Bir yerlere gelebilmek için eskiden liyakat ve yetenek aranırdı. Zaman değişti, liyakatın yerini yağcılık, yeteneğin yerini dalkavukluk aldı. Makam ve mevki hırsına kapılan kişilerin gözünü öylesine hırs bürüyor ki ağızlarından çıkan sözün hangi anlama geldiğini ve nereye gittiğini bilmiyorlar.

İstanbul'da meydana gelen asansör faciasından sonra Başbakan olayda hayatını kaybeden Hıdır Ali Genç'in babasını arayarak başsağlığı dileklerini iletmiş.  Baba sanıyorum evladını kaybetmenin acısı ile “Başımın sağ olup olmadığı sizi ilgilendirmez” şeklinde bir cevap vermiş. Babanın Başbakan'a verdiği bu cevap Sayın Davutoğlu tarafından anlayışla karşılanmış olmalı ki bu konuda bir açıklama yapılmadı.

Ancak Ali Hıdır Genç'in babasının acılı halinde vermiş olduğu bu cevap birilerine sanki ikbal kapılarının anahtarı gibi gelmiş olmalı ki mal bulmuş mağribi gibi üzerine atlamış. Hiçbir Türk normal şartlarda bu acılı babanın vermiş olduğu cevabı bir büyüğüne vermez. Ama Sabah Gazetesi muhabiri Nazif Karaman, Türk Kültürünü tanımadığı veya işine öyle geldiği için bu babaya başbakanın yerine cevap vermiş. Başbakanlık Basın Sözcülüğüne soyunan bu zatı muhterem “Bunun adı nezaketsizliktir. Başbakan adam yerine koymuş aramış şu babanın laflarına bak!” şeklinde bir açıklamada bulunmuş. 

Bu tür insanları her yerde bulabilirsiniz. Aslında hiçbir devirde kendileri “adam yerine” konulmazlar. Fakat bunlar kendilerini önemli göstermek için kırk takla atarlar, millet bunları tanıdığı için ciddiye almaz sadece bıyık altından gülüp geçer. 

Başbakanlık, Davutoğlu ve Hıdır Ali Genç'in babası arasında böyle bir konuşma geçmediğini açıklayınca da bu muhterem birden bire insan hakkına duyarlı hale gelmiş ve “Sayın Başbakan ile acılı baba arasında böyle bir telefon görüşmesi olmamış. Bu yalan habere inanarak aileyi üzdüysem özür dilerim!” şeklinde tweet atmış.

Adam yerine konulan babanın evladını kaybetmiş acılı bir insan olduğunu önceden hatırlamak yerine nedense sonradan hatırlamak daha insancıl gelmiş. Önce yamanmak istendiğin yere bir mesaj gönderiyorsun, tutmazsa uygun bir anı beklemek için tekrar pusuya yatıyorsun. İşte gazetecilerimizin geldiği durum! 

***

İnsanların doğasında yaptıkları bir işten sonra takdir veya tekdir beklemek vardır. Hepimiz güzel yaptığımızı düşündüğümüz bir işten sonra çevremizden övgü bekleriz. Bu isteğimize her zaman kavuşamasak da ara sıra duyduğumuz övücü sözler bizi kamçılar ve yeni hamlelerde bulunmamız için taze güç verir.

Her ne hikmetse sürekli kendisini reklam etmeyen sadece kendi işini yapma gayreti içinde olanlardan bu takdir sözleri esirgenir veya çok kıt verilir. İnsanlar yapılan bir işin, sonuçlandırılan bir çalışmanın veya her hangi bir projenin içinde yer aldıklarını konu eden bir yazı içerisinde kendi isimlerini gördüklerinde şevkleri artar. Daha verimli olabilmek için çeşitli yöntemlere başvurur ve daha üretken olur.

Çocuklarımız ve ailemiz de böyledir. Bizden duyacakları övgü dolu bir söz veya iki kelimeden ibaret olan “TEŞEKKÜR EDERİM” cümlesi onlar için dünya değerindedir. Lütfen bu kelimeleri cömertçe kullanalım ve unutmayalım!

BAŞSAĞLIĞI

Türkiye Gazetesinden mesai arkadaşım, değerli insan Muhammet İzzetoğlu'nun vefatını öğrenmiş olmanın teessürü içerisindeyim. Muhammet kardeşime Allah'tan rahmet kederli ailesine sabır niyaz ediyorum.