Yeryüzünün en yüce varlığı, sanırım anne olmak; Anne önce bünyesinde taşıyıp, büyüten, dünyaya geldikten sonra da bizi yaşama hazırlayarak; bizi iki kere doğuran; hem karnında yaşarken hem de yaşadığı müddetçe de olgunlaşma yolunda bizim yanımızda olan bir varlık. Bir iklim.
Anne, beni doğurdu annem oldu: Çocuğumu, eşimi, arkadaşımı dostumu doğurdu, anneleri oldu. Her Türlü makamdaki insanı, o doğurdu. Muhtar, başkan, başbakan, devlet başkanı, imparator, imparatoriçe, şah, padişah, sultan, âlim, bilim insanı, filozof, düşünür, gelmiş geçmiş bütün insanların inandığı insanları, peygamberi de bir anne doğurdu.
Makamların en yücesini, Allah ona verdi. Hürmetin mertebesini onun şahsı-ı manevisinde belirledi. Her makamda olan insan anneye ve anneliğe, saygı ve sevgi duydu, onu bir liman olarak gördü. Hiçbir çabanın ulaşamayacağı bir makam, unvan; Annelik ve anne olmak!
Vermenin, almadan daha üstün olduğu, inancımızda, vermenin, cömertliğin sınırları annenin ruhuyla tarif edildi. Hiç beklemeden vermenin sırrı! Karşılıksız sevmenin de yeryüzündeki temsilcisi anne oldu.
Anne, sabrın, metanetin de yeryüzündeki temsilcisi oldu. Her türlü sıkıntıya ve onu üzüntüsüne rağmen, hiç bir zaman küsmedi, küsemedi. Çünkü kalbinde hoşgörü ve affetmenin kaynağı ona verildi.
Aynı zamanda fiziksel ve ruhsal bütünlüğü, annemizin varlığında gördük yaşadık hissettik öğrendik! Bizi emzirirken sütüyle hem bedensel hem de yaşamın ruhu ile besledi. Ana belleğimizin oluşması onu bünyesinde gerçekleşti. Yaşamımız süresince üzerine inşa edeceğimiz, bütün ömrümüzün alt yapısı, annemizin karnından başlayarak olgunlaşma dönemimizin geçtiği an annemizin yanı idi. Yaşamımızın kalitesini belirleme görevi de ona verildi.
O hiç bıkmadı. En çaresiz anlarında bile çare olmak için çırpındı, evlatlarına. Becerebildiği, uzanabildiği kadar çare oldu hiç yapamazsa kalbini koydu ortaya; biliyordu ki Allah kendisine hazineleri emanet ettiğine göre geri çevirmezdi onu niyetini, duası yeterdi
O biliyordu evladı için en zor anda ayağını kaldırsa ,altında saklı olan cennetin kapısını açma izni ona verilirdi.Ve zamanı geldiğinde evladı için kapıyı açma sabırsızlığı ile beklerdi
Her şeyin yaratıcısı Allah herkesi doğurma şerefini annelere;, beni doğurma şerefini anneme ve evlatlarımı doğurma şerefini de eşime verdi.
Peki, anne adaylarını, annelerimizi gerçekten layık olduğu yerde tutabildik mi? Annelik bu kadar önemli ise biz neden kadınlarımızı ve kızlarımızı ikinci sınıf gördük. Okutmakta kültürlü bilgili, görgülü olabileceği deneyim kazanabileceği eğitim ve öğretimden uzak tuttuk.
Camilerimizde bile ramazan haricinde, cuma ve günlük namaz ı kılabilmek için çok az camimizde yer var. Camilerimiz bile erkek egemen bir cemaati dikkate alıyor. Oysa Allah C.C. ilk emrinde oku derken erkekler okusun kadınlar kızlar okumasın demedi. Cinsiyet ayrımı olmayan makam, insanlık makamına hitap etti. Bütün emirlerinde de insana hitap etti.
Erkeklerden daha çok kültürlü, bilgili, deneyimli, özgüvenli, inançlı, olmaları, gerçeğe yakın olmaları aslında toplumumuzun teminatı değil mi? Çünkü bakış açısı geniş, ilme, adaba, ahlaka, inanca bürünmüş bir annenin yetiştirdiği evlatların toplumunda, zalim olur mu? Hırsız olur mu? İnsanlığı tüketen, insanlığı yok eden kişiler yetişir mi? Bencil insan olur mu? Böyle annelerin evladı insanlığa adaleti, hakkı, temizliği, aydınlığı müjdelemez mi? Kendine güvenen özgüven sahibi nesilliler yetişmez mi? Böyle yetişmiş bir annenin evladı kadınları dövebilir mi? Kadınlara eziyet eder mi? Kadınları bir obje olarak görebilir mi?
Anne evimizin, bekçisi, çocuk bakıcısı, erkeğin ihtiyaçlarının çok ötesinde bir varlık değil mi?
İşte bunlardan dolayı annelik zaman ve mekân gözetmeksizin kalplerimizde yaşayan ölümsüz bir ihtiyaç sürekli yaşayan bir sevgi ve saygı olduğundan dolayı bir güne indirgemek bu duyguyu küçümsemek, yaşamın fıtratına, yaratılışın gerçeğine aykırı hareket etmek olur.
Bütün annelerin, annemin ve eşimin önünde saygı ile eğiliyorum.