Kime sorsam, kiminle bu konuda sohbet etsem kahır ekseriyeti; “çocuklarının eğitimiyle iştigal ettiğini, ömrünü bu yolda harcadığını” anlatıyor. 

Kim bunlar?

Bunlar, benim de bir mensubu olduğum, 1950 ve daha sonraki tarihlerde doğmuş olan “bizim kuşağın” mensuplarıdırlar.

“Bizim kuşak”, bir arkadaşımızın da dediği gibi, “karasabanı da uçağı da görmüş, kullanmış, o zorluk ve imkânlardan faydalanmış olan kuşaktır.”

Ökçe, ok, boyunduruk, zeble, eğef, saban demiri, öküz, çızı, tohum saçma, orak, eşek, yük, denk, düven, çanak, sap, saman, malama, savurma, kürüme, geri çulu, kağnı, şıkderya, irahat, atkı, dirgen, ananat, beldenat, ve daha yüzlerce, binlerce terim…

Şimdi bu terimlerin hangisini kullanıyoruz ki? Bu terimlerin hangisini biliyor ki çocuklarımız?

Keşke bu terimleri söyleyip geçivermek kadar kolay olsaydı bizim kuşağın çocukluğundaki, gençliğindeki işler, güçler…

Hayat tam bir çile idi o zamanlarda. Şimdinin bir deyimi gibi söylense de, “ekmek, aslında o zamanlar aslanın ta midesinde idi.”

Ekmeğin tohumdan sofraya kadar gelmesi, şimdinin insanlarının hayaline bile gelmeyecek yöntemler sayesinde gerçekleştirilmek zorundaydı. Hem sanatkâr, hem hamal, hem sporcu, hem öğretmen, hem öğrenci, olmak zorundaydınız. Aklınızı, alın terinizi, emeğinizi öyle bir kullanmak zorundaydınız ki, ekmeği lokma haline getirmek için bütün avadanlığı, araç ve gereci de kendinizin imal etmesi ve kullanması gerekiyordu.

Bunları yaparken ne kendinizin geleceğini garanti altına alacak bir sosyal güvenceniz vardı ne hastalanınca evinize ambulans gelirdi ne “aile hekimliği” diye bir hizmetten haberdar idiniz. 

Avrupa’ya işçi olarak giden ve zaman zaman ülkemize gelen ve fötr şapkalı “Alamancı” vatandaşlarımızın anlattıklarıydı; imrendiğimiz, iç çektiğimiz ve hayal ettiğimiz yegane konular…  

Bizler kibrit kullanırken, “Clipper” çakmakları gazı bitince sokaklara atarlardı onlar. Bizler o çakmakları toplar arkasına sibop taktırırdık. Şehirlerde, köşe başlarında çakmaklara gaz dolduran seyyar arabalı esnaflar vardı.  Şehirlere sadece, çakmaklara sibop taktırmak, gaz doldurmak için gittiğimiz olurdu. Gaz doldurulmuş çakmak gazlarının cebimize boşalıverdiğine şahitlik ederdik sıklıkla.

Siyasetçiler radyolardan seslenirdi halka. Ne suratlarındaki mimikleri ne yaptıkları jestleri fiziki olarak görme imkânımız yoktu. Onlar radyolardan ne diyorlarsa sandığa o dediklerinin etkisi yansırdı. Ne Televizyonlardan arz-ı endam edişlerini ne sosyal medyadan zamanımızda olduğu gibi, bütün ipliklerini pazara çıkarma gibi imkânlarına sahip değildik. Ama ne yalan söyleyeyim ki, kim olur ise olsun, ardından küfürler ettiğimiz tüm siyasetçilerimizin, tüm bürokratlarımızın karasabandan uçak teknolojisine geçişte hepsinin önemli katkıları olmuştur.

İşte böyle bir yaşamı sürdürmüş olan bizim kuşak evlenip çoluk çocuğa karıştıktan sonra kendi ulaşamadığı mevkilere, makamlara çocukları sayesinde ulaşmak, onları doktor yapmak, mühendis yapmak, öğretmen yapmak, çiftçi yapacaksa da teknolojinin tüm imkânlarını kullanabilecek şekilde yapmak için uğraştılar. Ticareti uluslararası boyutlara taşıdılar ve  para kazanma yollarının nereden geçtiğini araştırmaya, o yolları kullanmaya gayret ettiler. Bunda da çok önemli başarılar elde ettiler.

Şimdi bizim kuşaktan kime sorsanız,  çocukları ya doktor ya mühendis ya iyi bir ticaret erbabı ya pilot ya asker ya ekonomisttir…

Diyeceğim o ki, karasaban kullanmaktan uçak kullanmaya kadar geçen süredeki meşakkatleri, çileleri yaşamış olan bizim kuşak, ülkemiz kalkınmasındaki şu zamanın en büyük mimarlarıdır.

Kendi yaşamış oldukları zorlukları gelecekte çocuklarının yaşamaması için kendilerini feda eden bir kuşaktır “bizim kuşak.”

Biz Türk Milleti olarak aslında çok sabırsız bir milletiz. Yeryüzünün bütün imkânlarının hemen ertesi gün evimize, yurdumuza girivermesini arzu ediyoruz. Elbette bu bizim hakkımızdır ancak, hiçbir hareket göstermeden de berekete ulaşılamayacağını idrak etmemiz gerekiyor.

Ne bileyim belki de bu aceleciliğimiz sayesinde çok yakında dünya lideri bir Ülkeye bir Millete sahip olacağız.

Ben buna bütün kalbimle inanıyor ve ülkemize kazandırdıkları için “Bizim Kuşak”ın  ellerinden, gözlerinden, ayaklarının altından öpüyorum.