İyi insanlar etraflarına ışık saçarlar. Onlar kardeşlerinin, dostların, ümmetin sıkıntısına ortak olmak, dertlerini gidermek için çabalarlar. Hizmetlerde fedakârlık, kuldan maddi ve manevi hiçbir karşılık ummaksızın, yalnızca Allah’ın rızası hedeflenerek geçilen bir ömür… Vefat ettikten sonra bir insan hakkında hüsnü şehadette bulunmak, onu tezkiye etmek mühim. Ve aynı zamanda insan varlığı için önemli bir murat. Yaşadığı yıllar içinde hep iyi işler yapmak için mücadele etmiş, iyilik öncüsü olmuş, iyiliğin yayılması için gayret göstermiş bir insan için ancak “ne iyi insandı” cümlesi kullanılır. Tahir Büyükkörükçü hoca içinse “ne iyi insandı” cümlesine “ne güzel bir kuldu” cümlesini de eklemek mümkün. Çünkü o, yaşadığı 86 yıllık ömrünü İslam’a adamış bir gönül insanıdır. Kalbine Allah’ın zikri ile itmi’nan kazandırmış bir insan. Yani her an Allah Teâlâ ile birlikte olduğunun idrakinde olan bir kişi. Son varış noktasının Allah’ın huzuru olduğunu bilen, oraya hastalıksız bir kalple varma cehdiyle yaşayan ve oraya yüz akı ile çıkarabilecek bir hayat defteri götüren insan. Ömrünü ümmetin uyanışına adayan bir âlim.

Gönül insanı gönül ihya ve inşa etmeye bakar, çünkü aslolan gönül inşa etmektir. Gönül insanı ile aranızda mesafeler yoktur. Her daraldığınızda onun hayali bile ferahlatır içinizi… Gönül insanı görülünce, hal ve tavırları ile Rabbi hatırlatır. Gönül güzel şey, bir gönle girmek de öyle…İz bırakmak için öyle düşündüğünüz gibi büyük şeylere imza atmamıza da gerek yok. Bazı insanlar omzunuza dokunur, kalbinize dokunur, ruhunuza dokunur. Sadece insanlara değil yeri gelir bir şehrin, ülkenin ruhuna dokunur. Asıl marifet “Bâki kalan bu kubbede bir hoş seda” bırakmaktır. Sohbetleriyle, hatıralarıyla, yaşamlarıyla iz bırakıp gidenler vardır. Bizlerin hayatına, gönül dünyamıza etki eden adeta “tadı damağımızda kalan” unutamadığımız büyüklerimiz vardır. Dokuz yıl önce aramızdan ayrılan Tahir Büyükkörükçü sadece Konya’ya değil, Türkiye’ye hatta dünyaya bir iz bırakan büyük bir âlim…

Ömrü boyunca hakkı, hakikati savundu. İslam’a hizmet aşkı ile yandı, ilme ve insanlara hizmet etti. Maddi hiçbir karşılık beklemeden, dünyevî bir makama talip olmadan, insanların elinde olanı asla mail etmeden Allah rızası için koşturdu, çalıştı, çabaladı. Bu uğurda zaman geldi sürgüne gönderildi, görevinden uzaklaştırıldı, hapse atıldı. Emr-i hak vaki olduğunda ise sessizce, kimseyi rahatsız etmeden bu dünyadan ahiret hayatına usulca gitti. Bundan 9 yıl önce Konya hocasını, Sultan’ül Vaizini kaybetti.

