Sahabe, sözlük anlamında Peygamber Efendimizi (s.a.v) görmüş ve onun sohbetinde bulunmuş Müslümanlar, ashap anlamına gelmektedir. Arapça lügatte dost, arkadaş anlamlarında kullanılan sahib kelimesinin çoğulu ashab tır. Ashabı Kiram, Peygamber Efendimize iman etmiş, onun yolunda hizmet ve mücadele eden, İslam ümmeti içinde birer ilham kaynağı ve örneklik olan, Efendimizin (s.a.v) dostları, arkadaşları demektir. Sahabe ile birlikte ashab da sıkça kullanılmaktadır. Bunun tekili sahabidir. Sahip ve ashap kelimeleri Kuranı Kerim’de birçok ayette geçmekte, Hz. Peygamber’in hicretinden söz edilirken onun yol ve can arkadaşı Hz. Ebu Bekir’e (r.a) (li sahibihi), Üzülme, Allah bizimle beraberdir dediği belirtilmektedir. (et-Tevbe 9/40) İlla tensuruhu fekad nasarahullahu iz ahracehu llezine keferu saniye sneyni iz huma fi lgai iz yekulu lisahibihi la tahzen innallahe me’ana (et-Tevbe 9/40). Eğer o Peygamber’e yardım etmezseniz, iyi bilin ki, Allah ona vaktiyle yardım ettiği gibi yine edecektir: Hani kafirler onu Mekke’den çıkardıklarında, ikinin ikincisi olarak mağarada iken arkadaşına: Üzülme, Allah bizimle beraberdir diyordu.

Hadis alimlerinin sahabe tarifi daha kapsamlıdır. İbn Hacer el Askalani sahabiyi Hz. Peygamber’e mümin olarak erişen ve müslüman olarak ölen kimse şeklinde tarif etmiştir. Daha sonra cumhurun görüşü olarak benimsenen bu tarif ışığında muhaddislerin sahabe anlayışı şöylece özetlenebilir: 1- Sahabi olmak için Resulü Ekrem’i uyanık iken bir an bile görmek yeterlidir. Kendisiyle uzun zaman beraber olmak, yolculuk etmek veya gazaya gitmek ya da kendisinden hadis rivayet etmek şart değildir. 2- Abdullah b. Ümmü Mektum gibi ama olduğu için Hz. Peygamber’i göremeyen, ancak ona mülaki olup sohbet edenlerle Mekke’nin fethi ve Veda haccında olduğu gibi kendisiyle doğrudan ilişki kurarak sohbet etme imkânı bulamayan, fakat Resulullahın kendilerini gördüğü kimseler de sahabidir. Resulullah ile görüşüp sohbet eden bir sahabinin müslüman olarak ölmesi de şarttır. 3- Müslüman olmadan önce Hz. Peygamber’i görmekle beraber onun vefatından sonra İslamiyet’i kabul eden kimselerle Resulullah’ın huzurunda müslüman olduktan sonra irtidad eden ve bu hal üzere ölen kimseler sahabi kabul edilmez. 4- Hanif dinine mensup olup Resulü Ekrem’i peygamberliğinden önce gören ve o dönemde vefat eden Zeyd b. Amr b. Nüfeyl gibi Cahiliye devri muvahhidleri farklı görüşler bulunmakla birlikte sahabi sayılmaz. 5- Cahiliye ve İslam dönemini yaşayıp Hz. Peygamber hayatta iken müslüman olan, ancak onu görmeyen Selman b. Rebia el Bahili, Ebu Osman en Nehdi ve Ebu Reca el Utaridi gibi muhadramlar sahabi değil tabiidir. 6- Sahabi sayılmak için buluğ çağına erişmek şart olmayıp temyiz kudretine sahip olmak yeterlidir. Kendilerini Resulullah’ın gördüğü, yüzlerini okşadığı, ağızlarına bir şey verip yedirdiği ve kendilerine hayır dua ettiği küçük çocuklar temyiz çağına erdikten sonra onu yeniden görmemişlerse Yahya b. Main, Ebu Züra er Razi, Ebu Hatim er Razi ve Ebu Davud gibi muhaddislere göre sahabi sayılmazlar. Hz. Peygamber’i rüyada görmekle de sahabi olunmaz.           