Ramazan dedik, Ramazan bitti. Bayram dedik, bayram da geçti. 

Artık işe güce bakma zamanı geldi...

Dün itibariyle esnaf kepenklerini yeniden kaldırdı. Memur yeniden masasına oturdu. İşçi yeniden işbaşı yaptı. Şoför yeniden direksiyon koltuğuna geçti. Çaylar demlendi, aşlar kaynadı...

Ancak bir şey var. Ramazan Bayramı boyunca yapılan ziyaretlerin, eş dost sohbetlerinin de ana konusunu oluşturan bir mesele...

Sokaktaki vatandaşın gündemini ortaya koyan bir mesele... 

7 Haziran seçiminin sonuçları, koalisyon ve erken seçim...

Bugün seçim yapılsa ne olurdu, kim ne yapardı, hangi partiye oy verirdi, sonucun nasıl olmasını isterdi...

Kimileri pişman, kimileri düşman, kimileri sonuçtan memnun, kimileri ülkenin kaybettiğini kimileri uzun vadede kazanımların daha fazla olacağını düşünüyor...

Daha aklı selim düşünenler de yok değil. Önemli olanın milletin verdiği karara saygı duymak, saygı duyulduğunu hissettirmek ve devletin bekasını önceleyerek gerekli adımları bir an evvel atmak...

Bu konu dile geldiği zaman hemen koalisyon hükümeti konusuna geçiliyor. 7 Haziran'ın üzerinden 44 gün geçti. Vatandaş geriye dönüp bakıyor. Zamanın çok hızlı bir şekilde akıp geçtiğini, araya Ramazan ayının girdiğini, gerekli adımların atılması için mecliste vekillerin yemin etmesi gibi bazı süreçlerin işlemesi gerektiğini de bilmekle birlikte genel kanaat geç kalındığı yönünde...

Sandıktan en fazla oyu alarak çıkan AK Parti'nin bu dönemde üzerine daha çok görev düşmekle birlikte, şu an mecliste bulunan bütün partilerin, şahsi veya parti çıkarlarını gözetmeksiniz, kırmızı çizgileri yeşile boyaması gerektiği fikri daha ağır basıyor. 

Çünkü zaman lehte değil, aleyhte ilerliyor. Gün geçtikçe kaybeden Türkiye oluyor, kaybeden sokaktaki vatandaş oluyor.

Seçimin üzerinden 44 gün geçti dedik. Özellikle işi ticarete bağlı olanlar aradan geçen bu 44 günlük sürecin iş potansiyeline yüzde 44 oranında düşüş olarak yansıdığını, bu oranın her gün artarak devam ettiğini belirtiyor. Bu korku ile halk gizliden bir manifesto yayınlıyor ve aklınızı başınıza devşirin, bu gidişat iyi değil diyor.

Sonucunu da şu şekilde bağlıyor sokaktaki vatandaş:

  • Türkiye'nin bu buhranlı dönemi atlatabilmesi için öncelikle fevri değil ama daha çabuk hareket etmek gerekiyor.
  • Bu çabukluk içerisinde temel alınacak noktanın öncelikle, şartlar ne olursa olsun milletin vermiş olduğu karara saygı duymak olması gerekiyor.
  • Parti liderlerinin beylik lafları bir kenara bırakıp, birbirilerini adres göstermek yerine sorumluluk bilinci ile hareket etmesi ve öncelikle hükümetin bir an önce kurulmasını kendilerine vazife edinmesi gerektiği düşünülüyor.
  • Geç kalınmışlığın ve aradan geçen zamanın verdiği kaybı ortadan kaldırmak, yeniden kazanıma geçmek için yiğidin düştüğü yerden kalkması gerekiyor. Herkesin yetki ve sorumluluklarının bilinciyle hareket etmesi gerektiği, topu taca atmaktan vazgeçerek makul olanı ortaya koymak gerekiyor. 
  • İster geçici olsun, ister kalıcı... Hükümetin kurulmasının hemen ardından ilk iş olarak ekonomiyi rahatlatacak somut adımların atılması ve bir an önce Türk ekonomisinin yeniden eski şaşaalı günlerine kavuşturulması gerektiği ifade ediliyor. Bu ifadeler çerçevesinde Türkiye'nin vizyonu olan bir ülke olduğu, cumhuriyetin kuruluşunun 100. yılına rast gelen 2023 için bir ortaya koyulan hedefe ulaşmak için da bunun elzem olduğu düşünülüyor. 
  • Aksi bir durumu da gözden geçirmiş sokaktaki vatandaş. Sanıldığı kadar saf ve iyi niyetli değil. Artık gözünü açmış. Doğru ile yanlışı ayırt edebiliyor. Özellikle ihtilalli dönemleri görenlere söz hakkı veriliyor bu durumda. Onlar da kara kara düşünülen bu süreçte kara propagandaların da artacağı düşüncesinden hareketle bir an önce harekete geçirmek gerektiği düşüncesiyle konu bağlanıyor. 

Mesnevi'den:

“Bir hayret lazım ki, düşünceleri silip süpürsün. Hayret, fikirleri de yok eder, zikirleri de.”