İnsanın hayatında unutamadığı hatta insanın hayatında iz bırakan insanlar vardır. Sohbetleriyle,hatıralarıyla,yaşamlarıyla iz bırakıp gidenler vardır.Hani;"tadı damağızda kaldı " değimiz insanlar vardır.Bizlerin hayatına,yaşamına,gönül dünyamıza etki eden adeta "tadı damağızda kalan " unutamadığımız ve hala özlemle yad ettiğimiz büyüklerimiz vardır.

 4 Mart 2011, tam yedi yıl öncesi... Bir gece devasa, ulu bir ağaç büyük bir gürültüyle kökünden kopup devriliyor, bu dünyadan ahirete hayatına usulca,sessizce gidiyor.5 Mart 2011 sabahı Konya bu sessizce yapılan hicreti Konya camilerinde yükselen sela ile duyacak. O Seladan sonra Konya'yı büyük bir sessizlik ve hüzün kaplıyacak idi.

Bir milletin geleceği İlmî ve fikri yönden gelişmesi, geçmiş kültür mirasını bilmesine ve benimsemesine bağlıdır. Kültür mirasının temel taşları ise yetiştirdiği büyük şahsiyetlerdir. Unutulmamalıdır ki, toplumun büyük şahsiyetleri ve  manevî dinamikleri vardır. Bunlar iyiliğe, güzelliğe, hayra açık olan insanların gönüllerini aydınlatırlar. Onların manevî ışıkları, sonradan gelen nesilleri de aydınlatmaya devam eder.

Tam yedi yıl önce böyle büyük bir şahsiyet gönül dünyamızın manevi dinamiği hayatımıza iz bırakıp bu dünyadan ahirete hayatına sessizce gitti. Peygamber Efendimiz (asm) buyur gibi:" Alimler yeryüzünün kandilleridir".Konya 4 Mart 2011 yılında bir kandilini bir manevi büyüğünü, değerli şahsiyetini,gönül adamı,vaizler sultanı Sultan’ül Vâizîni Konya eski müftüsü ve Kapu Camii vâizini kısaca Konya Tahir Büyükkörükçü Hocasını kayıp etmiştir.“Âlimin ölümü âlemin ölümü” anlayışıyla ilim adına biraz daha fakirleştik, biraz daha garipleştik.5 Mart 2011 sabahı bir alemin nasıl sessizliğe hüzne büründüğü gördük.

İlmin aydınlattığı, irfânın nurlandırdığı, firâsetin yön verdiği, azim ve gayretin bereketlendirdiği bir ömür… Akl-ı selîmle atılan isabetli adımları, Zevk-i selîmle şekillenen muhteşem hizmetleri, Azm-i kavî ile ulaşılan âlî hedefleri ile ölümsüz eserler bırakan, İslâm’ı teblîğe adanmış, Şerîate vakfedilmiş bir ömrü ile olduğu gibi görünen, göründüğü gibi olan; kâli hâline râm olmuş bir şahsiyyetti.

O, mümin-i kâmil firâseti ile bakmış, ellerden değil gönüllerden tutmuştur. Dilden değil yürekten konuşmuş, kulaklara değil ruhlara hitâb etmiştir…Bıraktığı eserlerle, vaaz ve konferanslarıyla, cemaati ve sevenleri ile Onu “Ölmeyenler” kervanına katan ihlâsı, aşkı ve teslimiyetidir.

5 Mart 2011’e uzanan süreçte Şubat, yaklaşık aynı yıl doğan, yarım asır aynı mücadeleyi veren ve aynı suçlamalarla 11 ay aynı cezaevini paylaşan iki kadim dostun birbiri ardınca ve adeta el ele en yüce dosta koştuğu olmuştur.

Tahir Büyükkörükçü, Allah’ın adının anılmasının bile yasaklandığı ve “Allahaısmarladık” sözü ile Müslüman kitlelerin kandırılmak istendiği yıllarda Mevlana diyarı Konya’da zor şartlar altında yetişmiş ve bir neslin filizlenerek yeşermesine öncülük etmiş “selef bakiyesi” bir İslam âlimidir.

