Karadeniz’de bulduğumuz 320 milyar metreküplük rezerv ile aslında hepimizin de rezervi belli oldu.

Turnusol kâğıdı gibi…

Öyle bir gaz bulduk ki, kimimizi gaza getirdi, sanki ebedi çözüme ulaştık, kimimizin gazını aldı, tam yolumuzdan dönecektik vazgeçtik, kimimize de gaz yaptı, hazımsızlıktan bağırsaklarımız kilitlendi.

Tam manasıyla kirli siyaset gaz etrafında bütün karakterlerini hatta karaktersizliklerini ortaya koydu.

Böyle bir rezerv bulundu sevinilmez mi?

Elbette sevinilir.

Şimdiye kadar irili ufaklı birçok gaz ve petrol rezervlerine ulaştık. Hiç biri de problemimizi çözecek keşifler değildi. Ama bugünlere gelen yolumuzun döşenen taşları oldular.

Arama serüvenimiz Abdülhamit dönemine kadar gidiyor.

Toplum olarak bir rezerv bulacağımız konusunda hep bir ümitle yaşadık

Kimi zaman rezervimiz olacağı konusunda ümidimizi kaybettik, kimi zaman yabancı teknolojiye ve ekiplere duyduğumuz kuşkularla ‘’aslında var da bizden saklıyorlar’’ düşüncesine kapıldık.

Madencilik ve petrolcülüğün karakteri gereği; çok yüklü maliyetlere katlanılır ama hiçbir şey bulunmayan sondajlarla hiç moral bozmadan bir sonrakine yeniden başlamak; bu işin özelliğidir.

Kocaman dev bir işadamı ruhu girişimciliği gerektirir. Bazen yüzleri bulan sondajlardan sonra rezervlere ulaşılır.

Öyle eldeki kuş daldakinden iyidir diyen, al sat kar et misali kısa vadeli tacir ruhlu insanlar bu işi yapamaz, anlayamaz.

Çok uzun vadeli bir serüvenin yaşanması gayet normal…

Şimdi geldiğimiz nokta iki sismik araştırma üç derin su sondaj gemimizle çok faklı bir boyutta bu işe girmiş olduk.

Kendi gemilerimiz, kendi ekibimiz ve artık daha çok kendi bilgi birikimimizle bu konuda birinci lige çıktık.

Diğer taraftan üç tarafımız denizlerle çevrili ülkemizde 1980 ‘li yılarak kadar ithalat ve ihracatta kullandığımız taşıma gemilerimizin dahi %90’ı yabancı bandıralı idi. Bunların da büyük kısmı Yunanlıların gemileri idi.

Üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizin gemi inşa teknolojisi de yok denecek kadar azdı. Amerikalıların verdiği çok eski hibe gemilere sevinirdik.

Rahmetli Özal Karadeniz İşbirliği konseyini kurduğunda çoğumuz ne işimiz var orda demiştik. Bugün Karadeniz’de ekonomik alanlarımızın belirlenmesi o girişimlerin meyvesi.

Bugün Mavi Vatan ile Akdeniz’de vatan sınırımızı yeniden tarif ettiğimiz gibi. İnşallah Ege’de unuttuğumuz alanlara da sahip olacağız.

Bugün kendi gemilerimizle, ekibimizle teknolojimizle çok farklı bir boyutta varlığımız ortaya koyuyoruz.

Öyle bir zaman ki Nato ile ikiye bölünmüş dünyanın bütün tezgâhlarının insanlığı darmadağın ettiği bir zamanda, süper güç diye inandırıldığımız gangster devletleri dengeleyen bir ülke olan Türkiye, küresel dengeleyici güç olarak yerini alıyor.

Şimdi bu gaz her şey olmayabilir ama savunma sanayinde yaptıklarımız, otomotivde, yenilenebilir enerjide geldiğimiz noktada bu rezervin bulunuşu hem yeni rezervler için moral hem de ekonomideki sinerjimiz için büyük katkı olmuştur. Daha Akdeniz’de tam çalışmaya başlamadık bile…

Ayrıca bu tip çıkışların hemen faydası olmayabilir ama ekonomik siyasi ve stratejik yansımalarını kimse küçümseyemez. Ekonomide ve siyasette gelecek vaat eden bir ülke olarak manyetik çekim gücü ile diğer devletlerin de pozisyon alırken dengeleyici güç olan ülkemizden yana tavır belirleyeceğinden kuşkum yok.

Düne kadar Yunan ekonomisi ve savunma gücü ile karşılaştırılan ülkemiz bugün üçüncü güç olarak tanımlanmaktadır. Bugün Yunan’ı, Ermeni’niyi yaramaz çocuk olarak ayağımıza bağda olarak kullananlar bugün onları yalnız bırakıyor.

Çünkü devletler çıkarına göre işbirliği yapar. Adalet, barış, demokrasi onların rol için giydikleri elbiseden ibarettir.

Biz ne kadar güçlü olursak o kadar dosta güven düşmana endişe vereceğiz.

Daha çok ülke ve dünya kamuoyu bu yönde tavrını belirleyecektir.

Gücün ayak sesleri elbette duyuluyor

Ancak hükümeti de eleştirenlerin haklı oldukları çok yön de var.

Öncelikle sistem konusunda dağınık ve liyakate önem vermeyen bir görüntü var. Siyaset ancak adalet, liyakat ve oyunu kurallarına göre oynayınca daha önemli bir araçtır.

Özellikle ülkemiz içerisinde mümkün olduğunca şeffaf ve ikna edici açıklamalarla insanların kaygılarını gidermek lazım. Onların da katkısını ancak bu yönde sağlayabiliriz.

Siyasetin kirli yüzü; iktidar olarak muhalefeti itibarsızlaştırma; muhalefet olarak da iktidarı çalıştırmamaya dayalı taktikleri toplumumuzu aptal yerine koymaktan başka bir işe yaramaz.

Yapılması gereken millet, devlet adına istiklal ve istikbal adına yapılan güzel ve değerli adımları takdir etmek, mümkün olduğunca katkı sağlamak gerekiyor. Eleştirilen konuların dikkate alındığını, yapılması gereken bir şey varsa yapıldığını ikna yolu ile izah etmek gerekir.

Yoksa ülküsüz ülkücü, takvasız dindar, cumhuru olmayan cumhuriyetçi olarak halkın gözünden sadece manevra yapan kirli siyaset üreten kendi faydalarını düşünen politikacılar geleneği devam etmiş olacaktır.