aşağıda anlatacağım Şehidimizin hayatından bazı kesitleri okuduğunuzda siz de bana hak verecek, onların şehadetlerine nasıl şahit olduklarını göreceksiniz.

Şehit Komiser Murat Güçlü

Kâh çıkarım gökyüzüne, seyrederim âlemi,

Kâh inerim yeryüzüne, seyreder âlem beni.

14.10.1981 yılında Malatya Akça’da dünyaya gelmiş. Babası da polis olan ailede beş kardeşin en büyüğü. İlk, orta ve lisede eğitim hayatını takdir belgeleriyle dolduran Murat Komiser, polis akademisini de üstün başarıyla tamamlamış. 2003 yılında İstanbul’da komiser yardımcısı olduktan sonra 2005 yılında Amerika’da altı ay eğitim olduktan sonra helikopter pilotu olmuş. 2006 yılında İstanbul Emniyet Müdürlüğü Havacılık Daire Başkanlığında, helikopter pilotu olarak 5 yıl görev yapmış. Görev yaptığı süre boyunca aldığı bütün eğitimleri başarı belgeleriyle taçlandırmış. Şehadetinden bir ay önce ise komiserliğe terfi etmiş.   

Belki bir babadan öte arkadaş gibi olduğu babasının polis olması onun bu mesleği seçmesinde etkili olmuş. Belki de daha 12-13 yaşlarındayken İstanbul’da görev yapan babasının ona aldığı ilk oyuncak, bir helikopter. Kim bilebilirdi ki hayatında sahip olduğu ilk oyuncağın onu şehadete götüreceğini.  

Çalışkanlığı ve başarısı ile tanınmış etrafı tarafından. Giriştiği her işte başarıya odaklı olan Şehidimiz, ikinciliği kabul etmeyen bir azme sahipmiş. Ondan geriye kalan onlarca takdir belgesi ve sertifika bunun tanıkları şimdi.

20 Mayıs 2011 tarihinde Cuma günü şehadet şerbetini içmiş Komiser Murat. Bir gün önce, Perşembe günü, arkadaşı ile Beykoz’da parkta otururken gökyüzüne baktıktan sonra arkadaşına sarılarak,

-Ben cenneti görüyorum, diye haykıran Murat Komiser, bir gün sonra aynı yerde helikopterinin boğaza düşmesi sonucu şehit olmuş. 

Şehitler, özel olarak yaratılmış insanlar bana göre. Çocuklukları ve şehadetlerine kadar geçen sürede yaşananlar sonrasında domino taşı gibi yerine oturuyor. Şehit kelimesinin bir anlamı da bir olaya şahit olmak, dedik ya o kendi şehadetinin tek şahidiymiş aslında. Son iki yıldır herkese şehit olacağını söylemiş durmuş. Hatta teyzesinin eşine şehit olacağını, bir gün adının televizyonda alt yazıda “Murat Güçlü şehit oldu” şeklinde geçeceğini anlatmış. 

Daha nişanlanalı 50 gün olmuş, düğününe dokuz gün kala, bütün hazırlıklar tamamlanmışken, düğüne gitmeye hazırlanırken aile, Murat Komiserin cenazesini almaya gitmiş; İstanbul’a. Tam da onun dediği gibi 20 Mayıs 2011 tarihinde, televizyonda İstanbul’da helikopter kazası olduğu haberi verilmiş ve “Murat Güçlü şehit oldu” alt yazısı geçmiş. 

Kardeşlerine baba kadar yakın, anneye büyük bir dayanak, babaya bir arkadaş olmuş. Şehit olduktan sonra okuttuğu pek çok öğrenci olduğu, şehit olduğu ay engelli birisi için bir tekerlekli sandalye aldığı öğrenilmiş. Ailesi onun çok yardımsever biri olduğundan bahsederek onlarca çocuğa spor ayakkabısı aldığını söylüyor. 

İzinli olduğu halde arkadaşının nişanı var diye yerine göreve giden Şehidimiz, bir ay önce helikopterin denize düştüğünde nasıl kurtulacaklarına dair aldığı eğitimi de başarıyla tamamlamış.  

Hani denir ya “Şehitler ölmez” diye: bunun belki yüzlerce güzel ispatı var: bunlardan birkaçını baba Hüseyin Güçlü anlatıyor:

-Şehitler, bu dünyada kendileri için yapılan her şeyin farkında. Bundan 4 sene önce mevlidini okuttuk. İstanbul’dan, Ankara’dan arkadaşları geldi. O gün gece bir rüya gördüm. Rüyamda dağ tarafından üç tane helikopter geldi. Bunlardan biri bizim bahçeye kondu. İçinden bembeyaz bir takım elbise ile Murat çıktı. Tekrar helikoptere binerek uzaklaştı. 

