Boşuna demiyorum sessizliğin gücü diye… 

Ne bir demek çiçekti beklediğimiz, ne de dize dize yazılmış şiir… Sessizce gelip yüreciğimize çöreklenen bir his, bir anlam olsa yeter.

Hayat; tevafuklarla dolu… Tesadüf demeyi sevmiyorum çünkü tesadüf demek; “yalnızca olasılıklara bağlı olduğu düşünülen olayların bağıl nedeni” demek. Lâkin tevafuk “birbirine denk gelme, lâtifâne bir şekilde uyum içinde olma” anlamına gelir. 

Halk arasında bir deyim vardır, benimde çok sevdiğim; “Hayy’dan geldik, Hu’ya gideceğiz.” Yani; her zaman diri olan Rabb’den gelip, yine ona döneceğimizi anlatır bu söz bize… 

Böyle düşünen bir insan için yaşamında meydana gelen her olay öylesine anlamsızca oluşmaz. Her şeyin ardında saklı tılsımlı bir anlam yumağı vardır. 

Geçtiğimiz hafta çocuklarımla birlikte (öğrencilerimle) bir müzik eşliğinde oyun oynarken ansızın beni çepeçevre eden düşüncelerin arasında buldum kendimi… İmdadıma kâğıt ve kalem yetişti yetişmesine ama ufaklıklar sayesinde hızlı hızlı birkaç kelime karaladıktan sonra ilgiye aç yavrularıma bıraktım benliğimi… 

Bugün gelip çattığında ise; çantamda bir kâğıdın üzerine alelacele sıralanmış, bizim de çok sevdiğimiz bir oyunun arka planını şenlendiren şarkının sözlerine rastladım. Satır satır düşüncelere daldım. Ve o satırları şimdi paragraf paragraf fikirlerimle açmak, beynimin düşünce havuzundaki anlamlar ile bütünleştirerek bir derya oluşturmak istedim. 

“Ben bir elma kurduyum, kıvrıla kıvrıla gezerim. Nerede bir elma görsem dayanamam süzerim.”Hayat bir yaşlı çınar ağacı, insanlar ise bu ağacın dallarında yavaş yavaş büyüyen, belli bir süre yaşayıp, güz mevsimine ulaşınca tek tek kendini ölümün kollarına bırakan meyveler... Bu âlemdeki her mahlûkun bir yaşama süresi olduğu gibi insanoğlunun da belli bir zamanı var tabii...

Bu çınar insanların hepsini aynı şekilde besler, büyütür. Kendini olgunlaştırmak, üst dallarda yer edinmek ise insanın elindedir. Üst dallara çıkmayı başaran, kıpkırmızı, olgun bir meyve olana ne mutlu… Tabii bunun için de; her bireyin kendi içinde bir dünya saklıyor olduğu; insanlardan da nasiplenmek gerek.

“Dalda duran elmayım, olgunlaştım sormayın. İçime yaramaz kurt düştü, başıma kuşlar üşüştü…” İnsanın ikinci evresi olan olgunlaşma… Olgunluğa eriştikten sonra insan durağan bir hal alır. Bu halin peşini ise içini kemiren sorular, endişeler takip eder. Ve kişi düşünceler ile başka âlemlere yolculuk yapmaya başlar. İnsan işte o zaman hayatın gayesine ve tecrübesine ulaşmıştır. Vakit sorgulama zamanıdır.

“Elmanın kalbindeyim, çok tatlı bir yerdeyim. Haydi, gelin çocuklar oynayıp, dans edelim.” Hayatı anlayan ve farkına vararak yaşamaya başlayan bir insan hayatın tam merkezinde, neyin ne olduğunu bilerek ilerler. Temkinli adımlar ve bilinçli bir beyin… Eee, kendini bilen bir insan için hayata ayak uydurmak çok da zor olmasa gerek. Bundan dolayı ondan rahatı, mutlusu yoktur.

Bu düşüncelerden sonra şarkıyı yazan kişiyi çok takdir ettim açıkçası. Bir çocuk şarkısından bu kadar düşünce nasıl çıkar diye düşünmeyin. Alın size bir fikir. Kendi düşünceleriniz ile karşılaştırmanız serbest. 

Çocuk şarkıları ‘eğitici şarkılar’ diye isimlendirilir. Şunu fark ettim ki; çocuk şarkısı deyip geçmemek gerekiyor. Gerçekten eğlendirirken eğitiyorda… Neşeli bir melodinin ardında alın size kocaman bir hayat dersi… Düşünebilmek ve farkına varmak önemli olan.

Şarkıyı dinleyip sizin de düşüncelere dalmanızı isterim. Şarkımızın ismi yazımın başlığında yer alıyor. Aynı düşüncede olur muyuz?.. Tabii ki bilinmez. Ama yeter ki bir şeyleri akıl süzgecimizden geçirelim. Taşlarını, çakıllarını ayıklayıp saf, ince düşüncelerimizin farkına varalım. Olduğu gibi sorgusuz sualsiz kabul etmeyelim.Selam ve dua ile yazı dostlarım. Çocukluk ile kalın.