Yine bir 10 Kasım günü Atatürk’ü andık.

Kimimiz severek, kimimiz rol icabı.

Atatürk’ün dileği olan birçok cümleyi anarak. Ya da her yıl olduğu gibi tekrar ederek.

Atatürk ölmedi, yüreğimizde yaşıyor.

İzindeyiz.

Kalbimizdesin.

Gittikçe yoğun katılımlı törenler.

Bayraklar.

Toplantılar.

Elbette bunlar güzel gelişmeler.

Ancak bu kadar yavaş, bu kadar tekrar,  bir yıl gibi kısa bir sürede,en fakir olduğu, okuma yazma oranın yüzde üç olduğu bir zamanda milletimizi Büyük taarruza hazırlayan baş komutan ve devlet başkanının anısına saygısızlık değil mi?

Atatürk’’ Benim naçiz vücudum bir gün toprak olacak, fikirlerim   ilelebet payidar kalacaktır’’ derken, acaba bu aşamada kalmamızı mı ifade etmek istemişti.

Atatürk en namüsait şartta bile bir kurtarıcı beklememişti

Eğer samimi olursa, kalpten istenirse , ikna edilir, ve ikna olunabilirse kendisinden başlamak üzere yurdun her yerinde, her kesin kendi gücü ve varlığınca harekete katkı sağlayabileceğin biliyordu.

Her kesin yapabilecek bir şeyleri olduğunu ve bunu uygulayacağına inanıyordu.

Ya o zaman,  insanlar sadece oturup;  olmalı, yapılmalı, üretilmeli, doğrusu budur gibi oturduğu yerden ahkam kesse idi ne olurduk?

Veya bizden bir şey olmaz, karşımızda çok kuvvetli bir düşman var,şimdi zamanı mı? Deselerdi.

Ben ne yapabilirim ki? Hele birisi başlasın biz de arkasından gidelim. Bu bilgi ile hiçbir şey yapamayız, gibi çaresizlik ifade eden bir ruh halinde olsaydık ne olurduk?

Eminim  o zaman da bazılarının yaptığı gibi en iyisi güçlü bir ülkenin kolları arasında yaşamaya razı olurduk her halde!

Yoksa Atatürk’ü konuşmak bile bizi kültürlü gösteriyor, o da bize yeter mi?

Yetmez, yetmemeli.

Bir kere Atatürk bir ulusu harekete geçirirken , oturduğu yerden yapmadı hiçbir şeyi.  O an aklına gelen güzel bir fikrin uygulaması da değildi yaptıkları.

Atatürk’ün  yaşamı boyunca hatta savaş alanlarında bile sahip olduğu okuma alışkanlığını  taklit etsek, mesela  onun anınsa ayda bir kitap okusak,

Yaşamı boyunca karşılaştığı bütün problemleri çözmek için hemen işe koyulma  alışkanlığı ve ele aldığı problemleri çözebileceğine olan pozitif inancını anlamak ve hayatımıza geçirmek için gayret etsek,

Sadece bildikleri ile yaşayan bir insan değil sürekli öğrenen bir insan, hayat boyu öğrenci, özelliğini algılayabilsek ,kendi alışkanlıklarımızın dışındaki dünyayı  öğrenmeye gayret etsek,

Düşmanı Venizelos  ile bile dost olabilen uzlaşmacı kişiliğini örnek alsak, en samimi dostlarımızı kısa zamanda düşmanlaştıran özelliklerimizden vazgeçebilsek,

Siyaset ve diplomasi becerisini yaşam biçimi yapmış bir insanı takip ederken, kirli siyaset ve akılsız diplomasilerden kurtulabilsek,

Dostunu ve düşmanını  ve olayları derin empati,analiz ve çözüm kabiliyeti ile ikna becerisini  algılayabilsek,

Kendini ve milletini en derin bir şeklide tanıma kabiliyeti ile kendimizi kandırmadan tanımayı denesek,

Her şeyden önemlisi kısa dönemli uyanık bakış açımız yerine uzun dönemli bakış açılarımızı, öngörülerimizi harekete geçirebilsek,

Hayat için, millet için önce kendimizden vazgeçebilecek öz güvene sahip olabilsek, yani önce ben sonra millet kazansın uyanıklığından vazgeçebilsek,

Onun ilkelerinde olduğu gibi;

Cumhurun hür ve bağımsız olmadığı anda varlık da olunamayacağını  anlasak,

Devletçilik derken  aslında ilkelere bağlı  kurumsallaşmış yaşamı  anlasak ,içselleştirebilsek,

Milliyetçiliğin, aslında milli hedefler , milli değerler olduğunu, milli sanat, milli teknoloji olduğunu algılayabilsek,

Halkçılık ile önce top yekun halkın dirliğini anlasak, halkın değerli olmadığı yerde millet ve devlet olunamayacağını idrak edebilsek,

İnkılaplarla  ülkemizin ebediyete kadar aslında sadece milletimizin değil insanlığın lokomotifi olabileceğimizi düşünsek, ve sürekli keşif ruhlu bir topluma dönüşebilsek,

 Laiklikle  dinin kötülüğünü ispat etmek değil, tam tersi her türlü inanç, fikir ve ideolojiye karşı devletin, toplumun insanların, bireyin korunması gerektiğini anlasak, ötekileştirmenin laikliğin gerçek düşmanı olduğunu fark edebilsek,

O zaman Atatürk’ü anlamış olmaz mıyız?

Binlerce yıldır liderler çıkarmış bu toplumun Atatürk gibi bir lideri de çıkardığını, hatta bundan sonra da liderler çıkarabileceğini, her Türk vatandaşının bu yüce sorumluluğa talip olması gerektiğini anlayınca belki Atatürk’ü yaşamış oluruz.

Ben Atatürk’ü özlemiyorum, onu takip ediyorum. Anlamaya çalışıyorum. Fikirlerini hayata geçirmeye çalışıyorum. Benimle beraber hareket edebilecek insanları  keşif etmeye çalışıyor, bulduklarımla gelişmeye  çalışıyorum.

Belki de Atatürk’ün düşüncelerine oturduğumuz yerden ahkam keserek, Atatürk’ü sevmeyenlerden daha çok zarar veriliyor.