Önce İslam İşbirliği Teşkilatı’na ardından BM Genel Kurulu’na çağrıda bulunan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Bütün BM üyelerini Kudüs’ün tarihi statüsünü savunmaya davet ediyorum” diyerek büyük bir hamle yapmıştı. 

Aslında bu savunma sadece Kudüs’ü değil onunla birlikte İslam’ın izzetini savunmak olduğunu çok iyi biliyor Erdoğan. Bununla birlikte Kudüs’ü savunmanın Ortadoğu barışını ve dünya barışını da savunmak olduğunu biliyor. 

İşte tüm bunlar devam ederken İsrail’de boş durmuyor. Filistin halkı üzerinden baskıları arttırıyor, tam anlamıyla büyük bir devlet terörü uyguluyor. Öte yandan bölgede Kudüs sorunu ile birlikte gündemin ikinci sırasına yerleşen İran-Suudi Arabistan gerginliği de yeniden alevlenerek yükseliyor.

Evet, çok iyi biliyoruz ki tam anlamıyla istenen şey, çatışmanın dört bir yana yayılması ve mezhebi olarak bir karaktere bürünmesi. Böylelikle İslam dünyasında kesinlikle kapatılmayacak bir yara açılmaya çalışılıyor. Bu yara üzerinden de sömürgeci güçler kendi kafalarına göre istedikleri gibi at koşturacak! 

İstenen bir diğer unsur ise, İslam dünyasında son dönemde ortaya çıkan Kudüs birlikteliğinin dağılması, bu dağılma üzerinden de işlevsel bir birliğin kurulmasının engellenmesi demek. Bunu bizlere en güzel anlatan kare ise, İsrail ve ABD’nin S. Arabistan’a yatırım yaparak bu ittifakı bozmaya çalışması. 

Müslüman ülkelerin farkında olması gereken en önemli husus, Kudüs ittifakının bu coğrafya için ciddi bir imkân olduğudur. İnşallah İslam ülkeleri bir asır öncesi gibi bu sömürgecilerin tuzağına düşmez.