Allah-u teala bizi sebep ve sonuç ilişkisine bağlı olarak yaratmıştır .Her olay bir sebebin neticesinde meydana geldiği gibi geçen yıl yaşadığımız 15Temmuz ihanet kalkışması da elbette birtakım olayların neticesinde cereyan etmiştir .Dört gün boyunca 15 Temmuz'da neler oldu ve neler yaşandığından ziyade bu sürece nasıl ve neden gelindiğinden ,bir daha bu tür durumlarla karşılaşmamak adına ne gibi önlemler alabiliriz ? Bunları ele almaya çalışacağım inşallah .Zaten bu necip millet fazlasıyla neler olup bittiğini fazlasıyla görüp bilmekte .

Birtakım kitlelerin bu kalkışmayı sulandırmaya çalıştığını hattâ iş başında olan hükümetin bu kalkışmayı kurguladığını bile rahatça söyleyenlere hepimiz şahidiz .''Kontrollü darbe '' ifadesini sık sık kullanan Ana Muhalefet partisi lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun bu makama kasetle yani birilerinin kurgusuyla oturduğunu unutmamak gerek .Sayın Kılıçdaroğlu'nun medyada havaalanındaki kaçış görüntüleri ve yine sosyal medyada gördüğümüz bir evde darbeyi televizyondan canlı takip etme görüntüleri kendi tezini boşa çıkarıyor .

Türk Milleti çok aziz ve çok şerefli bir millettir .Dini İslam'dır . Amacı İlay-ı Kelimetullah yani her türlü küfür ve şirke karşı Allah'ın varlığını ,birliğini ,yüce kitabımız Kuran-ı Kerim ve son Peygamber Hazreti Muhammed'in rehberliğinde hakkı ,adaleti yeryüzüne tanıtmak ve hakim kılmaktır. Tarihi boyunca yaratılış vazifemiz olan ''kulluk '' şuuruyla hareket etmiş ve bu doğrultuda yapılan ''hak -batıl'' savaşlarında her daim ''hak'' tarafında olmayı tercih etmiştir .Her ne kadar isimler değişse bile tüm devletler ve milletler bu iki tercihten biri adına varlığını sürdürmeye çalışır .Bu yönetim şeklinin adı kimi zaman kraliyet olur ,kimi zaman meşrutiyet olur kimi zaman cumhuriyet vs olur ama özünde bu iki taraftan birini muhakkak temsil eder, etmek de zorundadır .Şu yaşadığımız yüzyıla baktığımızda milletlerin birbiriyle olan savaşının perde arkasında bunu rahatça görebiliriz pekalâ . Tarihimizdeki ve günümüzdeki gerçek dost ve düşmanlarımızı detaylı incelersek sanırım bu durumu rahatça görebiliriz .Rabbimiz Kuran-ı Kerim'de Maide suresi ayet 51'de bununla ilgili açıkça beyan eder ''Ey inananlar! Yahudi ve Hristiyanları dost edinmeyin.Onlar birbirlerinin dostlarıdırlar. Sizden kim onları dost edinirse, kuşkusuz o da onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğunu doğruya iletmez''

İngiltere ve Amerika'nın herhangi bahanelerle tarihimizde ve günümüzde Türkiye'yi geri planda yönetmeye çalışmış ,kimi zamanda bu isteklerinde başarılı olmuşlar , olamadıklarında ise farklı metotlarla müdahale etmişlerdir .Peki günümüzde bize nasıl müdahale edilmeye çalışılıyor sizce ? Tabiki de en son yaşadığımız 15 Temmuz ihanet kalkışmasının aktörü Fethullah Gülen ve fetö terör örgütü arkasındaki güç ise hiç şüphesiz Amerika'dır .Bu sürece nasıl gelindi ve bu örgüt bu denli nasıl büyüdü bir bakalım isterseniz .

