11 Aralık Pazar günü. Sabah kalktığımda eşim “Beşiktaş stadında maç çıkışında patlama olmuş! Şu kadar yaralı var " dedi.

Ben, "Sadık, can kaybımız ne kadar?  Yine hangi evlere ateş düştü?" dedim. Eşim:

 “Vallahi Anuş, alt yazıda sadece 165 yaralı olduğunu bildirdiler." dedi. Kan beynime çıkmıştı. İkimiz de "Maç çıkışında patlama olacak ve hiç can kaybımız olmayacak. Kan içici caniler, insanları en yoğun olduğu ortamda ve saatte bomba patlatacaklar; ama melekler bizi koruyacak ve can kaybımız olmayacak!" diye düşündük. 

Ama nafile! Demek ki meleklerin koruması için ekâbirden olmak gerekirmiş! Gariban vatandaşa kol kanat germediler!

Nitekim öğleye doğru şehit haberleri gelmeye başladı. Kör olası terör melun amacına ulaşmış, yine kalplere acı düşürmeye başlamıştı.

Bu gün Perşembe! Haftalık yazı günüm Perşembe olduğu için olayları sıcağı sıcağına yazamadım. İki üç gün önce şehitler memleketlerine gönderildiler ve her biri ailelerinin gözyaşları arasında, canhıraş feryatları eşliğinde toprağa verildiler. Mekânları cennet olsun. Allah ailelerine bol bol sabırlar versin.

Ama şehit yakınları "Artık sabredecek yanımız kalmadı, bütün kolumuz kanadımız kırıldı" diyorlar. Ellerini bağırlarına vura vura, "bitirin artık bu terörü" diyorlar. Analar saçlarını yoluyor, çocuklarının tabutlarına sarılıyorlar. Eşler, hıçkırıklara boğuluyor, aldıkları nefes bile kendilerine zehir zıkkım oluyor. Teselli için sunulan bir bardak su ise, şehitlerinin kanına dönüşüyor.

Bu insanların günahı ne? Çocuklarını büyütüp vatana millete hizmet etmek için yetiştirmeleri mi? Boynu bükük çocukların, hayata küsen eşlerin günahı ne? Vatanını milletini çok sevmeleri mi?

Her şehit cenazesinde analar, babalar, eşler "Vatan sağ olsun!" diyorlar. Bu tutum milletimizin ne kadar asil olduğunun bir delilidir.

Siyasilerimiz de her ağızlarını açtıklarında "Şehidimizin kanını yerde bırakmayacağız!" diye nutuk atıyorlar.

Nutuk atmak güzeldir, insanı, toplumu galeyana getirir, bir gaye uğrunda tek yumruk yapar. Ama bu kaçıncı söz veriş? Halkın umutlarının, hayallerinin kaçıncı tükenişi, yok oluşu?

Artık hayallerimizin yıkılmasını istemiyoruz. Eşlerin yalnız başına kalarak hayatlarının yarım yamalak olmasına, en kaz haline dönmesine seyirci kalmanızı istemiyoruz. Çocukların yetim kalmasına, ailelerin perişan olmasına dayanacak halimiz kalmadı.

 Ey siyasiler, ey devletin etkili ve yetki görevlileri, ey bizim seçtiklerimiz, bizim temsilcilerimiz! Sizler de sorumluluğunuzu yerine getirerek bataklıkları kurutun. Gerekli kanunları çıkarmak, onları hak ettikleri cezaları vermek için birlik olun. Lütfen bu terörü bir an önce bitirin. Devletin kuyusunu kazan hiçbir teşekküle, siyasi akıma fırsat vermeyin. Teröre destek veren her kim olursa olsun hak ettiği cezayı bulsun.

Biz millet olarak zaten devletimizin yanındayız. Başka kime dayanacağız, kime güveneceğiz? Her zaman "devletimiz daim, vatanımız var olsun, vatan sağ olsun!" demiyor muyuz? Bizler sözümüzün ardındayız. Sizler de sözünüzün ardında durun ve Türk milletinin varlığına, devletin bekasına, toplumun huzuruna kasteden bu kirli elleri saklandıkları inlerinden girip çıkarın.

"Hani inlerine gireceğiz" diyordunuz ya inlerine girin. Sadece Fetöcülerin değil diğer terör örgütlerinin de inlerini girin. Ülke içinde ve ülke dışında bütün kaynakları kurutun.

İşsiz gençlerimize iş vererek onların önünü açın. Aç insan her şeyi yapar. Gençlerimizin onların safına geçmesinin önüne geçin. Gençlerimiz iş ve aş vaadiyle onların tuzağına düşmesin.

Okuldaki çocuklarımızın müfredat programlarını gereksiz bilgilerle, derslerle doldurmak yerine devletini seven, güvenen, milletinin refah seviyesini yükseltmek için çalışan, çalışacak olan gençlerin yetişmesine zemin hazırlayacak programlara öncelik verin. Türk çocuğu, Türklüğünden utanmasın. Göğsünü gere gere ben “Hem Türküm hem de Müslüman'ım. Türklük kaderim, İslamiyet tercihim” diyebilsin. Çünkü bunu bir Alman, bir Fransız, bir İngiliz çok rahat söyleyebiliyor.

 

Aydınlık ve huzurlu bir Türkiye için el ele, omuz omuza!