17 Aralık'tan bu yana bir belirsizliğe doğru sürüklenen Türkiye, MHP seçim bürosunun açılışı sırasında yapılan saldırı ile başka bir kaosun içerisine daha sürüklenmeye çalışılıyor.

İstanbul'da MHP'nin açılışını yaptığı bir seçim bürosu açılışı sırasında elinde silahlar bulunan bir gurubun saldırısına uğruyor. Saldırı sırasında Gazeteci Cengiz Akyıldız hayatını kaybediyor. Hayatını kaybeden bir gazeteci! Belki o anda MHP'nin basın bürosunda çalışıyor olabilir ancak o yine de bir gazeteci. 

Bu olay bütün televizyon kanallarında birinci haber olarak verilmeli, bütün iri basın bu haberi manşetten görmeli idi. Ancak her olaya kendi penceresinden bakmaya alışmış olan ulusal medya bu olaya da kendi penceresinden bakmayı yeğledi. Öldürülen bir gazeteci idi; ama bir cemaate veya sol düşünceye mensup değildi. O milli bir karaktere sahipti ve kendisini “Ülkücü” olarak tanıtıyordu.  Öyleyse gazeteci olmasının bir önemi yoktu. Türk Milletini sevdiği için gazetecilik yapmaya hakkı yoktu. 

Kendisini “Bozkurt” diye tanımlayan bu şahsın, basını temsil eden tatlı su sazanlarının pardon milliyetçilerinin arasında yeri olmamalıydı ve olmadı da. Gazetelerde ancak bir sütun büyüklüğünde görülebilecek bir haber değeri vardı bir Ülkücünün öldürülmesinin. Zaten Cengiz Akyıldız, 12 Eylül döneminde ülkücü olması sebebiyle tutuklanıp bir süre ceza evinde de yatmıştı. Böylesine milliyetçiliği tescil edilmiş bir Ülkücünün, sırf çıkarları için gazetecilik yapan medya mensupları arasında bulunması da başlı başına bir ayıptı! onlar için.

Halbuki Cengiz Akyıldız ve onun gibi Yusufiye'den diploma almış gazetecilerin meslek içinde çoğalması meslek için bir onur kaynağıdır. Cengiz ve Cengizler üç kuruşluk dünya menfaati için kimsenin önünde eğilmezler. Onlar Yusufiye diploması taşıyan dervişlerdir. Hayrı yalnız Allah'tan bilirler. Şer gelirse kendilerini bir yoklar ve “bunu hak edecek hangi davranış içerisinde bulunduk” diye, kendilerine sorarlar ve hemen tövbe ederler. 

Çünkü onlar Yusuf meşreplilerdir. Onlar Hazret-i İbrahim'in ateşe atılacağı zaman yardıma gelen Cebrail'e “Bana ALLAH yeter” cevabının taşıdığı anlamı yakalamışlardır. Yusufiye diploması alanlar, Sevr Mağarasında Hazret-i Ebubekir'e “ Korkma! Allah bizimledir” diyen sevgili Peygamberimize samimiyetle inanmış, dünyaya metelik vermeyen Alp Erenler'dir.

Alp Eren olmak kolay değildir. İnsan belki bazı değerler için canını feda edebilir; ama hem dünyasını hem de canını feda edebilecek kaç insan vardır günümüzde. Alp Erenlerin Serdarı Hazret-i Muhammet Mustafa S.A.V. Efendimizdir. Kendisini öldürmekle korkutup, “davasından vazgeçerse mal verme, en güzel kadınları köle olarak verme ve hatta Mekke'ye kral yapma” teklifi yapılmıştır. Bu gün hiçbir insanın karşısında duramayacağı bu teklif karşısında O, “Bir elime güneşi diğer elime de Ayı koysanız yine davamdan dönmem” cevabını vermiştir. 

İşte Cengiz Akyıldız, böyle bir serdarın ordusunda bir nefer olma saadetine ermek için dünyasından vazgeçmişti. Bu yüce Ruh'u, evinde ayakkabı kutucukları bulundurmaktan ar duymayanlar anlayamazlar. Yine bu asil davranışı “solcular rüşvet almıyor, ama sağcılar alıyor” sorusu karşısında utancından yüzü kızarması gerekirken  “solcular iktidara gelemediği için almıyor” deme gafletinde bulunanlar da anlayamaz.

İslam'ı kendi siyasi ve dünya çıkarları doğrultusunda kullanan Muaviye zihniyetine sahip insanlar, Cengiz Akyıldız'ın niçin canını ortaya koyduğunu anlayamazlar. Çünkü her şeyin bir fiyatı vardır bunlar için. Cengiz Akyıldız, bu zihniyete göre kendisini bedavaya harcatmıştır. Cengiz Akyıldız ve onun gibi düşünenler ise bu ölüm şeklini bir rütbe olarak algılarlar ve bu düşünceye sahip olanlar, rahat yataklarında ölmek yerine Rablerinin huzuruna ala boyanmış kefenleri ile alınları AK olarak çıkma sevdasındadırlar. Cengiz Akyıldız'a bir meslektaşı olarak Allahtan Rahmet diliyorum. 

İNNA LİLLAHİ VE İNNA İLEYHİ RACİUN.