İçiniz çökmüş, dışardan yükselmeye çalışıyorsunuz. Mühürlenmiş kalpleriniz ve kör gözleriniz ile Ümmet-i Muhammed'e karşı büyüttüğünüz nefret ve kini biz evvelden çok iyi tanırız. Nasipsizliğinizi gururla taşımakta oldukça yüzsüzsünüz. Tabii hak veririm, çaresizsiniz; sağlam karakterleriniz de yok ki bizi alt edebilesiniz. Hâliyle ucuz hareketlerinizle bizi tahrik etmeye çalışırken buluyorsunuz kendinizi. Ne yazık, rezil olmaktan öteye gidemiyorsunuz. İçler acısı tarihinizin dünya tatlısı(!) şımarık çocuklarısınız; doğaldır bayrak yırtarak kendinizi avuttuğunuz. Sonuç değişmez, yaladığınız yine avucunuz.

Boşuna şu zavallı çabalarınız, namahrem elleriniz istese de kirletemez ne bayrağımızı ne de mâbedimizi. Çünkü o bayrak ki, ümmet ve vatan davası aşkına toprağa düşenden alır rengini. Görmeye tahammül edemediğiniz, düşüncesi sizi deli eden, iğrenç benliklerinizin kendisinden nefretini esirgemediği hilalimizin ancak ve ancak kağıtta yırtılabileceği gerçeğini de bizzat deneyerek görmüş oldunuz. Yırttığınızı sandığınız al renkli temanın, damarlarımızda son damlasına kadar ümmet ve vatan uğruna feda edilmek üzere gezinen kan olduğunu bilmez miydiniz? Bilesiniz ki, tarihinizin utanç ve mağlubiyet dolu, açıp da yüzleşmeye korktuğunuz tozlu sayfalarında bizim şanımız vardır. Gezinin o sayfalarda ve öğrenin şu bir türlü bilemediğiniz haddinizi. Bizden uyarması; o toz öksürtür, o tarih pişman ettirir sizi.

Size bayrağın namus olduğunu öğretmesi gereken şeyden mahrum olmayı tercih ettiğinizi biliyorum. Fakat o bayrak uğruna şehit olanların ve o bayrağı semalarda gururla dalgalandırmak için gece gündüz çalışanların ellerinin mahşer günü yakanızda olacağı korkusu sarsın içinizi istiyorum. İstediğiniz kadar canavarlık edin, iman dolu göğsümüz karşısında tek dişinizin asla galip gelemeyeceğinin derin inancındayız biz. Ve iliklerimize kadar bilir, mütemadiyen haykırırız biz:

"Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak!"