Türk Dil Kurumu, ahlakı şöyle tanımlamış: “Bir toplum içinde kişilerin uymak zorunda oldukları davranış biçimleri ve kuralları, aktöre, sağtöre...”

Demek ki bir toplumda yaşayan herkesin “uymak zorunda” olduğu kurallar, ahlakın tanımında varmış.

“Ahlak cemiyetin temelidir.”

Ahlak, yaşamın her alanında olması gereken değerler bütünüdür.

Mesela günümüzde, hedefe giden yolun her türlüsünün mubah olduğunu kanıksamış bir toplum olma yoluna girdik sanki. Siyasette, ticarette, medyada ahlakın aranıp aranmadığını düşünen bile yok artık. Mesela; “Siyasettir, siyasette yalan da olur iftira da olur gıybette olur kin de olur nefrette olur” şeklinde düşünceler ortaya konulmaya başlanmıştır. Bu demektir ki toplumun bireyleri de yavaş yavaş ahlaksızlığı savunur hale gelmektedir. Bu cümleleri kolaylıkla kurabiliyorsak eğer, artık algı operasyonlarının da çok kolaylıkla hedefi haline gelmişiz demektir. Yani hedef kitle olarak çok kolay bir teslimiyet içindeyiz.

Mankurtlaştırılmış beyinlerin; “sahibim ne söylüyorsa doğrudur”, şartlanmışlığıyla hareket etmesi gibi çok tehlikeli bir boyuta taşınmış durumdayız maalesef.

Siyasi arenada peşine takıldığımız insanların, Allah muhafaza yarın öbür gün vatanı satmaya, yeltenmesini dahi “makul ve olumlu bir işmiş” gibi görmeye başlarsak asla şaşırmamamız gerekir. Hoş, her grup; “vatanı karşı mahallenin satılığa çıkarmış olduğu” gibi bir iddiaya da sahip durumda.  Bunların karşısında, bir iki cümle kurmana dahi fırsat vermeyen mankurtlar hatırı sayılır kalabalıklar oluşturmaya başladılar zira. 

İnsanoğlu birilerini “şeytanlaştırma”, birilerini ise “melekleştirme” yarışına girdiler. Bu şekilde kendilerinde “Tanrısal Güçler” vehmetmeye başladılar ve her durum ve şartta,  ahlaki değeri kaybetme pahasına; yalanı, iftirayı, kin ve nefreti dahi makul ve münasip görmeye, böyle bir durumda karşılaştıklarında da bu durumu savunmak için, geçmişten örnekler vererek, başkalarının yaptıkları ahlaksızlıkların  ipine sımsıkı sarılarak ve onların yöntemleriyle kendilerini haklı çıkarma gayreti içine giriyorlar. 

“Her durum ve şartta, hayatın her alanında ahlak dışılığın sakıncalı olduğunu” söylemek yerine, kendilerinden gibi gördüklerine, “başarıyı elde etsinler de nasıl ederlerse etsinler” anlayışıyla destek olmaktadırlar. Çok tehlikeli bir durumun içerisindeyiz maalesef. 

“Sen ne diyorsun kardeşim. Onlar da yapmışlardı, bunlar da yapıyorlar çok mu görüyorsun?” ya da “onlar olsalardı daha beterini yaparlardı” şeklinde savunma mekanizmaları geliştirip “ahlaksızlığa” prim veriyorlar…

Mütemadiyen savunduğum ve her platformda söylemeye ve yazmaya çalıştığım gibi, o cümleleri burada tekrar kurma ihtiyacı içerisindeyim. “Her şeyin başı eğitim” ise ve şu ana kadar uygulanan eğitim sistemi ile “toplumsal bir yozlaşma yaşadığımız” söyleniyor ve durumdan büyük çoğunluğumuz memnun değilsek eğer, eğitim sistemi yeni baştan ele almamız gerekiyor. 

Ben şahsen çocuklarımıza, doğuştan itibaren insanlığa ait ne kadar değer varsa, öncelikle o değerlerin öğretilmesi ve bu konudaki eğitimin ardından matematik, fen bilimleri gibi bilgilerin verilmesi gerektiğine inanıyorum. Yoksa yazımın başındaki tanımdan hareketle, “ahlak, bir toplumun temelidir ve yıkılması halinde ne devlet kalır ne de millet… Bu sonuçta da matematik ve fennin bir işe yaramayacağı kesin.

Toplum, ahlaki kurallara uymaz ise sonuç ne olur?

“Toplumsal düzen yerle bir olur. Suç oranı fazlalaşır. Cezaların caydırıcılığı kalmaz. Adaletsizlik ve zulüm ve kaos ortamı oluşur. İnsanların özgürlükleri kısıtlanır ve haklar hak sahiplerine verilmez. Devletin ve hükümetin bir önemi kalmaz. Milletin birlik ve beraberliği bozulur ve huzur ve barış ortamı zarar görür.

Kurallara uyulmadığında kişiler yaptırımla karşılaşırlar. Yazılı kurallara uyulmaması hâlinde yasal yaptırımlarla yazılı olmayan kurallara uyulmaması halinde ise ayıplanma, kınanma ve dışlanma gibi toplumsal yaptırımlarla karşılaşırız. Yaptırımlar kurallara uymayı zorunlu hâle getirir.

Kimse birbirine saygı ile yaklaşmaz ve yurdumuz yaşanmaz bir hale gelir.

Trafik alt üst olur. Gelenek ve göreneklere uyulmayan bir toplumu hayal etmek bile korkunç bir haldir. Kurallar hayatımızda çok önemli bir yere sahiptir. Hepimizin iyiliği için kurallara her daim ve siyaset dahil her alanda uyum sağlamalıyız.”

Tolumun direklerini yıkmak isteyenlere asla fırsat vermemeliyiz.