FETÖ lideri Fethullah Gülen ,12 Eylül 1980 darbesinin ardından Sızıntı Dergisi'nde yayınlanan '' Son Karakol '' başlıklı yazısıyla Kenan Evren ve darbecilere karşı desteğini dile getirmişti .Fethullah Gülen 1980 ve öncesinin en ateşli vaizlerinden biri iken tüm vaizlerin toplandığı tüm İslâmi hareketlerin engellendiği 12 Eylül ihtilâlinde O'nu kim koruyordu da bir türlü bulunamıyordu darbe sonrasında ise hakkında yakalama kararı çıkmasına rağmen ...

Bir müddet sonra ortaya çıktığında adeta yeni bir moda sokulmuş ,cübbeli ve sarıklı Fethullah Gülen gitmiş yerine bambaşka biri gelmişti sanki .Yurt içi ve yurt dışında her yerde okullar açılıyor ,ışık evleri kuruluyor ve hizmet hareketi çığ gibi büyüyordu adeta .Evlerdeki talebelere Kuran-ı Kerim yerine Risale okutuluyordu .Tüm resmi kurumlara ve askeri okullara elemanlar yerleştiriliyor ''başörtüsü furuattır , namazı gizli gizli gözünüzle de kılabilirsiniz ,gerektiği zaman içkide içebilirsiniz ''şeklinde fetvalar verilerek İslâmı ılımanlaştırmanın alt yapısı yapılıyordu .

Bu kadar hızlı büyümenin arkasında birileri vardı elbette . Bu gizli güç Fethullah Gülen'in öve öve bitiremediği Yahudi asıllı işadamı İshak Alaton ve Üzeyir Garih'ten başkası olamazdı elbette. Hoş hala Üzeyir Garih cinayetinin arkasındaki sır perdesi aralanmış değil maalesef .

Tarihler 1996'yı gösterdiğinde artık "Hocaefendi" adıyla anılan Gülen, Fener Rum Patriği Bartholomeos ile biraraya geldi. İlk bakışta nedeni anlaşılamayan bu ziyaretin sonradan dinlerarası diyalog hareketinin ilk adımı olduğu ve bu sürecin, Papa ile görüşmeye kadar uzanacağı ortaya çıktı. Gülen'in yıldızı yükselirken diğer yandan ülkede İslamcı kesimlere yönelik tepkiler de artıyordu. Her gün yeni bir olayla ülke gündemi sarsılırken 28 Şubat 1997'de yapılan MGK toplantısı yeni bir dönemin açılacağını işaret ediyordu.

28 Şubat süreci

29 Haziran 1996'da Erbakan ve Çiller liderliğinde Refahyol Hükümeti kuruldu .Erbakan meşhur ''havuz sistemi'' politikasıyla bir çok hortumun önüne geçmiş, para politikasında da önemli adımlar atmıştı .Asgari ücret % 101 oranında artmış ,işçiye ve memura tarihte ilk defa % 100'ünüzerinde zamlar yapılmıştı .Ayrıca çiftçiye ve esnafa da Kobi destekleri arttırıldı .Herkesin yüzü gülüyordu .

Erbakan 22 Ekim 1996'da G-7 ye karşı ,başlıca Müslüman ülkelerle birlikte D-8 adını verdiği projesi için harekete geçti .Amacı İslâm Nato Birliği'ni kurmak ,İslâm Dinarı kullanmak Akabinde 4 Ocak 1997'de ilk zirve İstanbul'da toplandı .

Erbakan Başbakanlık resmi konutunda tarikat ve cemaat liderleri ile iftar etmişti .Bu durum birilerini çok rahatsız etti .Fethullah Gülen'in hükümetten rahatsızlığı haberlerde şu şekilde yer alıyordu ;

· ''Beceremediniz .Artık bırakın '' Fethullah Gülen (Hürriyet 18 Nisan 1997)

· '' Gülen'de uyardı '' (Milliyet 18 Nisan 1997)

Ve çok geçmeden 17 Haziran 1997'de Çiller'in dönüşümlü Başbakanlık ısrarı üzerine Erbakan Başbakanlıktan istifa edecektir .Cumhurbaşkanı Demirel Hükümet kurma görevini Çiller yerine Mesut Yılmaza verdi . Anavatan Partisi Genel Başkanı Mesut Yılmaz' 20 Haziran 1997 tarihinde hükümeti kurdu. Hükümeti Anavatan Partisi, Demokratik Sol Parti ve Demokrat Türkiye Partisi bir araya gelerek kurmuş, CHP’de buna dışarıdan destek vermiştir. Türkbank ihalesindeki yolsuzluk iddiaları üzerine CHP hükümete vermiş olduğu desteği geri çekip gensoru önergesi verdi. Önerge TBMM tarafından kabul edilince güvenoyu almayan ANASOL-D hükümeti 11 Ocak 1999 tarihinde düşer.

