Biz millet olarak bağımsızlımıza düşkünüzdür. Onun içindir ki hiçbir dönem devletsiz ve bayraksız yaşamamışızdır. Tarihte 16 devlet kurmuşuz bunun 3 ü imparatorluktur. Cumhurbaşkanlığının forsundaki  16 yıldızın her biri kurduğumuz devletleri temsil eder.

Bağımsızlığı temel düstur kabul etmiş bir milletin çocuklarıyız.

Bağımsızlık denilince; eğitim, kültür, tarım, sınai, iletişim, basın yayın, bankacılık, finans, dış politika, savunma sanayi ve ekonominizde tamamen milli olmalıdır. Merkez bankanız ve ekonominiz bütünüyle kendinizin ve bağımsız olmasıdır.

Cumhuriyetin ilk yıllarından, 70'li yıllara kadar toplu iğne, raptiye, kürek ve kazma sapı gibi basit ürünleri bile üretemeyip dışarıdan alan bir millettik. Halbuki birinci dünya harbinde Afgan ve Buhara Müslümanlarının göndermiş olduğu yardımlarla Kayseri'de bombardıman uçağı yapıp savaşta kullanmışız. Şam ziyaretimizde Selimiye caminin avlusundaki müzede sergilenen ve bombardıman esnasında düşman tarafından  düşürülen üç adet Osmanlı yapımı  bombardıman uçak enkazını görmüştük. Yani birilerinin söylediği gibi hiçbir şeyi olmayan temelsiz köksüz bir millet değildik. Ama yıllarca kör topal yoklar ülkesi devir aldık hikayelerini okuttular okullarda.

Orada şehit düşen pilotlarımızı ve aynı yerde meftun son Osmanlı sultanı ve halifesi Vahdeddin'ide buradan rahmetle anıyorum.

Hindistan uzun yıllar İngiliz sömürgesiydi. Koskoca ülkeyi bir vali ve bir tabur asker yönetiyordu. Hindistan'nın bağımsızlık mücadelesinin sembol ismi Gandhi önceleri İngiliz ajanıydı.

 İngilizler, Hindistan'a ilk girdikleri yıllarda büyük zulüm yaptılar. Hindistan halkını köleleştirip, milyonlarcasını ya İngiliz ordusuna ya da Afrika'ya maden ocaklarına gönderdiler.
Kırbaçlayarak çalıştırdılar oralarda.
İşte o dönemde İngiltere'de eğitilen ve bir İngiliz ajanı olarak yetiştirilen Gandhi, Afrika'ya göreve gönderildi. Orada kendi vatandaşlarına yapılan zulmü görünce "Ben neye hizmet ediyorum" diyerek taraf değiştirdi. Ömrünü ajanlık yaptığı İngilizlerle savaşmaya adadı.  Eyüp Sabri Efendi'nin 1978'de yayınlanan "Esaret hatıraları" adındaki kitabında  aynen şöyle deniyor; "İngilizler'e göre, Müslümanlar'a zulüm ve hakaret etmek, milli bir görevdir.
Yirmi binden fazla Müslüman esirin 1919 da, Mısır'ın Abbasiyye Hastanesi'nde gözleri oyulmuş, kolları, ayakları kesilmiştir. Esirleri anadan doğma soyarak, İngiliz binbaşının önünden geçirirlerdi. Esirler arasından, hoca Abdüllah Efendi, "Hiç olmazsa edeb yerlerimizi mendil ile örtmeye izin verin" diyerek, çok yalvardı. İzin vermediler. Alay ettiler. Engizisyon zulümleri, İngilizler'den çektiğimiz işkenceler yanında hiç kalır. Dünyada hiçbir milletin yapamayacağı zilleti, alçaklığı, İngilizler yaptılar."

Bütün bu zulümleri gören Gandhi ülkesine döner ve bağımsızlık mücadelesi verir. Gandhi, yanında bir keçi ile   bir mağarada 6 ay kalır, daha sonra keçi ile birlikte meydana çıkar ve halkına seslenmek için kürsüye gelir. Derki ''ey halkım siz özgürlük istiyorsunuz değimli?''

Halk gür bir sesle ''evet'' diye haykırır.

Gandi ''öyleyse beni, iyi dinleyin o vakit''  der. Konuşmasını şöyle sürdürür. ''Şu gördüğünüz keçi ile altı ay mağarada kaldım. Su ve keçinin sütünden başka bir şey mideme girmedi. Üzerimde gördüğünüz giysi de keçinin yününden yapılmıştır. Yani özgürlüğümüzün bedeli bizi sömüren İngiliz mallarını almamak, gerekirse herkes bir keçi ile hayatını devam ettirmesidir''

O günden sonra Hindistan halkı İngiliz mallarını boykot eder. İngiliz ekonomisi sarsılır konu bakanlar kuruluna ve kraliçeye intikal eder. Yönetim Hindistan valisini çağırır ve sorar

-“Neler oluyor bölgenizde''

Vali''efendim özgürlüklerini istiyorlar''

-İngiliz mallarını almak kaydı ile verin özgürlüklerini diyorlar ve böylece Hindistan özgür oluyor!!

Ülkemize dönersek, coco cola, hamburger, ithal otomobiller, lüks tüketim malları, savunma silahlarımızın yüzde doksanı, ticaretimizde kullandığımız dolar!

Bankacılık ve bilişim teknolojileri, telekominikasyonda kullandığımız linkler ve telefonlar!

Gıda maddeleri, tatlandırıcılar ve sebze tohumları ve diğer tohumluklar!

