Yalan olduğunu bile bile dünyaya tamah edişimizde gizli, samimiyetini fark edemediğimiz özümüzden sıyrılışımız. Elimiz boş geldik şuraya, boş gideceğiz, görmez miyiz? Gelirken bize yegâne dost olan özümüzü, giderken yoldaş etmeye kaldı mı yüzümüz? Güç sandığımız ne varsa; para, şöhret, makam, mevki; onlara özümüzü unutturacak gücü biz verdik. Aldandığımız yetmedi, aldattık. Ne aldandığımız ne aldattığımız kaybetmedi hiçbir şey, biz kaybolmaya müstehaktık.

Gücü bizden düşük olanla uğraşmaktan, gücü bizden yüksek olanla yarışmaktan; gücü hepimize verenin sonsuz güç sahibi olduğunu unuttuk. Kapkaranlık zindanlara dönüştürdüğümüz benliklerimizde biriktirdik gücümüzü. İlle de güç derken, "rızk" gerçeğinin aydınlığına sırt çevirdik. Aslolan gücün peşinde tükenmek değil, rızkın peşinde dirilmekti. Çünkü rızk beraberinde emeği, güveni, kanaati ve huzuru getirirdi. Payımıza düşenin ancak rızkımız kadar olduğunu unuttuğumuz gün kaybettik huzurumuzu. Bize rızkı verenin, ulaşmak istediğimiz tüm nimetleri yaratan olduğunu unuttuğumuz gün kaybettik kanaatimizi. Öyle kaybettik ki, mazlumun rızkına göz dikecek kadar... Hâlbuki bir kişinin yediğinin iki kişiye de yeteceği haber verildi bize. Paylaştıkça berekete ulaşacağımıza emin olmalıydık.

Ne geçmişin intikamını, ne geleceğin kaygısını taşımalıydık. Ânın imtihanını en güzel şekilde tamamlamalıydık. Ân paylaşmayı gerektirdiğinde, rızkı verenin Allah olduğunu hatırlayıp hiçbir endişeye kapılmadan paylaşmalıydık. Hesaplar yapmak da neydi? Nereden çıktı aslında hiçbir zaman bizim olmayanı paylaşamamak? Malın asıl sahibinin tüm hesapların üzerinde bir hesabı olduğunu unutmamalıydık.

Komşusu açken tok yatanın ahiri hiç mi korkutmadı bizi? Topraklarımızın sınırı kadar olmamalıydı yüreklerimizin sınırı. Yurtsuz kalıp kapımıza dayananları kalpsizlikle mi karşılamalıydı? Annesini ve babasını kaybetmiş bir çocuğun, evini yitirmiş bir kadının, çaresiz bir adamın umudunu taşımak bize zül değil, şeref olmalıydı.

Bugün, âhı alınmış mazlumun gönlünü alamadıktan sonra dünyaları alsan ne yazar? Gün gelir; dünya aniden kayıp gider elinden, mazlumun âhı aheste aheste çıkar.

Diyen ne doğru demiş:

"Servet ile biz sanırdık ki, rahat artar

Rahat ile umardık ki, taat artar.

Bulduk bir ehli tahkik sorduk, hakikatinden

Dedi: 'Servetle gaflet, rahatla illet artar.' "