Bu süreçte 1998 yılında Vatikan'da Dinler arası Diyalog hareketi adına Papa II. Jean Paul ile görüşen Gülen'in , Bu görüşmeyi Sefarad Hahambaşı EliyahuBakhsiDoron görüşmesi izledi. Gülen açısından bu başarılı dönem 18 Haziran 1999'da atv'de yayınlanan bir kasetle sona erdi. Gülen'in bu kasetteki sözleri daha önce kamuoyuna açıkladığı ılımlı İslamcı görüşleriyle çelişkili bulundu. Tam da bu dönemde "sağlık sorunları" nedeniyle yeniden ABD'ye gitti. Bugüne kadar da geri dönmedi

18 Nisan 1999 genel seçimlerinden sonra hükümet, DSP lideri Bülent Ecevit’in koalisyon girişimleri sonucu ikinci parti olan MHP'nin Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve dördüncü parti ANAP'ın Genel Başkanı Mesut Yılmaz arasında 28 Mayıs 1999 tarihinde imzalanan protokol ile kurulur.

Gülen'in Laik ve demokratik Cumhuriyet rejimini eleştiren ve rejimi değiştirmek için dile getirdiği sözler ve cemaat oluşumunun , kasetlere yansıması Gülen'in gerçek amacını da ortaya çıkardı .Bu kasetlerin de ATV televizyonunda gösterilmeye başlaması üzerine ,Gülen'in geleceği tehlikeye düştü .Bu aşamada Amerika'ya gidebilmesi için bir mazeret gerekli idi. Bu mazeret de "sağlık sorunu ve tedavi/ameliyat" olmak için Amerika'ya gitmesi gerektiği olarak dile getirildi .Bu arada Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi savcısı Nuh Mete Yüksel’in Gülen hakkında soruşturma açtığı haberleri duyulmaya başlanmıştı.

Gülen'e her nedense sempatisi olan başbakan Ecevit,
Gülen'e telefon açarak;

"sağlığın için Amerika'ya git " dedi...
 

Ecevit, Gülen'e "By-pass kalp ameliyatı olması için !!!" Amerika'ya gecikmeden gitmesini önerdi. Tabii ki bunun " ne tür bir sağlık" olduğunu da düşünmek gerektir Ve bu sağlık mazereti açıklaması ne kadar gerçektir ? Bu bilinmiyor ama Gülen ABD'de ameliyat olmamıştır !!!Gülen Ecevit'ten gelen bu uyarı/öneri nedeniyle 22 mart 1999 tarihinde Amerika, Chicago kentine giden THY uçağının yolcularından biri Fetullah Gülen’di.”

Gidiş o gidiş ,18 senedir ABD'de CIA koruması altında yaşıyor. Halen ameliyat olarak yurda dönecek .Bu sebeplerden dolayı da ilerde Fethullah Gülen Ecevit'e şefaatçi olacağını söyleyecekti.

Burada dikkat çekici bir başka durum ise Terörist başı Abdullah Öcalan'ın yakalandığı tarihle ,FETÖ terör örgütü lideri Fethullah Gülen'in Amerika'ya hastalık bahanesiyle sığındığı tarihin aynı döneme denk gelmesi tesadüf değildir elbette .Bu gün Amerika'nın Terörist başı Gülen'i teslim etmemesi ,orada barındırması ve daha çok büyüyecek derecede destek vermesi bunu ispatlar cinste sanırım.

Yazımızın devamında yarın buluşmak dileğiyle... Selâm ve dua ile...