Kul hakları içinde en mühim olanı ana baba hakkıdır. Allah ve Resulüne itaatten sonra ana babaya itaat gelir. Çünkü anne ve babalarımız varlık sebebimiz ve velinimetimizdir. Maddi ve manevi hayatımızı inşa eden müstesna fazilet abideleridir. Bir anne yüreği ve kucağı, çocuk terbiyesinin yapıldığı muhteşem bir dershanedir. Aile yuvası, çocuğun istikbalini şekillendiren ilk eğitim müessesesidir. Dolayısıyla anne ve babaların evlatları üzerindeki hakları sayıya gelmeyecek kadar çoktur. Faziletli anne babalar, evlatlar için büyük bir rahmet ve berekettir. Saliha anne, ilahi kudretin insanoğluna lütuf ettiği bir rahmet kucağı, ailede saadet kaynağı, huzur ve safa ışığı aile fertlerinin şefkat pınarıdır. Rabbimizin Er Rahman ve Er Rahim esmasının dünyadaki müstesna ve mutena bir tecelligahıdır. Bizleri önce bir müddet karnında, sonra kollarında ve ölünceye kadar da kalplerinde taşıyan annelerimize gösterilecek sevgi ve saygıya ortak olabilecek başka bir varlık yaratılmamıştır. Ev tanzimi ve evlat terbiyesini omuzlarına alan anneler, cidden engin bir muhabbete, derin bir saygıya ve ömürlük bir teşekküre layıktırlar. Bir anne ruhunda biriken o engin şefkatin sınırlarını tayin edebilecek bir ölçü var mıdır? Yememiş yedirmiş, giymemiş giydirmiş, uyumamış uyutmuş. Hayatın fırtınalarında bizlere bir toz konmasın diye bütün varlığını seferber etmiş olan anne ve babaların haklarını ödeyebilmek mümkün müdür Mevlana Hazretleri ne güzel ifade eder: Anne hakkına dikkat et! Onu başında taç et; zira anneler doğum sancısı çekmeselerdi, çocuklar dünyaya gelmeye yol bulamazlardı.

Anne babaya hizmette bulunmak, çok faziletli bir ameli salihtir. Bu fırsatı değerlendiremeyen kimseler, büyük bir kayıp içindedirler. Nitekim Hz. Peygamber, mühim bir ikaz ve ihtar mahiyetinde şöyle buyurmuştur: Anne ve babasına veya onlardan sadece birine yaşlılık günlerinde yetişip de cennete giremeyen kimse perişan olsun, perişan olsun, perişan olsun! Kendisine sayılamayacak kadar çok iyilik yapmış olan anne babanın hakkına riayet etmeyen bir kimsenin, diğer insanların haklarını gözetmesi elbette düşünülemez. Dolayısıyla anne babasına hayırlı bir evlat olamayan kişilerin, büyük bir ahlaki zaaf taşıdıkları muhakkaktır. Ana babanın duası makbuldür. Onların hayır dualarını almaya gayret edilmeli, beddualarından da sakınılmalıdır. Resulullah şöyle buyurmuşlardır: Makbul olduğunda şüphe bulunmayan üç dua vardır: Babanın çocuğuna duası; misafirin duası; mazlumun duası. Babanın oğluna duası, peygamberin ümmetine duası gibidir. Annenin duası ise babanınkinden daha tesirlidir. Bu yüzden hadisi şerifte zikredilme ihtiyacı hissedilmemiştir. Bu durumda anne babaya asi olmanın büyük günahların başında yer alacağı hususunda şüphe yoktur.

Hazreti Ayşe şöyle nakleder: Resulullaha bir kişi geldi. Yanında da yaşlı bir zat vardı. Allah Resulü: Ey filan! Yanındaki kimdir diye sordu. O kişi: Babamdır cevabını verdi. Bunun üzerine Hz. Peygamber şu ikazda bulundu: Onun önünde yürüme, ondan evvel oturma, onu ismiyle çağırma ve ona hakaret ettirme! Bir kimse başkasının babasına hakaret eder veya kötü davranırsa, o da aynıyla mukabele eder. Böylece evlat, kendi babasına hakaret ettirmiş ve kötülük etmiş olur. Bir sahabi, Hz. Peygamber’e gelerek: Hicret ve cihat etmek üzere Sana beyat ediyorum. Bunların sevabını Allah’tan dilerim dedi. Resulullah: Anne ve babandan hayatta olan var mı diye sordu. O zat: Evet, her ikisi de hayatta dedi. Resulullah: Allah’tan sevap kazanmak istiyorsun değil mi diye sordu. Sahabi: Evet deyince Allah Resulü: (O halde) ana ve babanın yanına dön. Onlara iyi bak buyurdu. Ashabı Kiramdan bir zat, Yemen’den hicret ederek Medineyi Münevvereye Efendimizin huzuruna gelmiş ve cihada katılmak üzere ondan izin istemişti. Allah Resulü ile aralarında şöyle bir konuşma geçti: Yemen’de kimsen var mı? Anam babam var, ya Rasulallah! Onlar sana izin verdiler mi? Hayır, vermediler. Haydi Yemen’e git; onlardan izin iste! İzin verirlerse gel, cihat et! Vermezlerse, anneni babanı memnun etmeye çalış! Hicret ederken bile anne ve babanın iznini ve rızasını almak gerekir. Vaktiyle bir sahabi, Allah Resulünün huzuruna geldi ve: Ana ve babamı geride ağlar durumda bıraktım ve hicret etmek üzere sana beyat etmeye geldim dedi. Efendimiz bu zata şu manidar cevabı verdi: Hemen onların yanına dön! Onları ağlattığın gibi yüzlerini tekrar güldür! Hicret ve nafile cihat için bile ana babadan izin almak şart koşulduğuna göre, diğer işlerde onların iznini almak daha evladır.

