Günümüz Türk toplumu, hangi alana bakarsanız bakın, anlarla yaşayan ve sadece tüketen ama üretim konusunda bir şey yapılmadığını söyleyen bir toplum ne yazık ki. İstek ve ihtiyaçlarını doğru tanımlayamayan ve mevcut şartlarını doğru analiz edemeyen, ne istediğini bilmeyen bir toplum. Her birimizin, istisnasız, emek vermeden kolay ve popüler olana doğru yönelme eğilimimiz var. Futbolda da bunun yansımalarını görebiliyoruz. Sistem kurma, zaman, emek, insan faktörü, uyum gibi kelimelerle aramız iyi değil. Hal böyle olunca da uzun vadeli başarılar tesadüfi, kısa vadeli galibiyetler veya ani kırılmalar sık yaşanır oluyor ve ''an'lar'' çok değerli hale geliyor. Tesadüfi olarak bile olsa atılan veya yenilen bir gol tüm sezonu, iyi oyun algımızı değiştirebiliyor. Önde olduğunda bir oyuncu hata yaptığında alkışlayan kitle, aynı hatayı yenilirken yaptığında eleştiriliyor, ıslıklanıyor. Bu olaya, olguya bakış açımız bu kadar kırılgan ve farklı olmamalı diye düşünüyorum. 

Bu hafta da tüm bu anlattığım minvalde bir maç yaşandı. Konyaspor önde oynamaya çalışan, rakibi öne iten, güvenli ve ayağa pas oynayarak rakibi bezdiren bir takım. Böyle de başladık. Ciddi bir eforla, biraz da sert oynayarak, rakibi öne ittik ve pozisyonlar da bulmaya başlamıştık. Ta ki şanssız bir gol yiyene kadar. Golden sonra toparlandık ve rakip kaleye, taraftar baskısıyla beraber, daha istekli gitmeye başladık. Alper sol tarafı oldukça iyi kullandı. Bireysel çözümler üretmeye çalıştı. Hatta dönem dönem Milosevic’i n oyununu da bozarak bireysel çözümler aradı. Başarılı da oldu ara ara. Derken ilk yarının son dakikalarında bilinçli ve daha önceden çalışıldığı belli olan bir pozisyon ile beraberliği yakaladık. Pozisyonda dikkat çekmek istediğim bir nokta var. Shengelia mücadeleyle topu kazanıp Skubic'e veriyor. Skubic, Jevtovic ile duvar pası yaparak sağ iç koridordan koşu yapıyor. Tam o sırada Bajic'in ön direğe yaptığı koşu sayesinde 2 Kayserispor oyuncusunu ön bölgeye çekip Milosevic'in önünü açması tam derslik. Bajic'i her konuda eleştiriyoruz ama bu golde hakkını vermeliyiz. İkinci yarıya da top çevirerek ve oyun kontrolü bizde başladık. Fakat üretkenlik konusunda sıkıntılar yaşadık ne yazık ki. Ta ki son saniyelerdeki Hadziahmetovic'in pasında Skubic'in o bildiğimiz koşusu sonucu oluşan penaltı ile günü, haftayı güzel kapadık. Son olarak Shengelia'ya da değinmek gerekiyor bence. Sağ kanatta oynadığında hem oyun kurulumuna hem de skora katkıda bulunacağı aşikar. Skubic'in önünde oynadığında içe kat etmeleri sayesinde Skubic'in de ciddi alan bulacağını ve performansını artıracağı düşünüyorum. Daha iyi bir Skubic görmek çok uzak değil. Konyaspor’un oyununda anahtar nokta topu hızlı dolaştırmak ve rakibi mümkün olduğunca açmak. Açmaktan kastım yatay olarak genişletmek. Ne kadar rakibi geniş alana yayabilirseniz defans oyuncuları arasındaki boşluklardan yaralanabilirsiniz. Burada kanat oyuncularının çizgiye basması da önemli  nokta. Sonuç olarak bize hem takım olarak hem da taraftar olarak büyük özgüven aşıladı bu galibiyet.

