Yazılarımda zaman zaman günümüz tabiriyle “nostalji” yapma mecburiyeti hissediyorum. Bu durumum belki geçmişteki özlemlerimle hesaplaşmak belki de zamanımızın çocuklarına, gençlerine yönelik bir hisse kapılma arzusundan kaynaklı olabilir.

Aslında kendi çocuklarıma yönelik olarak, sürekli geçmiş anılardan bahsetme, tabiri caiz ise onların “kafalarını ütüleme” gibi bir çabanın içinde de hiç olmadım. Ancak yine de zaman zaman lafı gediğine koyma gibi bir ihtiyacın içine girmiyor da değilim.

Yazımın başlığını neden “bisiklet” koydum? Konya tabiriyle “velesbit” benim çocukluğumdaki en büyük vasıta idi. Erişme imanım olmasa da yine de hayallerimde “velesbit” sürerek geçti çocukluğum, gençliğim.

Köy yerinde sabahın erin de kalkar, akşamın karanlığına kadar çok farklı işler yapar, evinizin ihtiyaçlarına katkıda bulunursunuz. Belki de hiç farkında bile olmadığınız halde bir günde 15-20 kilometre yol kat edersiniz. Zaman zaman imkân bulursanız eğer, eşek sırtında mesafeleri kat ettiğiniz de olur.

Evden kilometrelerce uzaktaki tarlanızdan evinize git-geller yaparsınız sürekli olarak. Babanız, ya çakmağını ya sigarasını unutmuştur gider gelirsiniz. Ya azık torbasında bir eksikliğiniz olmuştur ya da tarlada çalışmak için kullandığınız alet edevatta bir eksiklik vardır, onları temin etmek için gider gelirsiniz. Hayvanlar sulanacaktır, tarlaya zincirle bağlanacaktır, sebze sulama sıranız gelmiştir, köye bir satıcı ulaşmıştır, ne bileyim bir çok sebepten dolayı sürekli olarak git-geller yaşarsınız tarlanızla evinizin arasında, harmanla eviniz arasında, köyünüzle başka köyler arasında...

İşte bu git-gelleri hep “tabana kuvvet” yapmak zorundaydınız. En önemli vasıtanız ayaklarınız, bacaklarınızdı. O git-geller zamanında hep olmayan bisikletimi sürerdim ben. “Ah bir bisikletim olsaydı da; şu taşlı topraklı patika yollardan onunla gidip gelseydim. Şu kayalığın etrafını dolaşarak, şu ağacın dallarından başımı eğerek, şu tepeyi, pedallara daha kuvvetli basarak, şu yokuş aşağı yolu daha hızlı bir şekilde, şu geniş virajı daha içerden alarak, arkamda incecik bir toz bulutu bırakarak, tekerlerimin izlerini koyarak gelip geçseydim” şeklinde hayallerimde hep bisiklet üzerindeydim.

Yokuş aşağı bir mevkide ve köyümüze sekiz kilometre uzaklıkta olan nahiyemize alışverişe giderdik sürekli yaya olarak. Gidiş inişliydi ama dönüş oldukça yokuşluydu. Çok yorulurdum o ince bacaklarımın üstünde. Ama hayallerimde bisikletin üstüne bindim mi bir saatlik yolu 15 dakikada alır dönüşte de zaman zaman yokuşlarda ben taşırdım onu.

Babamla birlikte komşu köyden kiraladığımız traktör kasasında ilçeye gitmiştim bir keresinde. Orada evimizin üzerine örteceğimiz kavak ağaçlarını tahta yaptırıp dönecektik. Ne yazık ki marangoz atölyesinde sıra beklemek durumunda kalmıştık ve bizim tahtalar ancak ertesi günü biçilecekti. Babam beni nahiyeye giden bir vasıtaya bindirdi ve köye geri dönmemi tembihledi. Nahiyeden köye yine yaya olarak gidecektim. Nahiyede indim ve daha önceden tanıdığım bir arkadaşımla karşılaştım. Bisiklet sürüyordu orada.

“Bisiklete binebiliyor musun?” diye sordu bana. Ben de “hayır bilmiyorum” diye cevap verdim. “Gel sana öğreteyim sürmesini” dedi. Heyecandan kalbimin duracağını hissettim bir an. “Tamam dedim” çekinerek.  O gün düşe kalka bisiklet sürmesini öğrenmiştim. Ama ne yazık ki o heyecanla köyüme gideceğimi dahi unutuvermişim. Havanın kararmış olmasına ve hem de 8-9 yaşıma rağmen korkmadan yaya olarak köye ulaştım.

O gün benim bisiklet hayallerimin zirve yaptığı gündü. Hiç bisikletim olmadı bugüne kadar. Daha sonraları iki çocuğuma bir bisiklet aldım. İkisi birlikte bindiler. İlerleyen zamanlarda daha güzellerini aldım onlara. Ancak bisiklet hırsızlığı had safhadaymış meğerse. Heveslerini alamadan kapının önünden çaldırdılar bisikletlerini. “Çaldırdılar” diyerek kabahati çocuklarıma yüklüyorum bakın.

“Acaba” diyorum o bisikleti izinsiz alıp gidenler, bisiklet hayallerini gerçekleştirmek için yani benim o çocukluk çağlarımda kurduğum hayallerini bu yolla mı gerçekleştiriyorlardı? Gerçekten maddi imkânsızlıktan dolayı bisiklete sahip olamayıp da “yer değiştirmek” suretiyle bisiklete kavuşan çocuklar mıydı onlar?

Eğer gerçekten öyle ise o hayallerini bu yolla gerçekleştirenlere bile “hırsız” demekten imtina ediyorum şimdi. O gerçekleşemeyen arzularımın, ruhumda bıraktığı duygulardan mıdır nedendir bilmiyorum ama yine de bisikletler çalınmasın, çocuklar bisikletsiz kalmasın.