Hatırlanacağı üzere bundan on sene evvel İl Özel İdaresi Kanunu yürürlüğe girmişti (Kanun Numarası: 5302, Kabul Tarihi: 22.02.2005). Bu kanun çıkacağı zaman kamuoyunda kanun lehinde ve aleyhinde birçok fikir beyan edilmişti. Yeni İl Özel İdaresi Kanunu ile il genel meclislerinin yetkileri artırılıyor idi. Kanun lehine görüş serdedenler mahallî idarelerin yetkilerinin artırılması gerektiği, sorunların yerinde tespiti ile yerinde çözümünün çağdaş idare tarzına uygun olduğunu savunuyordu. Karşı çıkanlar ise bu kanunun siyasî birliği temin eden merkezî otoriteyi zayıflatacağı, özellikle Doğu ve Güneydoğu bölgelerimizde suiistimal edileceği ikazında bulunuyorlardı. Bu kanun ile ayrışmaya doğru bir yönelim ortaya çıkacağından bahis açıyorlardı. Neticede kanun meclisten geçti ve uygulanmaya başladı. Yeni kanunun getirdiği yeni il idarî düzeni beraberinde bazı tartışmalara yol açmıştı. Kanunun tatbiki esnasında il genel meclisinin yetkilerini takviye edici şekilde yorumlayanlar ile bu yetkileri valiler lehine yorumlayanlar olmuştu.

Aradan on sene bile geçmeden büyükşehir belediyelerinin idarî yapısını tamamıyla değiştiren 6360 Sayılı Kanun, 12 Kasım 2012'de TBMM'den geçti. Bu kanunla o çok tartışılan ve yetkiler verilmesi/verilmemesi mesele olan il genel meclislerinin “geniş” yetkileri 7 sene sonra tarih oldu. Bugün büyükşehir haline gelen 26 vilâyette il genel meclislerinin tüm yetkileri büyükşehir belediye meclislerince kullanılıyor. Yeni il özel idaresi mevzuatı aleyhinde ve lehinde yapılan tartışmalar da çöpe gitmiş oldu.

Hakeza aynı vaziyet belediyelerinin idarî yapısını değiştiren kanun gündeme geldiğinde cereyan etmişti. Türkiye'deki ilk büyükşehir belediyeleri 1984'te çıkan 2972 Sayılı Kanun ve 195 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname uyarınca üç büyük vilâyette kurulmuştu. Büyükşehirlerin sayısı giderek arttı. Yeni mahallî idareler düzeni birçok tartışmayı beraberinde getirmişti. İlçe belediyeleri ile büyükşehir belediyelerinin farklı partilere mensup olduğu bazı şehirlerdeki yetki tartışmaları kamuoyunu uzun yıllar meşgul etti. (CHP'li Çankaya Belediyesi ile Melih Gökçekli Ankara Büyükşehir Belediyesi arasında yaşanan yetki tartışmalarını hatırlayalım.)

Bugün ise “büyükşehir” yerine “bütünşehir” denilmeye başlandığı günlere geldik. Büyükşehir belediyesi hududundaki ilçe belediyelerinin lüzumsuzluğu üzerine konuşulur oldu. “İlçe belediyeleri çöp topluyor, emlak vergisi tahsil ediyor. Büyükşehir içme sularından, ulaşımdan, ana arter tabir edilen yolların inşasından sorumlu. Böyle bir bölünmenin ne manası var? Belediye hizmetlerinin hali hazırdaki şekliyle taksim edilmiş olmasının ne lüzumu var?” denilmeye başlandı. 

12 Kasım 2012 tarihli 6360 Sayılı Kanun ile belediye başkanlarının yetkileri valiler aleyhine artırılmış ve belediye başkanı validen çok daha fazla yetkilerle donatılmış olarak sadece belediye mücavir sahası içinde değil tüm vilâyette tek yetkili idarî merci haline gelmeye başlamıştır. Büyükşehir olan vilâyetlerde belde belediyeleri tamamen ortadan kalkmıştır. Yapılması düşünülen yeni düzenleme ile büyükşehir olmayan vilâyetlerdeki belde belediyelerinin de tamamen bitirilmesi amaçlanıyor. Bu gidişle gelecekte ilçe belediyelerinin de tamamen ortadan kalkacağı söylenebilir. Önümüzdeki seçimlere yetiştirilmesi düşünülen değişikliğe göre il bazında sadece bir belediye olması ve belediyecilik hizmetlerinin tamamının o belediye tarafından icra edilmesi öngörülüyormuş.