OYUNU ''ÇOŞKU VE İSTEK'' İLE ANLATMAK VE BAJIC

Türk futbolunda son dönemlerde vuku bulan bir hastalık türedi : Oyunu coşku ve istek üzerinden anlatmak. Bu hastalık bizlere nereden bulaştı bilmiyorum. Galiba İstanbul takımlarının o ''meşhur'' hocalarının tüm galibiyet veya mağlubiyeti hiçbir teknik, taktik değerlendirmeye dayanmadan ''bugün çok coşkuluyduk, istedik, kazandık'' demesiyle türeyen bir hastalık sanırım. Hal böyle olunca kendi formsuz oyuncumuza da böyle yakıştırmalar kolaylıkla yapabiliyoruz. Bajic çok coşkusuz oynuyor, istemiyor diyebiliyoruz kolaylıkla. Sizce bu kadar basit mi? Hele ki Hocamızın da dediği gibi daha büyük paralar yerine Konyaspor'u tercih eden bir oyuncu coşkusuz, istemiyor olabilir mi! Bajic'in pozisyon bilgisi ve oyun okuma konusunda iyi bir oyuncu olduğunu düşünüyorum. Bence Bajic'in son zamanlardaki en büyük eksiği çoğu taraftarımızın dediği gibi istek, coşku değil. Bence fizik olarak hala o bildiğimiz Bajic seviyesine gelemedi ne yazık ki. Bu da ayakta kalmasına ve istediklerini yapmasına engel oluyor. Şahsi fikrim Bajic'in birkaç hafta dinlendirilmesi. Maçlara sonradan girmesi kötü olan fizik durumu açısından, hem de taraftarımız açısından iyi olacağı kanaatindeyim.

OYUNCU ISLIKLAMAK VE OLASI FAYDALARI!

Bajic olayından çok bağımsız konuşmak gerekiyor aslında olayı. Saha içinde iyi ya da kötü oynayan her oyuncu bence değerdir. Hele ki bu takımın başında Konyaspor'un en büyük değerlerinden birisi olan Aykut Kocaman varsa bu oyuncular daha değerlidir. Eğer ki bir oyuncu taraftarla münakaşaya girmeyip, işini yapmaya çalışıyorsa bir oyuncunun ıslıklanması kadar absürt bir şey yok. Buradaki temel eleştiri Bajic'in mücadele etmemesi. Mücadele etmemek kişisel bir gözlem olduğu için de çok kolay bu yorumlar yapılabiliyor.Bence daha önce de belirttiğim üzere temel sorun Bajic'in mücadele eksikliğinden ziyade fiziki olan yetersiz kalmasından dolayı bütün topları eziyor, kaybediyor. Fakat sebep her ne olursa olsun bir oyuncunun ıslıklanmasını tasvip etmiyorum, mantıksız buluyorum. Eğer kötü bir performans sergiliyorsa, oyundan alınırken bir tepki olabilir. Ama oyun içinde kalan bir oyuncuyu ıslıklamak hem o oyuncuyu hem de bütün takımı çok olumsuz etkiliyor. Kimse sorumluluk almak istemiyor. Umarım bu protesto şeklimizi daha zarar vermeden gösterebiliriz.

BİZ NE İSTİYORUZ?

Öncelikle bu temel soruya cevap vermemiz gerekiyor. Konuyu biraz açalım. Mümkün olduğunca borcumuz olmadan, birkaç sene lig orta-üst kısımlarında gezinerek, her sene 1-2 genç oyuncu çıkararak ve Türkiye Kupası da hedeflenerek bir hedef mi belirlemeliyiz? Yoksa büyük paralar harcayarak, şampiyonluğa, şampiyonlar ligine mi oynamalıyız? Bence taraflarımız arasında hedef-takım uyuşmazlığı olduğu kanaatindeyim. Eğer ilk söylediğim hedef olan mütevazı hedefler ise genç oyuncuların oynamasına kızmamalı, aksine oynayan bu oyuncuları cesaretlendirmeliyiz. Bajic çıksın diyoruz, yerine giren oyuncunun yaptığı ilk hatada onu da ıslıklıyoruz. Ben gerçekten çözemiyorum. Ben hedef-mevcut şartlar/kadro arasında ciddi bir uyumsuzluk ve farklılık görüyorum. Mesela Aykut Kocaman gelince sevinçten çılgına dönüyoruz ama bir yandan da çok defansif oynuyoruz! diyerek kendimizle çelişiyoruz. Hayatımız paradoks! Gerçekten biz ne istiyoruz?