Kış mevsiminin iliklerimizde bir titremeyle hissedildiği günlerde, zemherinin tam da ortasındayız.

Konya'da her ne kadar kar yağışını görmesek de etrafımızı çepeçevre saran karın soğuğu kış mevsiminin ortasında olduğumuzu bize anımsatıyor.

Hele akşam saatlerinde dışarı çıkıp çok değil 2 dakika sokakta kalınca, tamam diyoruz, bu soğuğun adı kış mevsimi...

Çoğu zaman zorunlu kalmadıkça dışarı çıkmadığımız, evden işe işten eve giderken bile ayaklarımızın geri bastığı bu soğuk kış günlerinde bazı insanlar var ki, körpecik bedenleri gecenin geç saatlerine kadar caddelerde dolaşıyor ya da dolaştırılıyor.

Her fırsatta geleceğimiz dediğimiz, varisimiz gözüyle baktığımız çocuklarımızı o küçücük yaşlarına rağmen nasıl da eziyor, sanki işe yaramaz bir eşyaymışçasına hor kullanıyoruz.

Beşyol Kavşağı, Belh Kavşağı, Aydınlıkevler Kavşağı gibi noktalarda hemen hemen her akşam bu çocukları görüyorum.

Kaçta geçersem geçiyim oradalar...

Kırmızı ışıkta bekleyen araçların camlarını tıklayıp, para talep ediyorlar.

Camınızı indirdiğinizde ise soğuktan kıpkırmızı kızarmış olan burunlarını, aracınızın içindeki sıcak hava ile ısıtmak istercesine içeri doğru sokuyorlar.

Sonra tehlikeli de oluyorlar...

Yeri geliyor, kendi canlarını hiçe sayıyorlar. Yeşil ışık yandığında araçlar olanca gücüyle harekete geçiyor.

Caddenin orta yerinde kalan çocuklar ise bu yoğun araç trafiğinin arasında kalakalıyor. Ezilmeden orta refüje veya yolun kenarındaki kaldırıma kendilerini atabilmek için oraya buraya koşuşturuyorlar.

Alışmışlar iyice...

Kırmızı ışıkta araçların beklediği 30-60 saniyelik zaman dilimi içerisinde ne kadar çok araç sürücüsüne ulaşabilirse, onlar için o kadar iyi...

Merak ediyorum...

Hiç mi hasta olmaz bu çocuklar?

Anneleri, babaları nerededir, ne yaparlar?

Çocukları sokaklarda bu büyük tehlikenin ortasına kendilerini atarken, ana babalar evde sıcak bir ortamda keyif mi sürmektedir?

Ben bile merak ederken, onlar hiç mi merak etmez çocuklarının hallerini?...

Soracak çok soru var da cevabı yok...

Daha önce de uyarmıştık. Şimdi yine uyarmak icap ediyor.

Her ne kadar o çocuklara sahip çıkması gerekenlerin yürekleri donmuş olsa da, bu sabi çocukları görüp yürekleri burkulan insanlar da var.

Duramıyorlar, içleri üzülüyor ve üç beş kuruşta olsa ellerine para vererek vicdanlarını rahatlatmaya çalışıyorlar.

Belki o an vicdanlar rahatlıyor ama sonrasını düşündüğünüz zaman çok büyük bir yanlışa imza atılıyor.

Çocuk aklı, iyiyi kötüyü ayırt edemez. Kendisine verilen görev neyse onu yapmaya çalışır. Sanmıyorum ki aldıkları parayı kendileri için harcasınlar.

Belki doğru dürüst karınları bile doymuyordur. Gözlerindeki yalvarırcasına bakışlar ise hasılatı yüksek tutmakla mükellef olduklarını, eğer beklenilen paraya ulaşılamazsa kendilerini büyük cezaların beklediğini söylüyor.

Dahasını söylemek gerekirse, ben bu çocukların birilerinin eline düşüp zorla çalıştırıldıklarını, istismar edildiklerini, bu çocukların topladığı paraların bir baronun kasasında toplandığını düşünüyorum.