Geçen haftaki “Anayasa Görüşmeleri ve Sonrası” başlıklı yazım üzerine, gerek sosyal medyadan, gerek telefonla, gerek mesajla olsun çok değerli tepkiler aldım.

Elbette çok değerli idi;  kimisi kendi bakış açısında göre, kimisi empati ile yapılmış güzel eleştirilerdi. 

Hepsi doğruydu da bana göre; hepsinin toplamından bir bütüne ulaşmaya çalıştım. Tabir caizse hepsi güzel ve farklı ağaçlardı ben ormanın bütününü görmeye çalıştım.
Sadece direkt bana dönüşleri değil, değişik grupları, aydınları da izledim. Yazarları takip etmeye çalıştım.

Gördüğüm manzara;

  • Herkes milleti ve vatanı için kaygılanıyor ya da düşünüyor, fikir üretiyor
  • Bazı insanlar ne anayasayı ne yazıları okumadan yorum yapıyorlar, Mesela benimle tartışan, yazımı eleştiren okuyucum sonunda aslında ben yazını okumamıştım dedi.Belli ki  sosyal medyada paylaştığım yazımın altına yapılan yorumlara göre eleştiri pozisyonunu almıştı.
  • Bir arkadaşım, Anayasayı incelememişti, daha şimdi okuyoruz, 12'nci maddeyiz diyordu.
  • Değerlendirmelerde, yazımın bütününden çok, bir bölümü dikkate alınmıştı.
  • Televizyonda, sokakta, trende, kahvede sosyal medyada , anayasa görüşmeleri, gündemde ve tartışılıyordu. Keşke bu ortam çok önceden hazırlanabilseydi.
    Burada iktidar ve muhalefetle beraber aydınlarımızın da çok büyük sorumluluğu var.
  • Aydınlarımızın bile Anayasa görüşmelerini ikinci turda ciddiye aldıklarını gördüm.
  • Bir eleştiri de; aydınlar bile okuyup anlamadıysa, okumayan insanların yoğun olduğu bir ülkede, seçmenin çoğu bilinçsiz kullanacak idi. Bu eleştiriye katılıyorum.
    Ama bu şu anda yapılacak tespit mi? Aydınlarımız, aydın olma yolunda yürüyen insanlarımız keşke; aydın düşüncelerini çok daha önceden halkı aydınlatmak için paylaşarak gelişselerdi.
  • Anayasa görüşmelerinde hükümetin ikinci turdaki tavrı da maalesef  hiç yumuşamadı. Muhalefeti dikkate almadı.  
  • Muhalefet de rejim değişikliği pozisyonunu korudu.  
  • Her iki durum da millete gerginlik olarak yansıdı.
  • Politikacılar çok sığ bir görünüşten öte bir duruş sergileyemediler. Aslında siyaset; zeka, fikir, uzlaşma, empati, estetik yüklü yaklaşımlarla Ortak çözümler üretebilmeli idi. Meclis belki de böyle bir tavırlı tüm dünyaya biz geliyoruz mesajını çok güçlü şekilde verebilirdi.
  • Gerek mecliste, gerek halkta, nefretler ve sevgiler çarpışıyordu. Akıl neredeyse kaybolmuş görünüyordu. Nefret  ve sevgi gözlüğü  akılları kör etmiş gösteriyor. Tam bir kör dövüşü.
  • Bu yaklaşımın bugünün davranışı olarak değerlendirmek de çok basit kaçar.Geleneksel politik davranışlarımız  sahnede tam kadro rolünü oynuyordu.
  • İktidar nasıl olsa  bu yasayı kabul ettireceğiz tavrını sürdürürken,
  • Muhalefet, geçirmeyeceğiz, gerekirse  kaosu bile göze alırız havasında
  • Mesela Kürsüye kendini kelepçeleyen  Aylin Nazlıaka kendini Kürsüye kelepçeleyerek görüşmeleri engellemeye kakarken, İktidar milletvekili iki bayan da  olaya başka bir şekilde karşılık vererek görüşmelere başka türlü engel olmuştur.

Bu görüşmeleri keşke Muhalefet iyi kullanabilseydi; Mesela  bütün söz alışlarını hazırlamış oldukları anayasayı millete anlatarak kullansalardı.
Bakın biz im dediğimiz olursa sistem böyle olacak diye anlatsalardı. Aynı zamanda. sosyal medyada, sokakta anlatsalardı. Maalesef olmadı.