Resulullahın mübarek hayatı, akrabalarına ve diğer insanlara karşı nice vefakarlık numuneleriyle doludur: Hazreti Ali’nin annesi Fatıma binti Esed (r.a.) gençlik yıllarında Hazreti Peygamber’e öz annesiymiş gibi hizmet etmişti. Bu saliha kadın vefat ettiği zaman Resulullah, cenazenin yanına gelmiş, başucuna oturmuş ve onun fedakarane hizmetine Hak katında şahitlik ederek şöyle buyurmuştur: Ey annem! Allah sana rahmet eylesin. Sen, benim öz annemden sonra annemdin. Kendin aç kalır beni doyururdun, kendin giymez beni giydirirdin, kendini güzel yiyeceklerden mahrum bırakarak bana yedirirdin ve bunları yaparken Allahın rızasını ve ahiret yurdunu arzu ederdin. Sonra Resulullah, cenazenin üç kere yıkanmasını emir buyurdu. Sıra, içinde kafur denen güzel kokunun bulunduğu suya gelince Resulullah, bu suyu onun üzerine kendi eliyle döktü. Sonra kendi gömleğini çıkarıp ona giydirdi. Cenaze bu gömlek üzerinden kefenlendi. Kabir açılıp sıra cenazenin konulacağı lahdin (yani mezarın dip kenarındaki oyuğun) hazırlanmasına gelince, Resulullah onu bizzat kendisi kazdı ve toprağını kendi elleriyle çıkardı. Bu işi bitirdikten sonra orada bir müddet yan üstü uzandı ve şöyle buyurdu: Dirilten ve öldüren, Allah’tır. O, hiç ölmeyen diridir. (Allah’ım!) Annem Fatıma binti Esede mağfiret eyle! Ona hüccetini (kelimeyi tevhidi) telkin eyle ve girdiği yeri (kabrini) ona genişlet. Peygamber’inin ve benden önceki peygamberlerinin hakkı için (duamı kabul eyle) Şüphe yok ki Sen merhametlilerin en merhametlisisin. Sonra Resulullah cenaze için dört tekbir getirdi, ardından da Hazreti Abbas ve Ebubekir ile birlikte bizzat kendisi cenazeyi kabre koydular.

Malik bin Rebia (r.a.) şöyle der: Birgün biz Resulullahın huzurunda otururken Selimeoğullarından bir adam çıkageldi ve: Ya Resulallah! Anamla babam öldükten sonra onlara yapabileceğim bir iyilik var mı diye sordu. Allah Resulü şöyle buyurdu: Evet, onlara dua ve istiğfarda bulunursun, vasiyetlerini yerine getirirsin, akrabasını koruyup gözetirsin, dostlarına da ikramda bulunursun. Abdullah bin Dinar der ki: Bedevilerden biri Abdullah bin Ömer’le Mekke yolunda karşılaştı. Abdullah bin Ömer ona selam verdi; kendi bindiği merkebe onu bindirdi ve başındaki sarığı da ona verdi. Biz İbni Ömere: Allah sana iyilik versin! Bu adam bedevilerden biri. Onlar aza kanaat ederler deyince bize şunları söyledi: Bu zatın babası, babam Ömer’in (r.a.) dostuydu. Ben Resulullahın şöyle buyurduğunu işittim: En makbul iyilik, baba dostunun ailesini koruyup gözetmektir. Abdullah bin Dinar’ın İbni Ömer’den bir başka rivayeti de şöyledir: Bir defasında İbni Ömer, Mekke’ye gitmek üzere yola çıktı. Deveye binmekten usandığı zaman üzerinde istirahat edeceği bir merkebiyle, başına sardığı bir de sarığı vardı. Bir gün İbni Ömer eşeğin üzerinde dinlenirken bir bedeviye rastladı. Ona: Sen falan oğlu falan değil misin diye sordu. O şahıs: Evet deyince eşeği ona verdi ve: Buna bin dedi. Sarığı da ona uzatarak; Bunu da başına sar dedi. Arkadaşlarından biri İbni Ömere: Allah seni affetsin. Üzerinde dinlendiğin eşek ile başına sardığın sarığı şu bedeviye boşuna verdin deyince İbni Ömer şunları söyledi: Ben Resulullahı; İyiliklerin en değerlisi, insanın babası öldükten sonra, baba dostunun ailesini kollayıp gözetmesidir buyururken işittim. Bu adamın babası, babam Hazreti Ömer’in dostuydu. Velhasıl insan üzerindeki anne baba hakkı, ölçüye gelmeyecek derecede büyük ve ehemmiyetlidir. İmandan sonra yapılacak en mühim iş, anne babanın hizmetini görerek onları memnun etmektir. Şirk koşmayı ve günah işlemeyi emretmedikleri müddetçe onlara itaat edip isyankar olmamaktır. Cennetin yolu anne babanın rızasından geçer. Cenabı Hak cenneti saliha annelerin ayakları altına sermiş, babayı da cennetin orta kapısı kılmıştır. Artık dileyen onları memnun etsin, dileyen de kırıp incitsin!..