Bir Kamu kuruluşunda Daire Başkanlığına yeni atanmıştım. Kuruluşun yıllık hesap ve faaliyetlerinin görüşüleceği Kamu adına TBMM tarafından denetlendiği Kamu İktisadi Teşebbüsleri (KİT) Alt Komisyon toplantı arefesinde yoğun bir çalışma halindeyken bir yazı geldi. Yazı, koordine gerektirdiği için farklı birimlerden görüş alınması gerekiyordu. Havale ettim ve aynı gün ilgili yerlere dağıtımı yapıldı.

Başarıyla geçen bir KİT Alt  Komisyonu sonrasında, hayretle karşıladığım bir yazı buldum masamda. Yazı da: üst perdeden , had bildiren bir üslupla: söz konusu yazının neden bir  ay kadar bekletildiği, iş ciddiyeti vs.’den bahisle bir güzel terbiye (!) verildikten sonra asıl konuya geçilmiş ve cevap verilmişti.  Evrağın altındaki imza, zaman zaman kibirli konuşma ve tavırlarıyla dikkatimi çeken, kocası da üst düzey bürokrat olan Birim Amiri  bir Hanıma aitti.

Evrağın üzerindeki tarihe baktığından zahiren iddiasında haklıydı, ancak bize sevk ediliş tarihini             -bizdeki dağıtımdaki evrak arkasında  olduğu için-  görmediği gibi ne olur ne olmaz diyerek bir telefon yada araştırma gereği bile hissetmeden kalbindeki duyguyu açığa vuran böyle bir  yazı göndermişti. Gördüklerinden hareketle, fırsattan istifade denizci tabiriyle “bir alabanda çekeyim de görsün gününü” gibi zihniyetle, muhatabını  tâ baştan ezmeyi ve edilgen hale getirmeyi planlamıştı.

Ama olmadı: durum anlaşılınca bu Hanım, bütün bu terbiye cümlelerinin (!)  halihazırdaki muhatabının üst yönetim olduğunu, diğer bir tabirle baltayı taşa vurduğunu  anlayınca  en kıdemli elemanı Ali’yi hemen  gönderdi ve arkasından telefon etti. Telaşlı ve bir sesle “Tansiyonum yükseldi, bir yanlışlık olmuş, yazıyı geri almak istiyorum, özür dileriz” diyerek adeta ava giderken düştüğü durumun vahametini gösterdi. Neyse, biz yine de “anlamıştır kabahatini” diyerek, yazıyı iade ettik ve olayı büyütmedik.

İmdi, uzun yıllar yöneticilik hayatımda çıkardığım:

1.Kibir, çok ciddi bir kalp hastalığıdır. Bu hastalığın belirtileri, kişinin icraatıyla, zenginliğiyle, bilgisiyle, yaşıyla, makamıyla, kariyeriyle, endamıyla  vs.  başka insanların kişilikleri  üzerinde ezici bir hegemonya kurması olarak tanımlayabiliriz. Kibirli insanlara çevresindeki insanlar da geri bildirimde bulunamazlar; çünkü bu tip insanlar genelde böyle istedikleri için dalkavuk tipli omurgasız insanlarla kuşatılmışlardır. Bu hastalık yakalananı, mutlaka zelil ve perişan  eder. Tedavisi, etkili bir irade terbiyesi ile olur. Frenlemek yerine,: bu tür duygulara kalbinde hiç yer vermeyecek bir irade sahibi/gönül insanı makbul olandır.

Kibirli insanlara karşı esaslı bir duruş gösterilmez, belki de aynıyla mukabele yapılmazsa, azgınlaşırlar ve büsbütün şımarırlar. Kibir sahiplerinin gerçekten kibirlendikleri konuda üstünlükleri olsa bile, asla bu insanlara meyledilmemelidir.

2. Yukarıdaki durumda, bir telefon etseydi, zannının,  tamamen yanlış olduğunu anlayacaktı. Zannın çoğu, doğru değildir. Sabırla, ya da tetkik ederek hakikate ulaşılmalıdır.

3. Tevazunun göstergesi: nezaket, kişinin olgunluğudur. Bir çok meseleyi tatlılıkla çözdüğü gibi, muhatabına da nazik olmaya davetiye çıkarır, adeta zorlar. Kabalık şiddete, şiddet geri dönüşü olmayan,telafisi imkansız  hasarlara yol açar.