Türkiye'de ben diyeyim yüz senedir, siz deyin yüz elli senedir sürmekte olan idari-siyasi yapı bu seçimlerde çok radikal bir değişikliğe uğramıştır. Herkese çok açık bir mesaj verildi: Kestirmeden söyleyelim. Bu zamana kadar Türkiye'de idareci olmak için Türk ve Müslüman taklidi yapmak zorundaydınız. Artık yeni bir döneme girmiş bulunuyoruz. Bundan sonra Türkiye'de idareci olmak için Türk müş gibi, Müslüman mış gibi yapılmasına ihtiyaç kalmadı. Artık gayrimüslim kimliğinizle de Türkiye'de idareci, siyasetçi, bakan, Başbakan, Reisicumhur olabilirsiniz.

Yani öyle münafıklık yapmaya artık lüzum yok. Kendi öz kimliğinizle kendinizi ortaya koyabilirsiniz. Türküm ve Müslümanım diyen kalabalık gayrimüslim yöneticiler altında hayat sürmeye hazır hale getirilmiştir. O işlem tamamlandı. Kolay olmadı ama olsun. Uzun süren bir faaliyet neticesinde buraya gelindi. Son ve etkili faaliyetin 90'lardan sonra başladığı söylenebilir.

Medine Vesikası meselesinin gündemleri meşgul etmesinin ardından çok kültürlülük, çok hukukluluk gibi herzeler yenmeye başlandı. Ağzı olan “herkesin eşitçe yaşadığı bir demoktatik düzen”den bahsediyordu. Daha sonra başlayan diyalogcu dalga arkasından gelen İslâmsı iktidarların icraatları ahaliyi gayrimüslim idarecilerin hükümranlığı altında yaşamaktan utanmayacak sıkılmayacak bir hale getirdi. AB kazanımları, Kopenhag Kriterleri, Evrensel İlkeler, “İnsan Haklarının en alası bizde var bey baba!” derken iş kıvama geldi.

İşte bu müsait ortamda artık daha fazla beklemenin de bir gereği yoktu. Değişik partilerden gayrimüslimler kendi öz kimlikleriyle milletvekili adayı oldular ve şu an TBMM'ye girmiş durumdalar. Bu durumdan da kimsenin şikâyet ettiği yok.

“-Yahu Türkiye'de bunlar yüzde ne kadarda bu mevzuyu böyle büyütüyorsun?”

Evet, bunların arkalarına aldıkları gücün dünyanın yüzde kaçında sözünün geçtiğini görmüyorsun. Kaldı ki 'bunlar' dediklerin Türkiye'de farklı farklı siyasi partilerde çok etkin vazifeler icra ederek kendilerine bir yol bularak bu zamana kadar geldiler. Hepsi bir araya gelince yüzde kaç olduklarını daha henüz görmedin.

Bu zamana kadar devlet tarafından Türküm dediği için kendisine bir şey verilenler ve kendisine bir şey verildiği için Türk olduğunu söyleyenlerin bundan sonra da kendisine kolayca Ermeni, Rum, Yahudi bir kimlik yakıştıramayacağını düşünüyorsan hiçbir şey görmemişsin demektir. Sen moda olanın ve bundan sonra işlerini yürütecek olanların ne/kim olduğunu söyle yeter.

Manca peşinde koşanlar için efendinin kimliğinin önemi yok. Onlar mancalarına bakarlar. Türkiye'de mancadan en çok biz alacağız endişesi ile hayatlarını idame ettirenlerin önümüzdeki dönemde kolayca kabuk değiştirecekleri görülüyor. Başladılar bile. Dünya nimetlerinden istifade yarışına girmiş olan ve kendilerine Milliyetçi, İslamcı, Muhafazakâr olarak takdim etmiş olan zevatın şekilsizlikleri (buna asli şekilleri mi deseydik) ayan olacak.

Dört bir tarafı tehlikenin ısınmış haliyle kuşatılmış Türkiye'de Türküm veya Müslümanın diyenlerin kırk satır yiyeceği günler kapımızdadır. Kırk katır dönemi kapandı. O iş bitti. Siyaseti günü kurtarma zanaatı zannedenler günlerini kurtardılar. Yarınları ise karanlık.

Men yehdillâhu felâ mudille leh. Ve men yudlil felâ hâdiye leh.

Mustafa Deveci, 1 Ramazan 1436