Tam 9 yıl önce böyle büyük bir şahsiyet, gönül dünyamızın manevi dinamiği, hayatımıza iz bırakıp bu dünyadan ahirete hayatına gitti. 5 Mart 2011 sabahı Konyalılar bu sessizce yapılan hicreti camilerde yükselen sela ile duydu. Peygamber Efendimiz (asm)’ın buyurduğu gibi: “Âlimler yeryüzünün kandilleridir.” Konya da o gün bir kandilini, bir manevi büyüğünü, değerli şahsiyetini, gönül adamını, vaizler sultanını kaybetti. İlmin aydınlattığı, irfanın nurlandırdığı, azim ve gayretin bereketlendirdiği bir ömür…

Tahir Büyükkörükçü, Allah’ın adının anılmasının bile yasaklandığı ve “Allahaısmarladık” sözü ile Müslüman kitlelerin kandırılmak istendiği yıllarda Mevlana diyarı Konya’da zor şartlar altında yetişmiş ve bir neslin filizlenerek yeşermesine öncülük etmiş bir İslam âlimidir. Tek partinin son döneminden başlayarak irşad vadisinde Anadolu coğrafyasının kurak kalmış gönüllerini sohbetleri ile beslerdi. Onun vaazları bir ırmak akıntısı gibi akıcıydı. Hitabetteki mükemmeliyeti kendisini dinleyenleri mest ederdi. Özellikle Kur’an ve sünnetle bezenmiş Mevlânâ Celâleddin Rûmi ve Muhammed İkbâl’in ruh ikliminden taşıdığı katreler, maneviyat ikliminde aç ve susuz kalmış gönüllere bir hayat iksiri işlevi görmüştü. 1940’lı yılların sonunda genç bir vaiz olarak, Selçuklu mirası Konya’nın tarihi camilerinin kürsülerinde yapmaya başladığı konuşmalar gönüllere şifa olmuştu. Özellikle Cuma vaazlarında Tahir Hoca hangi camideyse o caminin cemaati yollara taşmış, onun vaazları gönüllere ilaç olmuştu. Kısacası o “iyiliği emredip kötülüğü nehyetme” noktasında Konya merkezli olarak yarım asrı geçkin bir süre ülkeyi baştan sona taradı, milleti irşad etti.

5 Mart günü Tahir hocanın tanıyanı, tanımayanı Türkiye’nin her yerinden, hatta yurtdışından akıp gelmişti Konya’ya… Tahir hocanın deyimiyle insanlar “Aşk diyarı, Mevlana diyarı Konya’ya” sel olup akmıştı… Yine her vaazında olduğu gibi binlerce insan Kapu Camii’nde idi. Bu son ve en büyük vaazıydı onun ve en büyük dersini veriyordu. Konusu ölüm olan, herkesi susturan ve yalnız kendisi konuşan büyük bir vaaz! Tahir hoca her zamanki gibi yine en öndeydi fakat bu sefer onu Rabbine götürecek ‘nur mustatili’nin içinde. Ve arkasında oğlu Abdurrahman Büyükkörükçü vardı, namazını kıldırmak üzere. Binlerce şahidin huzurunda ve helalliğiyle Rabbine ulaştıran yolculuğuna başlıyordu büyük vaiz. Ve belki de o an aşk eri Mevlana gibi “İşte bugün benim düğün günüm!” diyordu… Tahir hoca müthiş bir Mevlana hayranıydı, onun binlerce beytini vaazlarında ezbere okurdu. Onun meşhur vaazlarının en büyük özelliği ise azametli, akıcı ve güzel konuşmalardan oluşmasıydı. Bu yüzden her cuma yüzlerce insan onun Kapu Camii’ndeki vaazını dinlemeye büyük bir coşkuyla gelir ve camiyi erkenden doldururlardı. Çünkü O Konya’nın büyük vaizi, güzel hatibi Tahir Büyükkörükçü idi. O bir ilim deryası, bir aşk eri ve bir Allah dostuydu. Tahir hocamız 4 Mart 2011 günü tedavi gördüğü Meram Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde vefat etti. 5 Mart 2011 günü cenazesini Kapı Camii’nden Üçler Mezarlığı'na binlerce kişi ellerinin üstünde taşıdı.

Vefatının 9. seneyi devriyesinde rahleyi tedrisatından geçtiğimiz, sohbetlerinden istifade ettiğimiz, Konya'nın gönül sultanı, değerli hocamız Tahir Büyükkörükçü’yü bir kez daha rahmetle, duayla, özlemle anıyoruz. Allah ondan razı olsun, mekânı cennet olsun.