Tek-Partinin son döneminden başlayarak irşad vadisinde Anadolu coğrafyasının kurak kalmış gönüllerine, sohbetleri ile beslerdi.Onun vaazları, konuşmaları bir ırmak akıntısı gibi akıcı ve muştulayıcıydı. Hitabetteki mükemmeliyeti kendisini dinleyenleri mest ederdi. Özellikle Kur’an ve Sünnetle bezenmiş Mevlânâ Celâleddin Rûmi ve Muhammed İkbâl’in ruh ikliminden taşıdığı katreler, maneviyat ikliminde aç ve susuz kalmış gönüllere bir hayat iksiri işlevi görmüştü.1940’lı yılların sonunda genç bir vaiz olarak, Selçuklu mirası Konya’nın tarihi camilerinin kürsülerinde yapmaya başladığı konuşmalar gönüllere şifa olmuştu. Özellikle Cuma vaazlarında Tahir Hoca hangi camideyse o caminin cemaati yollara taşmış, onun vaazları gönüllere ilaç olmuştu. Bu inanç ilacı olma vasfını Hocaefendi 1980’lere kadar yalnız Konya’da değil, bütün ülke sathında olduğu gibi yurt dışında da sürdürdü.

Kısacası, o “iyiliği emredip kötülüğü nehyetme” noktasında Konya merkezli olarak yarım asrı geçkin bir süre ülkeyi baştan sona taradı, milleti irşad etti.

5 Mart günü Tahir hocanın tanıyanı tanımayanı Türkiyenin her yerinden, hatta yurtdışından akıp gelmişti Konya’ya, Tahir hocanın deyimiyle “aşk diyarı, Mevlana diyarı Konya’ya.” 

Yine her vaazında olduğu gibi binler Kapu Camiin'de idi. Bu son ve en büyük vaazıydı onun, ve en büyük dersini veriyordu, konusu ölüm olan herkesi susturan ve yalnız kendisi konuşan büyük bir vaaz!... Tahir hoca her zaman ki gibi yine en öndeydi, fakat bu sefer onu Rabbine götürecek ‘nur mustatili’nin içinde. Ve arkasında oğlu Abdurrahman Büyükkörükçü vardı, namazını kıldırmak üzere. Binlerce şahidin huzurunda ve helalliğiyle Rabbine ulaştıran yolculuğuna başlıyordu büyük vaiz. Ve belki de o an aşk eri Mevlana gibi “İşte bugün benim düğün günüm!” diyordu , kim bilir!... 

Tahir hocam müthiş bir Mevlana hayranıydı, onun binlerce beytini vaazlarında ezbere okurdu. Onun meşhur vaazlarının en büyük özelliği ise azametli, akıcı ve güzel konuşmalarından oluşmuş olmasıydı. Bu yüzden her Cuma yüzlerce insan onun Kapu camii’ndeki vaazını dinlemeye büyük bir çoşkuyla gelir ve camiyi erkenden doldururlardı. Çünkü O Konya’nın büyük vaizi, güzel hatibi Tahir Büyükkörükçü idi. O bir ilim deryası, bir aşk eri ve bir Allah dostuydu, o ismi gibi büyük ve temizdi... 

Tahir hocamız 4 Mart 2011 günü tedavi gördüğü Meram Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde vefat etmiştir.5 Mart 2011 cenazesini Kapı Camiinden Üçler Mezarlığı'na binlerce kişi ellerin üstünde taşımış. Üçler Mezarlığına defnedilmiştir.

Rahleyi tedrisat geçtiğimiz sohbetlerinden istifade ettiğim Konya'nın gönül sultanı değerli hocam Tahir Büyükkörükçü hocamızı ve Prof.Dr Necmettin Erbakan hocamı bir kez rahmetle,duayla,özlemle anıyoruz. Allah onlardan razı olsun.Mekanları cennet olsun.