Ekonomi, toplumsal ilişkileri belirleyen direklerden bir tanesidir. Ekonomik ilişkiler ve ekonomik durum siyasetten, sosyolojiye; suç oranlarından boşanma rakamlarına kadar birçok alanı doğrudan etkilemektedir. En genel şekliyle bir ’’ kaynağın nasıl bölüşüleceği’’ sorununa cevap arayan ekonominin insanlığın temel meselelerine sirayet ettiğini söyleyebiliriz.

Dünyanın ve özelde Türkiye’nin sürekli gündemini meşgul eden ve etmeye devam edecek olan ekonomi alanının hayatımızdaki öneminin ne kadar farkındayız, diye sormaktan kendimi alamıyorum. Temel ekonomik kavramların bile tanımlanamadığını ve bu kavramların neyi ifade ettiğinin bilinmediğini görüyoruz. Hatta üniversitenin iktisadi ve idari bilimler fakültelerinden bir bölümde okuyan öğrencilerin dahi televizyonda izlediği ekonomi gündemlerini anlamadığını söylemek abartılı olmayacaktır.

Bunun yanında özellikle ekonomik verilerin algılanması meselesinde otoriteler tarafından yapılan kimi çarpıtmalarında işi iyice çıkılmaz bir hale getirdiğini görmekteyiz. Çünkü verilerle ve rakamlarla oynayarak bazı göstergeleri olumlu göstermek otoriteler açısından önemli bulunmaktadır. Toplumun temel eğilimini de belirleyen bu tablolar, böyle davranıldığı için yalnızca insanların sloganları düzeyinde kalmaktadır.

Bunun içindir ki, ekonomi ve finans eğitimlerinin çok daha erken yaşlara çekilmesi gerektiğini düşünenlerdenim.  Dünyada bu anlamda çok daha erken yaşlara çekilen ve adına ‘’finansal okuryazarlık’’ denen eğitimlerin önemli olduğunu belirtmek gerekiyor. Üstelik yalnızca ülke ekonomisi bağlamında değil, sınırlı kaynakların ve hatta azalan kaynakların sürdürülebilir bir hale gelmesi adına da kıymetli olduğunu görmekteyiz.

Ana okul seviyesinden tutun her yaş grubuna yönelik hazırlanan bu finansal okuryazarlık eğitimlerinin bazı denemelerinin Türkiye’de de olduğunu gördük. Kimi devlet ve özel kurumların denemelerinin sürdürülemediğine de şahit olduk. İlkokul, Ortaokul ve Lise düzeyinde planlanan bu çalışmalardan bir dönüşte alınamadığını hissetmekteyim. En azından benim ulaşabildiğim ve araştırmalarımın neticesi bu yönde.

Ben de geçen hafta toplamda dört güne ayrılan ‘’Liseler İçin Finansal Okuryazarlık ve Ekonomi’’ eğitiminin projesini yürüttüm. Konya’da sürdürülebilir ve devamlılığı sağlanacak şekilde düşünülen bu projeden kimi dönüşlerin alınmasını da sağlamak istiyoruz. Üstelik gençlerden alacağımız dönüşler ile veriler toplayabileceğiz ve Türkiye’nin gelecek ekonomisine dair ufakta olsa bir pencere açma imkanımız olabilecektir.

Kısa süreli ilk deneme sonrasında uzun soluklu ve tam müfredatlı ilk uygulamasını yaptığımız eğitimden aldığımız kimi dönüşler, memleket adına düşünülmesi gerektiğini gösterdi. Öncelikle gayet cevval ve zeki olan genç arkadaşların hiçte fena olmadığını söylemek zorundayım.  Köklü bir okul olan Konya Lisesinin öğrencilerinin okulun o geleneğinden nasiplenmeleri sevindirici. Üstelik o yaş için ziyadesiyle entelektüel bir merak olarak kabul edilebilecek kimi soruların gelmesi de umut vericiydi.

Ancak bu arkadaşlara verdiğimiz bir ödeve verilen kimi cevaplar benim asıl değinmek istediğim mesele. ‘’Paranın hayatınızdaki yeri nedir?’’ ve ‘’Para denince aklınıza gelen ilk kavram nedir?’’ sorularına verilen cevaplar büyüklerin kimi şeyleri epey yanlış yaptığını gösterir niteliktedir.

Finansal okuryazarlık ve ekonomi eğitiminin kendi kavramlarımızın içini boşaltan araçlardan birisi olmasına müsaade etmemeliyiz. Modern dönemde parametrelerimizin değiştiği ortadayken buna hizmet edecek yeni alanlar açmanın bir anlamı olmadığını düşünmekteyim. Öncelikle ekonomik eğilimlerin insanların zihinsel dünyalarından bağımsız düşünülemeyeceğini söylemeliyim. İnsanın zihninde yer verdiği kavramların onun reflekslerini belirlediğini düşünmekteyim. Öyleyse öncelikle kavramların doğru verilmesi ve doğru kavramların ön plana çıkarılması gerekmektedir.

Yukarıdaki sorulara verilen cevaplara bakıldığı takdirde karşılaştığımız en temel veri, gençlerin parayı hayati kavramlarla eşleştirdikleridir. ‘’Güç, Hayat, Aşk, Her şey’’ gibi eşleştirmelerin yapılmış olduğunu söylemeliyiz. Bunun yanında paranın hayatlarındaki yeriyle ilgili metinler daha vahim durumdadır.

Burada görmekteyiz ki, büyükler bizleri yanlış kavramlar ve yönlendirmeler ile büyütmektedir. ‘’Çok para’’ derken ‘’bereketli parayı’’ unutmuşuz. Paranın niceliği, paranın niteliğini düşünmemize engel olmuş. Tasarruf, ‘’müsriflikten uzak durmak’’ olarak değil ‘’para istiflemek’’ ile eşleşir olmuş zihnimizde.

Dolayısıyla finansal okuryazarlık ve ekonomi eğitimini daha erken yaşlarda vermeliyiz ancak kendi kavramlarımız ve değerler çerçevesinde.

Haftaya da bunun gençlerin geleceğini nasıl etkilediğini ve evliliğe yüklenen anlamın nasıl değiştiğine değinerek toplumun yeni kodlarına değineceğiz…