Belediye meclislerinin yetkilerinin başkanınkilerin yanında tamamen göstermelik kaldığını mahallî siyasetle alâkası olan herkes gayet iyi bilir. Önce memleketin yarısından fazlası büyükşehir statüsüne sokuldu. Daha sonra “bütünşehir” denilerek tamamı aynı statüye sokulmaya çalışılıyor. Böylece tüm yetkilerin bir tek belediye başkanında toplandığı illerden oluşan bir idarî yapıya doğru gidiyoruz. Belde belediyeleri yok. İl genel meclisi üyeleri buharlaşmış. İlçe belediyelerinin başına ne geleceği ise tartışılır bir halde.

Gele gele geldiğimiz yer burası... Büyükşehirlerde siyasî olarak yetkileri hormonlu bir büyüme gösteren, ulaşılması imkânsız 'derebeyleri' oluşmuş durumda. Yakın bir gelecekte bütün vilayetler aynı duruma düşecek. Değil beldelerin, ilçelerin bile cevap bekleyen günlük rutin ihtiyaçları artık yöresine göre bazen 150 km uzakta bulunan 'sayın başkan'larımızın insafına terk edilmiş durumdadır.

Maksat kalkınmayı topyekûn olarak gerçekleştirmekmiş. “Şecaatin arz eden kıptî, sirkatin söyler” meseli gibi. Topyekûn kalkınma: topyekûn modernleşme, topyekûn müşterileşme, topyekûn emtialaşma, topyekûn gâvurlaşma... Modernleşmeye ve kalkınmaya direnç gösterebilecek olan, kendine mahsus otantik bir hayatı devam ettirme izleri taşıyan bütün küçük unsurlar yok ediliyor. Şehirde hapsedilmiş kölelerden belki bir kaçı köyüne kaçmak ister diye yok edilen köy hayatı... Yeni kanunî düzenleme ile köyler (ki aslı “kök”tür) yok edildi. (Yeni kanun ile köyler mahalle statüsüne sokuldu.) Yok edilen aslında “kök”tü. Bir köye mensup olmak o köye mahsus farklı bir şahsiyete dair izler taşımak demekti. Global dünyada farklılık ha?..."Madem ki mahalle baskısını yok edemiyoruz o halde mahalleyi yok edelim" hedefiyle; ezilmedik ev, sokak, mahalle, köy, semt hayatı bırakmayan 'kentsel dönüşüm' canavarının yok ettiği yerlerde siteler, 'residance'lar, 'avm'ler, 'yeni yaşam alanları', 'yeni cazibe merkezleri' börtlüyor. Bütün bu işgal, iğfal faaliyeti topyekun, her sahada yürütülüyor. Beldelerimizi, kasabalarımızı, köylerimizi, mahallelerimizi imha eden kanuni düzenlemelerle eşgüdüm halinde başkanlık ve yeni anayasa tartışmaları gündemimize sokuluyor.

Binlerce yıldır süregelen köy hayatı, ihtiyar heyeti, muhtar, encümen bir günde çöpe kolayca atılabiliyor. Mahalli idareler sistemini değiştiren yeni düzende -düzensizlikte deseydik daha doğru olurdu-  köy tüzel kişiliklerine ait olan tüm gayr-i menkuller ilçe belediyelerine bedelsiz olarak nakledildi. Muhtarların yetkileri yok edildi. “Biz köyümüzde batakhane istemeyiz” diyebilecek bir ihtiyar/muhtar bırakılmadı. Köylerde ev inşası için ruhsat verme yetkisi muhtar ve encümen azalarında iken bu yetki merkeze nakledildi. Gâvurlaşmaya karşı direnç gösterebilecek köyler muhtarsız, beldeler başkansız kaldı. Hepsi ne içinmiş efendim? “Topyekûn kalkınma” için. “Refah” kelimesinden medet umanlara “kalkınma” denen şeyin gâvurlaşmaya varan bir cereyan olduğunu anlatmanın imkânsızlığı ve neyi kaybettiklerini ve ilerde daha neler kaybedeceklerini anlatmanın zorluğu içindeyiz. Şehrin dağdağasından, gürültüsünden, hengâmesinden çıkmak imkânsızlaştırılıyor. Kapitalizmin kölesi olmaktan sıkılırsanız kapitalizm size beş yıldızlı “tatil cennetleri” vadediyor. Emekli olunca köyüne dönüp mütevazı, sakin bir hayat sürme hayali görenler... Daha çok yutkunursunuz!

(Devam Edecek)