Düşlerde yaşar gibi bakmadan görüyor, duymadan dinliyordu insanoğlu.

Ağlayan bebek, ağlaya ağlaya, sesini kendi dışına taşıra taşıra, ihtiyaçlarını karşılayan nesne ile ilişki kurmayı öğrenir; dile gelir, bir vakit karnına yerleştiği anasının diline de yerleşir. Bebek, duyumsal fark edişi (bedensel algı/açlık) ile kendi dışına -sorununu çözmek üzere- seslenirken dışarıdan aldığı yanıtlarla ötekini tanır; ötekinin kaçınılmazlığını deneyimlerken öteki ile iletişimin dilini de edinir.

Kendi üstüne düşünme raddesinde düşünceli tek canlı türü olan insanın, 'Vay canına!' dedirten beyhude tespitlerden öte, işine yarayacak olan, kanımca, 'Hayatın anlamı nedir?' sorusuna, şudur, budur diye cevap yetiştirme telaşının ötesine geçip 'Hayatı anlamlı kılan nedir?' sorusunu sormasıdır ya da, 'Nasıl olursa hayat yaşamaya değerdir?' Yaşamını anlamlı kılma kaygısı insana mahsustur; zira ölümlü olduğu bilinci de insana özgüdür (Birey Sorunsalı, H. Sunat,1999).

Yaşamının sonluluğunu fark ettikçe hayatın anlamını sorgulamakta, sorguladıkça diğer varlıklardan farklılaşmaktadır belki de. (“Hiçbir sınırı olmayan ve sonsuzluğa uzanan bir insan hayatının anlamlı bir şekli olabilir miydi?)

Her ne kadar, insanlık tarihi, mutluluk ve sevgi ilişkisinde ortaklaşma adına pek yüz güldürücü değilse de, umudun yine de birlikte yaşama zorunluluğumuzda saklı olduğunu yadsıyamayız (zira insan, sosyal çevreden soyutlanmaz bir varlıktır). Aslında aklın yolu da o olmalıdır; zira kendimizi sağlıklı ve mutlu bir şekilde gerçekleştirmek ötekinin yarattığı uygun koşullarda mümkündür ancak ve kuşkusuz bu, öteki için de geçerlidir: “Başkalarına zarar verme halinde uzun vadede, kendimizi gerçekleştirmemize de zarar veririz; çünkü o, bunda rol oynayan başkalarının özgürlüğüne bağlıdır. Eşit olanların arasındakinin dışında gerçek bir karşılıklılık olamayacağından, baskı ve eşitsizlik uzun vadede bir tür kendini engellemedir de”.

Bu bağlamda; kelimeler de bir dikelmedir; zamana dikelme. Aynen mimarî eserler gibi. İnsanoğlunu kıvrandıran; olan bitene, olup bitmekte olana, olabilecek olana dair uygun kelimeleri kullanabiliyor ya da hatırlıyor olmasıdır. Unutması gerekirken unutup, uysal bir insan olması gerekirken unutmaması, unutmak ne kelime, hınzır gibi hatırlıyor olmasıdır, unutmadığı için üstelik onların bir de anlamlarını genişletmesidir, üstüne üstlük hesap sormasıdır kıvranmasının sebebi (Prometheus).

Çözdüm: İnsan olana acı çektirenler; diğer insanlar. Ad koymayacaksın, tanımlamayacaksın, nitelemeyeceksin! Eee ? Sen uyu. Uyu ki ben rahat edeyim. O ben var ya o ben; sen adlandırırsan biricik sevgili ben' ime dilini uzatmış olursun. Başkalarının da gözünü açarsın. O halde; keseyim dilini de gör. Sus. Konuşma. Çünkü: insan olanı yargılayanlar, ona acı çektirenler aslında Tanrı değil ama Tanrı görünümlü insanlardır. İşte, şemanın bu kısmını aynen aldığımızda; kütüz, bönüz ya bu kadarı yetiyor. Oysa imalat hataları hep olabiliyor: Kütüğe, bönlüğe bürünenler de olabiliyor.  Mesela biri diyebiliyor ki "bizim hakim bir düzenimiz var, bunu bozma, biz ve bizim düzenimiz hakim erk olarak kalmak istiyoruz. Sen gelip buna çomak sokmaya çalışıyorsun!” ya da “bir dakika neden  Anadolu'dakiler için bölgenin lider ülkesi olma adına birlik olsun, 700 yıl olduğunuz yetmez mi? Hem bak bize bağımlı devam ederseniz, ülkenizin başına sıkıntılar gelmez. Ekonominize darbe vurmaya çalışmayız, terör olayları başınıza gelmez. Gelin bu ülkeyi kalkındırma sevdasından vazgeçin!" 

Söylencelerin kendi yaşamları yoktur. Onlara bizim can ve kan vermemizi beklerler, yeryüzünde onların çağrısına bir tek insan karşılık verdi mi, özlerini taptaze sunarlar bize. Bizim işimiz bu özü korumak ve yeniden dirilmesi için ölüm uykusuna dalmamasını sağlamaktır. Bugünün insanını kurtarmanın hala mümkün olduğunu düşünüyorum ve bu insanoğulları ruhça ve bedence kurtulduklarında onlara mutluluk ve güzellik yollarını açabiliriz gibime geliyor. Mutluluk ve güzellik yollarını açabilmek için ise “Evet” diyebilmeliyiz; değişime, kalkınmaya, birlikte olmaya, bir olmaya!

Düşten uyanıp; bakarak görecek, duyarak dinleyecek insanoğlu.