Fezailüs Sahabe, hadis ilimlerinden marifetüs sahabenin bir dalı olup genellikle ashap aleyhtarlarına karşı onların üstünlüklerini ortaya koyarak faziletlerini savunan ilmi ve bu alanda yazılan eserleri ifade etmektedir. Kaynaklarda yaygın olarak fezailüs sahabe şeklinde geçen bu tamlamanın fezailül ashab, menakıbüs sahabe, fezailü ashabin nebi, marifetüs sahabe tarzında kullanıldığı da görülmektedir. Marifetüs Sahabe, sözlükte bilgi anlamındaki marife ile sahabe kelimesinden meydana gelen terkip sahabilerin hayatına dair nakledilen rivayetler, bilgiler ve sözler manasına gelmektedir. Marife kelimesi ilk dönemlerden itibaren hakkında bilgi edinilmek istenen kişi, yer ve konularla birlikte marifetül büldan, marifetül kurra, marifetür rical, marifetü ulumil hadis şeklinde kullanılmış, marifetüs sahabe tabiriyle de ashaba dair bilgiler kastedilmiştir. Aşereyi Mübeşşere, Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem tarafından cennete girecekleri daha hayatta iken kendilerine müjdelenen on sahabiden ibarettir. Kuraanı Kerim’in insanlık için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmet diye tanıttığı sahabiler (Ali İmran, 3/110) ümmet içinde en değerli ve faziletli nesil kabul edilmektedir. Cenabı Hak ashabı Kuran’da; Övmüş ve mutedil bir ümmet olduklarını (Bakara, 2/143) Allah ve resulüne iman edip tam teslimiyet gösterdiklerini ve büyük ecir kazandıklarını (Ali İmran, 3/172, 173) Allah’ın kendilerinden, kendilerinin de Allah’tan razı olduğunu ve ebedi kalacakları cennetin onlar için hazırlandığını (Tevbe, 9/100) bildirmiş; Allah’a ve Resulüne yardım eden sadık müminler olduklarını (Haşr, 59/8) İhtiyaç içinde bulunmalarına rağmen başkalarını kendilerine tercih ettiklerini ve kurtuluşu hak ettiklerini (Haşr, 59/9) Gerçek müminler olarak bağışlanacaklarını ve ahirette cömertçe rızıklandırılacaklarını (Enfal, 8/74) haber vermiştir. Hz. Peygamber Efendimiz (asm) de fedakârlıklarını birlikte yaşayarak gördüğü ashaptan bahsederken onları; İnsanlık tarihinin en hayırlı nesli, (Buhari, Fezailü ashabin nebi, 1), Ümmetin en hayırlıları, (Müsned, V, 350), Cehennem ateşinin yakmayacağı kimseler, (Tirmizi, Menaķıb, 57), Cennetlikler, (Müttakī el-Hindî, XI, 539) diye tanıtmış, ayrıca; Ümmetin onlara ikramda bulunmasını, (Tayalisi, s. 7) İyilik etmesini (Müsned, I, 26) Ve kendilerini çekiştirmemesini (Buhari, Fezailü ashabin nebi, 4) istemiştir. Sahabilerin toplam sayısı tam olarak bilinemese de, Efendimiz aleyhisselamın veda haccında 114 bin civarında Müslümanın bulunduğunu bildiren rivayetler vardır.

Enes radıyallahu anh şöyle der: Ashabı kiram için, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’den daha sevimli başka bir kimse yoktu. (Ahmed, III, 132, 250-251) Cabir radıyallahu anh da ashabın Peygamber Efendimize olan muhabbet ve hürmetinin seviyesini şöyle ifade eder: Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem onlara gözlerinden daha kıymetli ve sevimli idi. Efendimiz’e rahatsızlık veririz korkusuyla yanına iyice yaklaşamazlardı. (Darimi, I, 28-29; Ahmed, III, 397-398) Bir seferden döndüklerinde önce Efendimizin yanına uğrar, Onun mübarek yüzüne doya doya bakar, kendisine selam ve hürmetlerini arz eder, daha sonra evlerine giderlerdi. (Tirmizi, Menakıb, 19/3712; Ahmed, IV, 437-438) Ashabı kiram, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’den uzak kalmaya hiç dayanamazlardı. Birisi Efendimizi bir gün göremediğinde, dışarı çıkıp Onu görünceye kadar arardı. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem onlara herhangi bir istekleri olup olmadığını sorduğunda; onlar, kıyamet günü Efendimiz’in yakınında olmaktan başka bir şey talep etmezlerdi. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin yaşadığı evden daha yüksek bir yere çıkmak istemezlerdi.