Eğitimimizde; Amerikan kolejleri, Robert koleji, İtalyan, Alman, Avusturya liseleri! Ve oradan yetiştirdiğimiz Ahmet, Hasan, Ali, Ayşe, Fatma! isimli, Hans, Helga gibi düşünen çocuklarımız ve ülkemizi yönetenler!

Bunların hepsi özgürlüğümüzün önündeki engeller.

Şimdi biz özgür müyüz?

 Yani tam bağımsız mıyız?

 Maalesef kocaman bir hayır

Meşhur 28 Şubattan buyana verilmek istenen mücadele tam bağımsız Türkiye idealidir.

Artık Türkiye'yi boğazda yalılarda oturan 15 baron yönetmiyor. Bu durum başta Telaviv'i, kraliçeyi ve de para ve medyayı kontrol eden küresel baronları oldukça rahatsız ediyor. Mütemadiyen içerideki uzantıları ve sahte Gandhi leri marifetiyle kaos yaratmaya çalışmaktadırlar. Mit müsteşarına gönderilen celp, gezi olayları, 17 ve 25 Aralık operasyonları bu sonucun tezahürüdür. Anlamadıkları ya da anlamak istemedikleri şu; artık Türkiye; eskiden olduğu gibi etliye sütlüye karışmayan, kabuğuna çekilmiş Türkiye değildir. Oynana oyunun top toplayıcısı değildir. Tam aksine oyunun kurallarını ortaya koyan ve yönetmek isteyen bir Türkiye'dir. Kendi sınırlarının dışında da bir dünyanın olduğunu orada ezilen halkların kendisine ihtiyacı olduğunu gören bir Türkiye vardır. Artık; dünya, beşten büyüktür diyen bir Türkiye'dir.

IRAK, SURİYE, KIBRIS, FİLİSTİN, MISIR, LİBYA, SUDAN, SOMALİ, NİJERYA, AFGANİSTAN, MYANMAR ve TÜRK CUMHURİYETLERİ birilerinin dediği gibi bataklık değil Türkiye'nin interlandındaki cennet köşeleridir. Ecdadımızın ve kültür tarihimizin yaşadığı beldeler nasıl olurda bataklık diye terk edilebilir. Egemen ve küresel güçlerin binlerce kilometre ötelerden gelip işgal etmeyi tasarladıkları günümüzde, biz nasıl olurda  burnumuzun dibindeki; peygamberlerin, sahabilerin ve müçtehid imamlarımızın yattığı bu beldelere kayıtsız kalırız. Maalesef bunu öngöremeyen bazı siyasilerimiz ve birtakım medyamız var!

Bu mantalite, yalnızca çakma Gandhi'lerin ürünüdür. Onlar Türkiye'nin değil küresel güçlerin çıkarına uygun davranma biçimidir.

Artık Türkiye; faiz lobilerinin, paranın yalnızca kendinde olduğunu iddia eden İstanbul patronlarının, başbakanları yalılarda belirleyenlerin Türkiye'si değildir. Devletten beslenip semiren ama devlete kafa tutanların Türkiye'si hiç değildir. Siyasetten umudunu kesmiş, faiz lobilerinden emir alan siyasetçilerin Türkiye'si de değildir. Artık Türkiye çalışan, üreten, ülkenin döviz cari açığını kapatan, istihdam sağlayan, egemenlerin hukukunu değil halkın, hakkın hukukunu üstün tutanların Türkiye'sidir. Buna ayak uyduran ve bu başlatılmış olan tam bağımsızlık mücadelesini verenler fotoğrafta yerini alacaklardır. Ayak uyduramayanlar ise tarihin kirli,puslu çöplüğünde yerlerini alacaklardır.

Peki bizim  çakma Gandhi Kemal (bize Gandhi, devrimci diye tanıtmışlardı) ve onun gibiler bu tam bağımsızlık mücadelesini verebilecekler mi?

Yaptığı en iyi icraat hakaret etmek olan bu çakma Gandhi, geçtiğimiz günlerde  sayın başbakana siyasi üslup ve edep yoksunu bir mektup göndermiştir. Mektubun da halkın seçtiği Cumhurbaşkanı'na ''Çankaya'da oturan sakin'' Başbakana ise “eğer sen başbakansan'' diye aşağılayıcı bir üslup takınmıştır. Umarım ömründe bir kere doğru bir iş yapıp sayın Cumhurbaşkanı'ndan ve sayın Başbakan'dan özür diler.

Yazımın başında da ifade ettiğim gibi Gandhi İngiliz ajanıydı. Sahi bizimki de ona özenip!..hafazanalllah.

Hoş her ne kadar İngilizlerin çıkarına çalıyorlarsa da İngiliz ajanımıdır değimlidir zaman gösterecek.

Çok şükür ki ülkemizi sahte demokratlar, sözde insan hakları savunucuları yönetmiyor. Anayasa ve iç tüzük kitap fırlatıcıları iş başında değiller. Tam bağımsızlık mücadelesinin fitili ateşlenmiştir, bu başlangıçtır. Asıl görev millete düşmektedir. Alışkanlıklarımızdan vazgeçip, milli olmayan tüketim mallarından ve kanser hücresi gibi vücudumuza girmiş yabancı kültürlerden kurtulmaktır.

.Bu ülkenin evlatları iş başındadır.

YENİDEN BÜYÜK TÜRKİYE'NİN İNŞAASI İÇİN KOLLARI SIVAMIŞ DURUMDALAR. ALLAH YARDIMCILARI OLSUN. BİZE DÜŞEN DOĞRU YAPTIKLARINI TAKDİR ETMEK YANLIŞLARINDA İSE UYARMAKTIR

 

SAYGILARIMLA                                                                                            

MUSTAFA ALTUNEL