Şimdi; eski sistem daha iyi demiş oldular...Oluyorlar...

Elbet onlar da eski sistemi beğenmiyorlardı ama doğrusunu da anlatamadılar. Sadece halkı suçladılar. 

Halbuki aydın kesim, siyaset adamı en derin konuları halka anlatabildiği kadar aydın ya da siyasetçidir. Yüksek gerilimi hane halkının kullanabileceği enerjiye dönüştüren trafo gibi.
Üstelik % 24 'lük bir CHP % 42 ile iktidara gelebilmesi için AKP'ye oy vermiş şimdilerde cahil denen o kesimi bir şekilde ikna etmek zorunda. Bıkmadan usanmadan.

Bütün bunlarla beraber benim şimdiki sistemle ilgili merak ettiğim sorularım var,

"Birileri evrene pozitif mesaj göndereceğiz diye Mevcut Parlamenter sisteme evet diyor" Cümlesinden hareketle;

  • Bu ülkede mevcut parlamenter sistem ne kadar doğru çalıştı?
  • Çok partili döneme geçtiğimiz dönemden beri; Liderlerin belirlediği insanların dışında millet olarak vekilimizi seçebildik mi? ( Bir dönem tercihli sistem uygulanmıştı)
  • Hangi parti olursa olsun doğu ve güneydoğuda  vekil seçerken Aşiret üyelerini meclise taşımadık mı?
  • Partilere yardım yapan büyük şirketlerin,  her partide kendi işini gören vekili seçilmedi mi?
  • Partilerin görünürdeki ideolojik farklılıklarına rağmen; Fayda söz konusu olduğunda partiler arasında fark var mı?
  • Seçimlerden önce bütün cemaatlerle ilgili, her partiden oy almak için vekil pazarlığı var mı?
  • Bakanlar  liyakatine  göre mi ,Sadakatine göre mi? Yoksa bölgeleri Tatmin edecek şekilde dengelere göre mi,  atanmakta?
  • Lider sultası hangi partide yok?
  • Liderler neden , yetişmekte olan insanların önünü açmaz?
  • Bütçeler,  siyasi baskılarla, ayak üstü sözlerle nasıl delinmekte, ?
  • Partiler İktidara geldiklerinde, ve etkili olduklarında; Dini cemaat, Askeri vesayet, Bürokratik vesayet, Hemşehricilik; Aşiretçilik; Okulculuk; devrecilik; Tertipçilik;  Bölgeciliğin Etkisine karşın neden liyakate uygun bir yönetimi, bakanlıklara, meclise hakim kılmadı? Kılamadı? 
  • Liyakat  ve ilkeler hakim olmayacaksa; En kültürlü kişilerin cahil insandan bir farkı olur mu?
  • Parlamenter sistem neden donanımlı insanları meclise taşıyamadı?  Taşra da cehalet var dersek mesela; İstanbul Ankara, İzmir gibi şehirler neden ülkenin kaderinde önemli siyaset üretecek; vekil, ve bakanları meclise taşıyamadı,

Anayasa görüşmelerini izlerken aynı zamanda  görüşmelerin ana tarafı olan halka kulak verirken gördüm ki; yumurta tavuğun ....ne gelinceye kadar,  biz; en asli görevimizi yapmamız gereken zamanlarda sadece;

Üşenmişiz, ertelemişiz, gailesiz yaşamışız şimdi hepimiz bir iş yapıyormuş gibi yapıyoruz.
Suç bastırıyoruz adeta.

Hiçbir zaman geç değil; hayat her sabah yeniden başlıyor.
Nefretimizi, sevgimizi aklımızın önüne koymaktan vazgeçelim.
Aydınlanmak için proje üretelim.
İktidar muhalefet, halk olarak bir an önce kendimizi güncellememiz lazım.

Kendi küllerimizden yeniden kendi medeniyetimizi üretmek için, geç kalmamak için.

Öyle kopya yaşamlar, dikte  politikalar, kalıplaşmış ideolojiler, babadan kalma particilik, alışkanlıklarımızın körlüğü ile,  muasır medeniyetin ancak rüyasını görür, kuru kahramanlığını yaparız.