23 Haziran İstanbul Büyükşehir Belediyesi seçimlerinden hemen önce ‘’Ali Kemal Özcan’’ isimli bir akademisyenin terörist başı Apo’nun mektubunu açıklamasıyla birlikte önemli bir tartışma başladı. Tartışmanın genel çerçevesi o dönemde yaklaşan seçimler etrafında çizildi. Terörist başının mektubunun seçimlere etkisi ve HDP’nin tutumunu değiştirmeme kararı üzerinden Kürt seçmenin seçimlerde tutumunun ne olacağına dair görüşlerin ortada dolandığına şahit olduk. 

Buradan hareketle terör örgütü ve uzantılarının bir liderlik tartışması/mücadelesi yaşayıp yaşamadığı üzerine değinmekte fayda var. Öyle ki yıllar önce terörist başı ile Mehmet Ali Birand’ın yaptığı bir mülakatta bu konunun önemini görüyoruz. Terörist başının o dönemde kendisini Kürt Hareketinin hatta ötesinde Halkının önderi olarak  tanımladığını gördük. Burada yaptığı açıklama da Kürt halkının bir liderlik problemi yaşamadığını ve asıl bu problemi yaşayanın Türkler ve Türk Devleti olduğunu söylemekteydi. Dolayısıyla Türkler liderlik sorununu çözünce bu mücadelenin masaya taşınabileceği hadsizliğini ima etmekteydi. Bu açıklamalardan yola çıkılınca liderlik tartışmalarının önemini daha net anlayabiliyoruz. 

Aynı durumu talihsiz bir dönem olarak tanımlayabileceğimiz açılım sürecinde de gördük. Özellikle Dolmabahçe Mutabakatı sonrasında Yalçın Akdoğan’ın bir açıklamasında ki satır araları bu anlamda çok önemliydi. Öcalan’ın üzerinden terör örgütü eleştirisi geliştiren dönemin Başbakan Yardımcısının bu tarz yorumları sürecin geri planına da ışık tutar nitelikteydi. Üstelik açılım dönemi sonrasında süreçle ilgili bölge halkının söyledikleri de önemlidir. Yıllarca terör örgütüne karşı duran vatandaşların terörist başının muhatap alınmasıyla birlikte bir liderlik kabulü noktasına getirildiği ifade edilmekteydi. 

Bugün gelinen yerde ise artık terörist başının liderliğinin daha net tartışıldığını görüyoruz. Apo’nun artık mistik ve sofistike bir lider(!) olarak algılandığı söylenebilir. Referans noktası olarak alınabilecek, özellikleri ve geçmişi mitleştirilerek algılar yönlendirilmeye ya da inşa edilmeye çalışılırken adeta bir ölüden bahseder gibi bir durum ortaya konmaktadır. Bir adanın ortasında devletin elinde kalmış bir lider profilinin aksi halde kabul görmesi mümkün olmayacaktır. Üstelik yakalandığı dönemde verdiği ifadeler ve yayınlanan görüntüleri ile acziyeti de bunu güçlendirecektir. Ancak sofistik ve mistik bir hava yüklenerek bu sorunu aşmaya çalıştıklarını görmekteyiz. Böyle birisinin de güncel hayata dair görüşleri çok ciddiye alınmayacaktır. Çünkü bir ölünün(!) hızla akan günlük hayata yönelik bir yön çizmesi mümkün değildir. Seçim sonuçlarına bakıldığı takdirde bu daha net anlaşılmaktadır. Mektup sonrası bölgeden Konya’ya okumaya gelen tanıdıklarımla görüşmelerimden sonra bunun çok açık bir tablo olduğunu gördüm. Bu noktada terörist başının artık işlevsel bir otoritesinin olmadığı rahatlıkla ifade edilebilecektir. 

Peki bu mektup hadisesinin arkasında seçim dışında bir girişim olduğu düşünülebilir mi? HDP ve örgütün devre dışı bırakılarak Öcalan ve bölgede ki diğer kanaat önderleri üzerinden yeni bir açılım ya da siyasi manevra olabilir mi diye düşünülmektedir. Devletin yürüttüğü operasyonlar ile örgütün gücünün kırılmış olması bu soruyu daha önemli yapmaktadır. Örgütün gücünün kırıldığı bir dönemde etki alanının daraltılması ve dağa çıkışların tamamen engellenmesi bağlamında bunun gündeme gelme ihtimali aklımıza geliyor. Ancak hem Öcalan’ın bahsettiğimiz durumu hem de açılım süreci sonrasında yaşananlar bunun riskini göz önüne sermektedir. Devletin gücünün zafiyet göstermesinin bedelinin ağır olduğunu ne yazık ki geçmişte yaşadık ve gördük. 

Ayrıca terör örgütü liderinin ve terör örgütü ile uzantılarının Türkiye’de ne zamandan beridir seçimin sonucunu tayin etme özgüvenine sahip olduklarını merak ediyorum. Öte yandan bu durumun ‘’endişeli milliyetçiler çağı’’ yaşanmasına sebep olma ihtimalini düşünüyorum. Türk Milliyetçilerinin bu anlamda ki endişelerinin had safa da olduğunu görmekteyiz. Endişeli milliyetçiler çağının tahmin edilenden daha fazla etkileri olacağını söyleyebilirim. Endişeli milliyetçiler üzerine ileride daha ayrıntılı durmak gerekiyor.

Son olarak terörist başının mektubunu okuyan ve sonrasında ‘’yerli ve milli’’ diye bir nitelendirme yapan akademisyenin hala görevine devam edebiliyor olması da endişe vericidir. Ancak bu zatın ifadelerinde geçen Bülent Arınç ismi ve diğer noktalar gösteriyor ki bu hadise zaten yukarıda bahsedilen olası bir girişimin de hazırlıklarını gösteriyor.