Bakara Suresinin 154. ayetinde “Allah yolunda öldürülenlere, ölüler demeyin. Bilakis onlar diridirler, lâkin siz anlayamazsınız” buyuruyor Rabbim. Aile dostlarından birinin kızı Murat Komiserin şehadetinden sonra onu hiç görmemesine rağmen sürekli öldüğü ile ilgili konuşmaları duyar. Bir gün rüyasında onun, arkasından sıkıca sarılmış ve “Bana ölü demeyin ben ölmedim, ben şehit oldum” dediğini görür. 

Konya’da Şehitliğine defnedildikten sonra Murat Güçlü’nün ismi verilmiş şehitliğe. Annesi Yurdagül Hanım, oğluyla ilgili şehitlikte yaşadığı bir olayı anlatıyor:

-Şehitlikte oğlumun mezarı başında dua ettim. Muradım bir elimi tut, öp de hissedeyim seni, dedim elimi uzattım ama hiçbir şey hissedemedim. Sonra yüzümü öp dedim ama yine bir şey hissedemedim. Sonra Yasin okumaya başladım. O sırada mezarının başına biri geldi, gözünde siyah gözlüğü vardı. Duasının okuduktan sonra sen annesi misin diye sordu. Bu Murat mı dedim iyice yüzüne baktım ama ona benzemiyordu.Ben de evet annesiyim, dedim. Sonra bana şehitlik ile ilgili öyle güzel şeyler anlattı ki yüreğim ferahladı. Sanki Murat hayattaymış gibi rahatladım. Sonra gitmek için ayağa kalktı. Ben adını sormadım sadece Konyalı mısın, dedim o da evet dedi. O ayağa kalkınca ben de kalktım. Elime uzandı ama ben, Murat’a da elimi vermezdim deyip elimi vermedim. Sonra sarıldı beni Murat gibi öptü. Bana teselli oldu. Ben orda Muradım beni öp dedim ya onun gibi öptü. 

Bunları anlatırken gözyaşlarını tutamayan anne, daha yaşadığı birçok böyle hadise anlatıyor. Bunlardan biri de şöyle: 

-Pakistan’da sel olduğunda Şehidimiz buraya bir miktar para göndermiş. Ana yüreği, her zaman yaptığı gibi Peygamber Efendimize komşu ol, diyerek dua etmiş oğluna. Şehidin kuzeni Kurban Bayramı günü onu rüyasında görmüş. Hz. Ebubekir mi Hz. Ömer mi sahabelerden birine herkes şehidini sorarken rüyayı gören kişi, bizim de şehidimiz var diyerek Şehidimizi sormuş. Sizin şehidiniz adı ne diye sormuşlar. O da Murat Güçlü demiş. Aldığı cevap şehidimizin Peygamber Efendimizin yanında olduğu cevabı olmuş.

İnsan aslında kendi diliyle yaşayacaklarını söylüyor bazen farkında olmadan. Bugün tek tesellisi öldükten sonra oğluna kavuşmak olan Yurdagül Hanım, ilk göz ağrısının öldükten sonra bile pek çok manevi şey yaşattığını ifade ediyor. Aynı şekilde baba Hüseyin Güçlü, bir yıl önce onun şehadetini rüyasında görüyor. Şehadet haberini aldıktan sonra hemen İstanbul’a giden anne-baba nurlar içerisinde bembeyaz, Hz. Yusuf’un güzelliğinin yansıdığı yüzünü gördükleri, sanki uyurmuş gibi, dokunsalar kalkacakmış gibi olan evlatlarını, canlarının bir yarısını Konya’da toprağa verdikten sonra buradan ayrılamamışlar. Oğullarını bedenini saran topraklar onlara vatan olmuş.

Şimdi hem büyük bir acı hem de tarifsiz bir gurur yaşarken tek istedikleri, bu kısa hayatı boyunca okumaya ve eğitime çok önem veren oğullarının adının bir okula verilmesi.

Daha nice hatıralarla ayrıldığım aileye ve tüm şehit ailelerine söylenecek tek söz vardı: Vatan Sağolsun.

DERYA KARAKAYA

Editör: TE Bilişim