Zamanın trafiğine takılıyoruz. Saniye farklarla kaçırıyoruz hayatı. Kâinat, sola sinyal veriyor da biz sağa kaçıyor gibiyiz. Sol şeritte hızla akan müthiş bir düzen, ışıl ışıl yansıyor aklımızın aynasına; farkında değiliz. Bizi biz yapan; bizi diğer varlıklardan ayırması ile meşhur "aklımıza" bilerek, isteyerek gem vuruyoruz. Hızla saniyeleri kovalayan o ışıltıları yakalamasına engel oluyoruz. Bu tükenmişliğimizin, yetersiz hissedişimizin, kendimize gelemeyişimizin bir nedeni olmalı değil mi, ne sanıyoruz? Sâhi, bazen bir şeyler sanmaya dâhi tâkât bulamıyoruz.

Takılsak şu kâinatın peşine, çözsek şu saniyelerle sorunumuzu, barışsak akıl aynalarımızla. Işıltıların arasına bir ışıltı da biz olsak, lâyık değil miyiz? Sahte ışıkların konvoyunda ne işimiz var? Dünya, iş, okul, kem ve küm... Evet, dünyadan nasibimizi unutmamakla emrolunduk. Bu, hep dünyayı hatırlamak değildi; düşünmedik, savrulduk. Ama ye'is yok; "savrulmak" şerri, "toplanmak" hayrının kapısına bırakıyor bizi. Çünkü biz, bizim için hep en hayırlısını takdir eden Allah'a inanıyoruz. Akıl aynalarımızı, tefekküre kavuşturmak vaktidir; o hâlde ne duruyoruz?

Hızlı adımlara mahkûm kaldırım taşlarının arasında, umudu taşıyor naif çiçekler.

Uçsuz telaşlar sırtını döndüğünde; bucaksız göğün berrak yüzünden refahın haberi geliyor.

Kalabalıkların arasında kaybolan güven, tenhadaki tefekkürü katletti. Oysa sessizliğin sesinde tevekkülün tadı yaşıyor.

Bir ağacın gölgesindeki aziz ikindi, nice ruhu tedavi ediyor.

Bir pencere önündeki seher vakti, çok şeyin sağlam besmelesi oluyor.

Göğün gürültüsü, asıl güç sahibini haber ediyor.

Kumsalımıza uğrayan devâsâ dalgalar çok uzakların selamını getiriyor.

Ufuk çizgisi, haddimizi bildiriyor.

Kâinat, tefekkürün sayısız vesilesi ile donatılmış; bizi bekliyor. Üç boyuttan ibaret değil bu eşsiz düzen, boyutların üstünde değerler taşıyor. Kurtulmak lâzım şu tekdüzeliğimizin öldürücü trafiğinden. Akıl aynalarımıza sunulan sonsuz nimeti sarfınazar etmek bize yakışmıyor.