Ekip, aynı amaç doğrulturunsa birlikte hareket eden insan topluluğu, takım.  
Günlük hayatımızın her anında bu tamlamayı kullanırız. Ekip,  ekip ruhu, ekipleşmek, Bir ekibiz demek, Takım ruhu. Yaşamın her alanında, çoğu zaman motivasyon aracı olarak ya da güdülenmek için, içine girdiğimiz, olmak istediğimiz ruh hali.
Bazen anlamını bilmeden, bazen de anlamını çok iyi algılayarak ama yanlışlarımızı örtmek için.
Bir takımı, iş hayatı spor ya da bir oyun halinde belirli bir misyonu tanımlayarak başarılı olmak için ruhlarımızı amaç birliği yaparak birleştiririz. Birleştirmek isteriz. Ekip ruhunu bir sinerji elde etmek için de kullanırız. paylaşımı ile içerisine enformal eylemlerimizi de dahil ederek çok önemli başarılara imza atarız. Ruhlarımızı, düşüncelerimizi, bilgilerimizi, becerilerimizi hayallerimizi istem dışı, kendiliğinden gelişen davranışlarla bütünleştiririz! Bu tip durumlarda karşımıza zaferler, güzel hikayeler ve kahramanlıklar çıkar..
Kazanma, elde etme duygusu kadar kaybetme korkusu ve yok olma duygusu da kendiliğimizden ekipleşmemizi sağlayan önemli saikler... Özellikle bizim milletimiz yok olma anlarında çok önemli başarılılar elde etmişlerdir. Çanakkale'de bütün dünyaya karşı kazanılmış zaferimiz.2001 krizinde enflasyonla mücadele ve tasarrufa rıza göstermemiz ve yeniden dirilişimizin altında belki de yok olma korkumuzun tetikleyici gücü bir milleti ekipleştirdi...
Ekipleşmek çoğu zaman da karşımıza bir şirkette, sivil toplum örgütünde, yerel yönetimlerde, meslek kuruluşlarında, negatif manası ile kendini gösterir. Hemşehrileşerek, tertipleşerek, aynı takım aynı parti, aynı sıkıntıları çeken ya da aynı menfaat doğrultusunda bir araya gelmek şeklinde de kendini gösterebilir. Buna menfaat birliği, faydacılık da denebilir. Amacın gerçekleşmesi halinde elde edilecek faydanın paylaşılması esasına göre güç birliği! Ganimetin değerine göre, menfaat birliği şeklinde ekipleşmek.
Bu tip durumlarda işletme, yerel yönetim, devlet kurumları ya da sivil toplum kuruluşları ve meslek kuruluşlarında ekibin dışında kalanların aleyhine sebepsiz zenginleşmeler, faydalar üretmiştir ve üretmektedir! Bu tip organizasyonlar genelde sayın başbakanımızın tabiri ile haksız olanların cebine bağlanmış musluklardır! Meslek kuruluşlarında hataların örtülmesi, bir takım makamların korunması adına ya da gelecekte belirli yerlere gelinmesi adına kurumun içten içe çürütülmesi söz konusudur! Sağlanan menfaatin büyüklüğü ölçüsünde; ekip dayanışması kuvvetli ketum, ve hızlı iletiş görülmemiş sağlamlıktadır. Tabi ekip içinde adaletsizlik çatlağı doğuncaya kadar!
Bal tutan parmağını yalar diye ya da yediler ama işte yaptılar diyerek haksızlığın ve adaletsizliğin toplum karşında masumlaştırma, aklama gayretleri hep bu tip örgütlerin savunma mekanizmaları olmuş. uygulamış oldukları algı yönetimi ile yanlışlar doğru gibi gösterilmeye çalışılıp gerçek olgu gizlenmiştir.
Oysa şirketler, meslek kuruluşları devlet kurumları, yerel yönetimler işin başlangıcında ve kuruluş gayelerinde etik değerleri organizasyon içerisinde misyon olarak belirlerler. Hak adalet ve liyakati ön planda tutacaklarını adama göre iş değil işe göre istihdam yapacaklarını beyan ederler. Çalışma hayatında, hakkın sıfatlarını tecelli ettirmek için kendilerinin adeta seçilmiş olmalarını beyan ederler.
Öyle olmalıdır da. Bu kurumlarda grev alan insanlar, kurumların hedefi, kuruluş amaçlarını gerçekleştirmek, ahlaki değerleri uygulamak ve örnek kuruluşlar olmalarını sağlamak için görevi emanet aldıklarını bilmeleri gerekir. Ve bu yönde insanları güdülemeleri sevk ve idare etmeleri, organizasyonu şevk ve isteklendirmeleri gerekir.
Kurumları ehliyetli insanlarla ve liyakate göre yönetilmeli. Hak, adalet edep ahlak, ekipleşmeli, kişilerin menfaati değil. Organizasyonlar yönetim teknik ve kurallarına göre işin gereği şekilde tanımlanmalı liyakate göre yönetilmeli. Kendi kurumlarını çok yakın arkadaş bile olsa, hatta kendi hatalarında bile mesleğin etik kurallarını, uygulanmalı, düzeni ve adabı, sistemi bozan unsurlardan arındırmalıdırlar!
Ahilik düzeninde daha 1200'lü yıllarda Anadolu topraklarında bu düzen insanlığa örnek olacak şekilde uygulanmıştır. Hala da uygulanan yerler vardır. Önce kendi kurumunu düzenle ancak öyle kurumu düzenli tutabilirsin. Tabii günümüzde meslek kuruluşları yanlışta dayanışma konusunda daha mahirdirler.
Mekke feth edildiğinde Kabe'nin anahtarını isteyen amcası Hz Abbas'a karşı, hazreti Rasulullah, Kabe'yi; “benim kadar temiz, düzenli tutan ve koruyan olamaz'' diyen, Osman bin Ebu Talha'ya vererek: “haksızlık yapmadığın sürece Kabe'nin anahtarını senden kimse alamaz'' diyerek liyakate olan önemi göstermiştir.
Ne dersiniz, günümüzde Ekipleşememiş hak ve adaleti yaşamımızda ne kadar yakınımızda?
Ya da bal tutup parmağımızı yalamak için biz de sırada mıyız?
Ne dersiniz?......